1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
532
Okunma
“Deprem yazısı yazmaktan nefret ediyorum. Önümde bilgisayar sallanır, harfler sarsılır, kelimeler başıma düşer, cümleler çatlar, bakarım bir yazının altındayım, karanlık, nefessiz boğulmaktayım.
Bizim yazı işleri uyarmasa; “Orda kimse var mı ?”
Bu deprem yazıları canımı sıkar. Zaten deprem yazıları bir işe yaramadığından değil, bir acıyı paylaşmak, ya da diyelim ki bir okurum oradaysa, ona ulaşmak için.
Doktor değilsek de hastaneye koşmak gibi .
Bir acı haber karşısında, hani o hiç de işe yaramayan “ Vah” sözcüğünü söylemek gibi .
Deprem yazısı yazacaksam gözlerim küçülür. Sırf yazıdan kaytarmak için tavana bakarım. Masanın altına eğilip çöp sepetinin orada olup olmadığını kontrol ederim. Duvardaki resimlerin uçlarının aynı hizada olup olmadığını gözlerimle ölçerim . Ama kaçınılmaz deprem yazıları bir “ Vah “ gibi.
Ne yazık ki bu ülkenin gazetecileri sık sık deprem yazıları yazmak zorundalar.
Çünkü bu ülkede üç şey bir arada var :
- Cahillik…
- Fakirlik …
- Ve fay hatlarındaki kırık …
Ne insanlara yuvarlak taşlardan, çimentosuz betonlardan ev yapmamalarını öğretmenin imkanı var, ne devletin önlem alacak parası pulu var, ne de fay hatlarını bir kenara çekmenin olanağı …
O zaman bu yazı kaçınılmaz..
Arada bir yer sallanacak, insanlar kendi yuvalarının altında kalacaklar, sağlam kurtulanlar yukardan “ Orda kimse var mı ? “ diye ağlamaklı bağıracaklar.
Ve bizler oturup deprem yazıları yazacağız boşuna ..
Anlamasak da ..
Bilmesek de ..
Aklımız ermesek de ..
Gözlerimiz küçük küçük, başımız döne döne ,içimiz yana yana, çaresiz ve isteksiz ..
Sanki bir işe yarayacakmış gibi birer “ deprem yazısı “yazacağız ..
Öylesine ..
Sadece bir “ Vah “