TUTUKU
TUTKU
Daha yirmili yaşlardaydı. Adı güzel ama fonksiyonu az bir taşra okulundan mezun olmuştu. Köyden gelmişti. Yine köy gibi bir yerdeydi okulu. Karşı cinsten biri ile karşılaşsa terler, yüzü kızarır, eli ayağına dolaşırdı. Konuşamaz, adeta dili tutulurdu. Renkli gözlü bir yetmiş boylarında zayıfça, yakışıklı da sayılırdı aslında. Köy terbiyesi almış taşralı bir gençti.
Ülkesine karşı sorumluluklarının bilincindeydi. ‘’Bayrağın dalgalandığı her yerde’’ görev almaya hazırdı ama zamanın yöneticileri o yıllarda öğretmenin bu tür okullarda değil de üniversitelerce yetiştirmelerini planlamışlardı. Ve dediklerini de yapmışlardı. Bunun için gerekli kanunları ivedilikle çıkarmışlardı.
Okullarının; sınavla girilen bir okuldan başka hiçbir özelliği kalmamıştı. Devlet büyüklerinin oyun içinde kural değiştirmeleri çok zorlarına gitmişti. Bu haklarını geri alabilmek için ülke çapında ‘’boykot’’ bile yapmışlardı. Her birinin memleketinin geleceğine yönelik hayalleri vardı. Yurt sevgisi o kadar ileri düzeydeydi ki, ‘’Bayrağın dalgalandığı her yerde’’ göreve almaya hazırdılar.
Onlarca akranlarını gerilerde bırakarak sınavla girdikleri okulları, yıllarca düşledikleri ‘’öğretmen olma’’ hayallerini gerçekleştirmeye yetmemişti. Yeni umutlara yelken açmak için büyük şehirlerin yolunu tutmuştu birçoğu. Zamanın zorlukları yetmezmiş gibi bir de büyük şehirlerde gördükleri arsızlık, hırsızlık, sarkıntılık, üçkağıtçılık, dolandırıcılık karşısında donup kalmışlardı. Ailelerinden ve okudukları okullarında aldıkları terbiye böyle şeyleri hoş görmezdi. Tiyatro veya sinemalarda görüp izledikleri bu gibi karakterlere bile çok kızarlardı… Çocukluklarından bu yana ‘’ayıptır, günahtır, yazıktır’’ gibi telkinler ile büyümüşlerdi.
Okullarında da bu gibi davranışlara ödün verilmezdi. Bu gibi kişiler sevilmezdi ama kolay kolay da harcanma yoluna gidilmezdi. Kişiyi kazanma yolları aranırdı. Bütün yollar tıkandığında gerekli ceza verilir, okulla ilişkileri kesilirdi.
Gördükleri olumsuzluklar vicdanlarını sızlatsa da aldıkları terbiye, içinden geldikleri kültür seslerini çıkartmaya, müdahale etmeye yöneltmezdi onları. Ürkeklik başa belaydı. ‘’Yapma etme, sus, konuşma! Büyüklerin işine karışma,’’ telkinleri ile yetişmişlerdi her biri. İş böyle olunca, yeni yaşam alanı olarak seçtikleri büyük şehirlerde yaşamak biraz daha zordu böyleleri için.
İyi kötü kendilerine bir iş bulsalar da hep akıllarında yılların hayali ‘’öğretmenlik’’ vardı. ‘’Öğretmen olabilmek için, niçin bunca zorluklara katlandık!’’ gibi sorgulamalar da geçmezdi akıllarından. Yaptıkları iş çok daha kolay, getirisi çok daha iyi işleri olsa bile, akıllarında hep ‘’öğretmen’’ olmanın bir yolun bulmak vardı. Sevdalıydılar öğretmenliğe…
Aradan geçen bunca yıldan sonra, rüyalarını gerçekleştirenler olsa da insanları bu kadar ‘’öğretmen olma’’ duygusuna iten neydi?’’ diye sormadan geçemiyor insan…
Salih KOÇ
18 Şubat 2023 / B. Çekmece İst.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.