Rtayn
id="101068938">bu toplumda öyle bir noktada yer alıyorum ki. kendisinin aleyhinde bir cümle kursalar cümlenin sonundayım. bu tür cümlelerin bazılarına itiraz niyetine yıllardır çok zor koşullarda ’ama’ diyerek başladım. hafızamda sakladığım bazı ufak detaylar vardı. onları belli bir hizada sıralardım. bu yöntemle bir sürü ’acaba’ elde etmişimdir. benim kafamı meşgul eden, kendi söylediklerime kendi ’ama’m ise tek bir acabam idi. çıkartıldığı en baştan duyurulan gömlek.
bazen bu cümlelerden, kendisini yerden yere vurulandan millet denilen halıya canhıraş vuran sopadan bir asaya dönüştürürdüm. en son ’ya sana ne oluyor’ diye bir itiraz yükseldiğinde konuyu şöyle kapattım ’’ kendisine muhabbet duyuyorum, kaynağımı sormayın söyleyemem, benim yanımda aleyhinde konuşmayın’’. diyen küçük kız kardeşimdi eşi adına öfkelenmişti. onların da işin içinde olduğu bir tarih vardı gerekirse yazardım. asıl şimdi gerekiyordu erinmedim yazdım.
geçen kış birden 17 yıldır iktidardalar demeye başladılar. ne 15’i ne de 10’u hatırlamıyorum. süre hakkında demiyorlardı herhangi bir şey. ben de bu 17 yıllık süreçte neler olup bittiğini kendi zihnimde sık sık düşünmeye başladım. tabii sakin bir durumda düşünemiyorsunuz sağdan soldan kabul görmüş son gerçeğin itirafçıları, etkin pişmanlar ve kahyaları, masumlar ve avukatları, mazlumlar ve hakları. akla yatan, ’niçin yaptık’’a , daha soramadan verilmiş cevapları. akla boylu boyunca uzanmış, uyandırıp kovmaya kıyılamayan şüpheler.
geçen sene ait olduğum kitlemden beklenildiği gibi imamoğlu’nun kazanımının ardından kendimizi sahillere vurduk. iki parmaklı zafer işareti yaptım, ki hep sakındığım bir şeydi, bana tavşan kulakları gibi gelir. galeyana gelip ben yaptım. bu haldeki bir fotoğrafımı da facebook’a koymuşlar. görünce ’ama?’ oldum söyledim hemen gizlediler. şimdi artık öğrendiğim bir hadisden dolayı artık bambaşka bir anlamı var. ekstra sahih bu hadise göre peygamber efendimizden kıyameti sormuşlar. o da bitişik iki parmağını gösterip biri ben biri kıyamet beraberiz demiş.
’bunlar’ geldikleri zaman kuş gribi vardı. ya da geldiler ki kuş gribi olma riskimiz vardı. 3 kasım konuşmasını huşu içinde dinledim. çok etkilenmiştim. radyodan dinliyordum. televizyonum yoktu 1. sınıftaydım. bana göre yoğun bir propagandaya uğramıştım. şimdi ödülümü duyuyor dinleniyordum. dinlediğim radyo, büyük ihtimalle de uzan’ların radyosuydu. uzanlara giden %8 gizemini de kimse irdelemedi. kimdi bunlar? tanıyor muyduk bu yüzdelik dilimi. hiç sanmıyorum sanki hepimize yabancıydılar. biz tam idrak edemeden birden ırak olayı başladı. seneler sonra öğrendim ki sadece 20 günde saddam’ın işini bitirmişler.
birileri anahtar teslimi yapmıştı, başka birileri gidenlere kapıya kadar eşlik etmişlerdi. bambaşka birileri de şimdi devreden sözde çıkacaklardı. göz de yoktu nizam da yoktu ya işte o yüzden devredeydiler. ’onlar’ giderken de bir kaç yedek anahtar yaptırdılar. güven işte böyle bir şeydi, kağıda yazılır imzalar atılır gözler yumulurdu. güven pekiştirici maddelerde anahtarların kimlere dağıtıldığı belli miydi bunu bilemem. ama kalanlardan bir kısmı, işleri ’bunlar’ tek başlarına çekip çevirinceye kadar kalacaklardı. asaleti itibarı oluşturup ilişkili yerlere kondurup gideceklerdi. ama bu gelenlere bir vakitten sonra kapıya kadar eşlik edip anahtarı ellerinden aniden kapma ihtimali de aslında diri tutuluyormuş.
peki bizi ’bunlar’ teslim aldıklarında halk olarak nasıldık. kredi kartı hepimizin hayatına zaten girmişti. türklere yine bir güzellik yapmışlardı taksitli kredi kartıyla giyinip kuşanıyorduk. hepimiz işe girecektik, ya da okula gidecektik ya ’sivimizin yanında iyi gider kendimize diyerek tarz hazırlıyorduk. aslında soyunuyorduk desem daha doğru olur. göbek açıkta modası geçmişti. çıplaklık arayan gözler şimdi omuzlardaydı. ’’baldırlarda da büyük aralıklar bıraksak giyer şu millet.’ kötü niyetler her yerde ama en çok gerimizde, arkamızdaydı. türk erkekleri o zamanları geçtiğimiz vakitler kadınları göbeğinden tanır olmuştu. işte o zamanın göbeğini açan fedakar kadınlarının çocuk doğurumu sonradan olay oldu. yaş haddinden dolayı döllenemediler.
zamanında bir tanım vermiş atalarımız. sanki iyi halt etmişler. ’onlar’ geldiğinde bir hatırlattılar ki bekarlık sultanlıktı. herkese sultanlık şiddetle öneriliyordu. önce evin, sonra arabanın sonra arazilerinin sultanı olursun. sen böyle bir birey olarak daha tatlısın. aklın daha çabuk fethedilir ey sultan. hiç yalnız sultan duydun mu. yalnız olmayacaksın ki taht vereceğiz, altına alacağın. hepinize tahtalar hazırladık. niyet ettik oturtacağız tek tek. mıhlayacağız hepinizi oturduğunuz yere. bizi izleyeceksiniz seyrettireceklerimiz var bizim sizlere. ’ülken ne çabuk fethedililecek sen bilir misin ey hakiki sultan. daha az önce adayımızdın. sen ne güzel lider oldun tam istediğimiz gibi şunların başına’
işte bizlerden bir kısım doğurmayı beceremediler neşter alımları yapıldı. lazer cihazlarının alımının yanında ufak bir kalem kalıyordu. down sendromlu ’biri’ni doğurma ihtimalleri tavan yaptı. o ’biri’ pis zannın aksini ispatlayana kadar yavru değildi. bebekler iğneyle rahatsız edildiler. ya 47 ise kromozom sayısı. o kadar korkunç bir ihtimal ki, şu cihazları geliştirdik ölçmek için sizin ülkenin hastalarına işte şu fiyata. 10.000 tane hemen alın. sonra ödersiniz. şurada şu zamanda imza attınız tıbbi prosedüre uyacağınıza dair. risk var anlıyor musunuz risk. biz hesapladık. hem bu bizde artık sektör. artık sizde de olmalı böyle bir sektör. bak bu kadınların bu çocukların psikolojisi yarına kalmaz bozulacak. işte diğer bir büyüyen sektör alın size adını da veriyoruz ’psikoloji’ zannettiğiniz gibi değil devasa olacak bir sektör.biz zamanında öngördük bunun bilimini yaptık. üniversitelerimize kürsüsünü, rahlesini yerleştirdik. siz de artık biraz hızlı olun. üniversiteler açın hızlıca psikolog bassın rehberlik uzmanı bassın, sürün bunları bir an önce piyasaya staj yapıp işi vaktinde kapsınlar, bu işimizin sonunda ortaya çok hastamız dökülecek. hem bunların her biri biraz da ne siz söyleyin? ’’istihdam’’ . bakın yan istihdam sektörüne. şuracıkta büyüyor gördüğün sektör hangisidir. ’güvenlik’. şimdi de bir alt sektöre bak. ’’silahlı güvenlik’’. bir de onun ’özel’i hali olacak. gün gelecek ipini koparan bazılarınız ’onlar’dan olmak isteyecek. günü biliyoruz. size söylemiyoruz.
’’beyefendiye prosedürleri gösterin hemen.
evet imza oraya. colloberation. for the sake of education’’
tıbbi mastürbasyon odaları ve buna özel dergileri vardı. erkekler de biraz utangaçtı kaldıramıyorlardı böyle bir ortamı. o yüzden önce kadınları demişti birileri. bütün bunlar gerçekten vardı. ’’sizden bir avuç imza istiyoruz. avrupa’ya yamuk yumuk çocuklarınızla mı gireceksiniz? bakın bu tüpteki varya hesapladık en iyisi. mahreminiz hasta mahremi yasasına göre zaten bizde. biz kimiz evrensel sağlığız küresel bir donanımız biz’’ en son merkezleri açılıyordu tüplerin. kadınlar doğumda epidural talep ediyorlardı. örtülü örtüsüz hepsi talipti. işte o zamanlar recep tayyip erdoğan başbakandı. halkı ağrı kesiciye alışmıştı. ağrıya hele hiç gelemiyordu bazıları.
üst aklın ellerinin tırnakları ne kazıyordu ki acaba. kadınlarımıza yönelik ayrı planları vardı. 2-3 yıl içinde başta mutfak olmak üzere her yer plastikti. halılar, koltuk yüzleri perdeler. kıyafetler. pamuk sadece çocuklar için. çok pahalıydı. bir kilo demirin fiyatından bir kilo pamuğun fiyatı dokuma tezgahlarında fahiş fahiş ayrılıyordu. çocuk sahibi olan herkes soluğu astım odalarında alıyordu. yün hiç bir şey kalmayacaktı. bize alerjinlerin mikroskopla görüntüsü gösterilirken kadınlar artık en azından watt’tan anlıyorlardı. olayı domestos çözüyordu. alabildiğine hijyen yanına biraz şundan. biz bunları nevroz sahibi yapacağız. önce kadınlar hele elimize avucumuza bir gelsin. sonra erkekler kuzu kuzu arkasından. "kafamıza koyduk bunların hepsini birey birey ferd ferd yapacağız. kafalarına canımız neyi istiyorsa onu sokacağız. sonra vereceğiz bazı bildirdiğimiz haklarını ellerine, bulabildiklerine okusunlar. ne yazıyor burada bir oku. ’birey’. biz dong deyince siz ne diyeceksiniz. ’biz bireyiz. yanımdaki ile önümdeki ile sağım ile solum ile hiç bir bağım yok benim’. aranıza ne girdi okuyun. ’’hasretlik’’. biz ağlatırsak siz nasıl ağlarsınız ’’hazin hazin’’. şimdi dağılın yarın yine prova var. "
" sizde bir gönül varmış başka dillerde astı astarı olmayan. asırlardır peşindeyiz. söyle bakalım şimdi gönül nedir. ’koyulan bir şey’. siz gönlünüzü nereye koyarsınız. ’masanıza’. peki gönlün bak şimdi nerede. ’sizde’. bak ’sivi’ni bırakmışsın şu şirketimize belli ki rızan var. gönlün artık bizde. keyfimize de amade, ooo! gönlün de ne çokmuş, ne güzel şimdi hepsi elimizde. burada olan biteni ekstrene yansıtacağız. hesabı başkasına ödeyeceksin tamam mı. son bir soru. senin şu bizdeki gönlün ferman dinler mi ?ona göre reçeteni yazacağız. sen de bizim hastamız olmuşsun tıpkı şunlar gibi. onlar da gelecekler sizin gönüllerinizden ayran yapıp kebaba eşlik ettireceğiz. pişirme işi sizde. mangalda kül de bırakabilirsiniz.
türkiye’de o kadar sık nabız yoklanıyor ki. kaç olsun istiyorlar haberimiz bile yok. sonra ver şerbeti üstümüze kaynar kaynar. kim bilir kimlere yedirileceğiz. allah’ım bu şey de ne vıcık vıcık. başta demirhindi olmak üzere piyasa şerbetleri. osmanlı’da da ne şerbet varmış vaktinde. ayvayı da etle çok tüketirlermiş. aklı selim sandığımız orta yaş kadınlar kendilerini döküm tavaya, yapay çiçeğe, bambu havluya, saten nevresime vermişler,hepsinin desenleri osmanlı işi. kadın milletine perde modeli dayanmıyor. ’taç’ deli gibi ürün tasarlıyor sürüyor piyasaya. 3 aylık diğerlerinin üretimi durduruluyor. yepyeni bir serinin devri kısacık, tarif için kelebeğin ömrünü soksan devreye vallahi sırıtmaz. öyle acaib şeyler yan yana sırıtmadan getiriliyor ki, bu işte büyük bir marifet var.
piyasanın lider markası olmuş ’taç’. çok özel tasarımları dizilerde yatağın içindeki iki kişiyle birlikte görüyoruz üzerlerine örtü olarak . diziler bir bitiyor millet sponsorları okuyor. aradığını bulmaya alıştırılmışız. orta üstü yaşlılarımız tayt giyip bir araya gelip kendilerini konsept dükkan zincirlerinde buluyorlar. mantolular da orada. cep telefonları da var hepsinin. evlatları onları nerelerde bulup, nerelerden topluyorlar. anneler gününü dört gözle bekler olmuşlar. önem sırasına göre de ramazanla kurban bayramı arasına bir yer bulmuşlar. bakın işte koyuyoruz sırıtmıyor. evlat dediğin uğur derin dondurucu alır semaver alır kahve makinası alır. hep beraber avm’lerdeler torunlarına bakarken, göz kulak olurken malın iyisinden şıp diye anlar hale gelmişler. devir değiştirilmiş değil. bir devir toptan tedavülden kaldırılmış. peki neden? eskisi bu halka gitmemiş, bundan başka türlüsü de gitmezmiş.
bir kaynana oğluna su sebili aldırıyor. gelin susamayan türden. ekranlarda su propagandası yapılıyor. için elimizde şunlar var, hayat, assu, munzur, damla, pahalı ama erikli, sırma, ve ömürlük hamidiye. birilerinin damak zevki öyle gelişmiş ki, uludağ ile munzur’u kolayla ayırıyor.
dağlar artık ancak haritalarda tekinsiz ellerde hepimiz kentlere sığmışız, vaktinde yerleşemeyenleri köşeye sıkıştırıyoruz devlet bize büyükşehir ayarlamaya çalışıyor. "ey ahali nereler büyükşehir olsun hangi şehirler nev kalsın kır kalsın. ey can yozgat sen bu büyükşehir olma işine söyle ne dersin ha?" onlar var ya onlar artık allahtan korkmaz olmuşlar. alzheimerden korkuyorlar. nereye gidiyor bu hafızalar hakikaten ya. kim koruyordu ki daha evvel’den onları. bu korkmazlar parkinsondan tiril tiril titriyorlar. hani insan öleceği yeri bilemezdi. e adamlar biliyorlar. herkes ama herkes yoğun bakımda ölüyor. bir kazaya artık can kurban. yoğum bakımda teknolojik cihazlar ölümü tespit edene kadar yaşa. bunlar gelen azraili de tespit ediyorlarmış ama söylemiyorlarmış.
orta yaş açıkta kalmıştı. neye ilgi duysun bu ortadakiler. geçmişi de hemen unutmuyorlar. onları da cinselliğe dahil edelim. senaristlere toplu emir verelim. böyle aşklar yaşansın örnek olsun. yatağa şöyle bir girip çıksınlar. 50’nin üstünde tüm artistleri geçmişten bulup sahaya sürelim. çocukları büyümüş kadınları cesaretlendirelim boşasınlar kocalarını bilsinler ki aşk kapıyı defalarca çalar. uyusun kalsın bunlar ekran başında. çok da unutturmayalım olur da bir gün mazileri lazım olur bizlere.
muhafazakarlık biraz pahalıydı. ahu gibi kızlar türemişti. çok enteresan bir irtibat dilleri vardı. agresiflerdi de biraz. ufak devrimi onlar yaptılar. ben varım tamam mı minvalinde yiyip içip kafelere dadandılar. üniversitede de çoktular. gözlerine kalem çekmeseler olmazdı. gidiyordun dükkana, kaç para bu uzun şey yani tunik, şu kadar, fiyat olarak size uygun pantolanlar burada. ’ama bunlar yırtık’. e dik ablam ama biz böyle satıyoruz. ama bunlar tayt bak elastik pantolon değil. bak bu hırkadan giy 190 lira. dökümlü bunlar. ölçtük biçtik kalçalarınız ancak böyle bir pantolonla tabak gibi olur. itici olmalısınız. erkekleriniz size kaldığına kahretmeli. paran varsa ferace giy ablam bak bunlar sana uygun 500 lira. başka alternatif namümkün. şimdilik üretmiyoruz.
orada burada kitlelerle karşılaşır olmuştuk. özellikle sahil çimenlerinde. bizi beğenmiyorlardı. ayrıca bu çimenler bizim çünkü belediye bizden argümanları vardı. çok değişik sahiplenme içgüdüleri oluşmuştu. belediyelerin kültür sanat faaliyetleri başlamıştı. pastacılık kursları bile vardı. dondurulmuş böğürtlen, yerli malılaşmış kiwi. kremayı sanayağdan değil kremadan yapıyorlardı. tarhanaya muz katıyorlardı. biz kabuğunu yüze sürüyorduk. yeri geldiyse patetes, süzme çay taneleri koyduk gözaltlarımıza. pörtlemiş gözlere o gidiyordu. sen niçin ’diri’ görünmüyorsun. o hale gel ki yaşın o vakte kadar kendini ele vermesin. genç ve sağlıklı olmakla acaip yükümlüydük.
2010’a geldiğimizde birden herşeyi hızlandırmaya kalktılar. bir şeyler istenildiği gibi olmuyordu. halk kanaat önderleriyle beraber zıvanadan çıkmıştı. çok değişik tipler ortaya döküldüler. böyle günler için yetiştirilmişlerdi. konular öyle değişikti ki bahsedenler mecbur daha önce görülmemiş cinsten olmalıydılar. tuğra mal beyanı gibi arabalardaydı. planlanan sarayın ucunun sahipleri bunlardı. kitaplar raflardaydı. komple teorileri en üstte olmak üzere. yer gök analizdi. herkes elinden geleni kasıyordu. verilen uyarıcılara layık performans sergilemek istiyorlardı. bazı parmaklara felç indirilmişti. kalemi tutturmadılar. boşta kalan kalemi de kırıp attılar. afyonunu yanlış zamanda patlatan patlatanaydı. iftar saati 8’e yaklaşmıştı. tutmayıverdiler. sınav başlamıştı. bin dereyi bulacaklar o suyu şebekeye bağlayacaklardı. böyle bir halk yoktu olamazdı. böylesi bir halk bir daha ele geçmezdi.
eşim geliyordu diyordu ki ’21hacim bak senin şu adamın ne demiş’’ ’’o artık nerde benim adamım. tutmuyordum ki artık ben onu’’. ne adamlarım var idi hepsi atılan okkalı bir yargıyla yerlerdeydi. dostoyoveski pedofili imiş. pedofiliyi tanıtacaklar ya böyle uygun görmüşler. bence bütün bunların bir kısmı ford servis araçları içindi. tarih karmakarışık edilmişti. öyle iddialıydı ki bazı adamlar, yepyeni bir şekilde olayları sıraya dizeceklerdi. ama önce ortadan ikiye ayıracaklardı bizi.
bazı eski gerçekleri pırıl pırıl etmişlerdi inanırsan diğer taraftaydın. inanamasan kıt’a dur. hepsi sertifikalı, donanmış gelmiş. küresel bir donanmanın bahriyelileri bunlar. geçit töreni yapıyorlar.
-efendimiz bu yeni orkestranız
-ama biz böyle mi anlaşmıştık?
-efendim konsept böyle, sizin liderliğiniz hem dem, hem hani şu ek madde var ya?
- şu ses çok cırtlak değiştirin. o ne öyle davul mu?
-zurnacı da sizden. biraz yöresel notalar ekledik çalışıyoruz efendim. global düşünecektik ya hani o yüzden.
ahiret yaklaşıyordu. acaba bu halkın büyümesi ölmeme yetişir mi? şurayı ve burayı düzeltirsem elimde vebal kalır mı? bari şu anahtarları ellerinden alsak. acaba toptan kilidi mi değiştirsek. ben nerden bilirdim bu halk ve birilerin ümmeti bu hale gelir. ulan bunlar hepsini hesapladılar da yoksa bizden mi sakladılar. halkı biz onların ellerinden alsak, yapsak şöyle ortaya bir şeyler. dur kürtlerle barışalım halay işi onlarda. kahretsin bırakmıyorlar ki barışalım. şartlar kaideler niye niye sizin elinizde. ne işi var o şartların sizin elinizde. ulan kürt milleti ne işi var şartlarınızın elin elinde. bunlar var ya bunlar ipe un sermiyorlar resmen tane tane diziyorlar.
yedi ölümcül günahı da aşmıştı bu halk. o yeme içme oburluk günleri, et işleri, sote işleri, hele brunchlar, o kahvaltı mücverleri. ibrahim sofraları boy boy flaş flaş ki halil yok ortalıkta buyur bile edilmemiş. izleyenlerden gözetleyenlerden olmuş. hele o kibir en güzel dine ben sahibim. kendim ürettim, ha evet ben kolajladım. en büyük inkarcı da biziz. biz hiç bir şey kullanmayız. sadece elimizin tersi. ama öyle bir ellerimiz ki sıkışmadığı kimlerinki kaldı ki. o peygamberiniz olacak zat var ya ha işte o aslında bir ’kişi’. az sonra kabul ettireceğiz o da bir ’birey’ tıpkı bizim gibi. sünnet dediğiniz şey artık tıbbi bir kavram. külliyen zarar.
artık omuz dekoltesi vardı. yakalar biraz geniş kayıktı. ancak bir omuz kapatıyordu. insanlara önlem diye şal aldırıyorlardı. e ama o taraf da şal alıyordu. biri açık biri kapalı iki kafanın yönettiği iki apayrı el aynı şala uzanıyordu. işte bunlar hep desen kumaş, daha derinlerde yer alan fıtrattı. yoksa az zamanda aynı şal altında birleşecek miyiz! birleştirirler mi ki bizi. diğer kesimler mezbaacının elinden çıkmış gibiydi. oradan da fırlasın et buradan da fırlasın et. nefret etsin erkekler. bizim ahularımıza yönelsinler. onlara da fikir aşılayalım. onlardan güzel papağanlar yapacağız rengarenk. onların diline cümle vereceğiz. yarın öbür gün şırıngayla döllenirken erkekleri yanında dursun. aç oğlum sen de üstten ikinci düğmeni. niye daralıyorsun. biz hepsinin aralıklarını hesapladık iman tahtana gelmiyor. o 3. düğmede. yozlaşma işiniz bizde. ihaleye verdiler bizde kaldı. başka katılacakları biz çoktan vurduk bile.
dairenin alanını hesaplarken bize pi’yi üç aldırıyorlardı. kendilerine ise aslı neyse o. evsahipleri mal sahipleri olmuşlardı. apartmanın yükseldiği arazide eskiden mülkiyet hakları vardı. "mülk kimin" ayetini hiç duymamışlardı. bu sahipliğe kiracı kalan bizlere emlakçı eşliğinde kontrat imzalatıyorlardı. iki tane ev sahibi adayım protol icabı konulan çıtayı aşıp bizi ayrı görüşmeye aldılar. çok rol yaptık kiracılıklarına kabul edilemedik. malum topuklularımı ikisinde de ayaklarıma geçirmiştim. böyle günler için varlardı. 8 cm’i bile giyen vardı. bende 4-5’in üstüne hiç çıkmadı. yayayım ben kardeşim aklım var hala benim. giymeyenin ise anlatamadığı bir kabahati vardı. ne bildiysem belli etmiyordum. o zaman benim senin evini haketmeyecek neyim vardı. ev sahibim bile olamayan bir yabancı beni ne hakla ağlatır. çıkmak istediğim evime geri dönüp düşünmüşlüğüm vardır.
ibneler haklarını aramaya yollara çıkmışlardı. birileri milletin haklarını dürtüyordu dile geliyordu haklar. nasıl da biliyorlardı işlerini. gözler bir yandan bebelerdeydi. 5 yaşında kreşler beyinlerinin hamuruyla ve paramparça legolarla, rönesans desenli hem büyüklere hem küçüklere yapbozlarla bulanıktı. emir üst akıldandı. hello kitty’siz hiç bir kız elbisesi, çantası alamazdın. bir karış çocuklarımla wingsler yüzünden kavga ediyordum. örümcek adam çocuk pantolonunun sol paçasının bir karış üstündeydi. başka yere konduramazdın. pulları hadi kabul ediyordun ama bu kırmızılara gönlün razı değil. haram haram neler giydirdik biz öyle.moda böyle hanım bir emre kadar aksini üretmiyoruz. şurada butikler var bilmeyiz ki siz dantelli taytlara ne dersiniz?
madem öyle biz de pepe yapsak. cin ali katsak müfredata kurtarma payı eklesek. keloğlanımız acaba senaryo icabı üst aklın sağ gözünü mü kör etse. bizim halkın gönlünü artık çelemese bu tek göz. şöyle bir şey denesek dört göz şişe olsa. tepegözü yerel bir kahraman yaratıp defalarca ona öldürtsek.
17-25 aralığından hemen sonra yeni hükümet için çankaya’da o bekletilirken biz de evlerimizde bekletiliyorduk. çıktıktan sonra gördük ki hiç bir edası kalmamış. güllaç seni. sen artık bittin cloneley. ne yaptın ona. bir de basın toplantısı cezası vardı. geç kaldığı, beklettiği için özür diledi. bir de susamış su istedi. glup glup.benim de gözlerim doldu. biz izlemekle suç işliyorduk. peki o onca işlemekle ne yapacaktı. bazıları izlettirmekten zevk alıyordu. değirmenlere su değil çuval çuval buğday olmuştuk. bazı taraflar ısrarla diyorlardı ki, bu hiç bir şekilde size dokunmuyor zevkle izleyin. medyada kurdu andıran korkunç bir fotoğrafını neredeyse 3 yıl kullandılar. ses etsen hitlere benzetilirdin.
oğlu bilal’le yaşadığı diyaloğa okulda yakalandım. ben tam makale diziyor, vatana millete hayırlı olma rüyaları görüyorken, iki gün stresten karnım ağırdı. vatan matan tuz buz olmuştu. bilal’le de böyle tanışmıştım. böyle de adam bam telinden vurulur muydu? hepimiz kısıklıya bağlanmıştık. ama önce konya’da mevlasıylaydık. hizmette bulunmuş olan tatlı kız arkadaşlarım vardı. onlardan sakinleşmek için nedenler istedim. gerçekten karnım şiddetle ağırıyordu. ortak adamlarımız vardı ’daha bu ne ki’’ dediler. bülent arınç dedim şah gibi öne sürdüm. yine başka bir adamımdı. biz tutmuyoruz dediler.
ilahiyatlarda adamlar vardı. hem makbullerdi 150 vuruşlu keyword haneli makaleleri vardı. neler yoktu ki bu keyword’lerde. aldınız artık anahtar ile kelimeleri, siz şurada ayrı döşeyin. biz bambaşka döşüyeceğiz. bakalım mı el mi yaman bey mi yaman .bilimsel dergi çıkartsak. biz bu işe bugün girersek yarın şu sınıf dergimiz olur. onay da bizden. yazıp bassınlar. gidenler de dönmediler. onlar ne vadediyorlar da onlara, bunlar gelmiyorlar öğrenin, biz iki mislini vadedelim gelirlerse yaşadık. birlikten kuvvet doğmaz cüret doğar asıl, cüret. bundan sonra ne yapacağız cüret edeceğiz. bakın işte önce ben yapıyorum. ’ey sen. kimsin ya? zatlarınız şaşırmak mı istedi alın size ’şaşırt’
artık ’sohbet’ yok ortada özel odalarda yürütülüyor, konuşturuluyor. işkenceye tabi tutulup öttürülüyor. millet ise muhabbetin dibine fena dadanmış illa hasını görmek istiyor. paso geyik yapıyorlar. uzun mu uzun bu geyik. boylu mu boylu, poslu mu poslu. boynuzlu muymuş evet daha şimdi baktık ki boynuzlu. işte böylesi acıktırır adamı.TV avlattırıp yedirir adama. tıpkı cahiliye devri. yaptıkları putu yiyorlar biliyor musunuz. elimizde az kalmış ebu süfyan devrimiz de var ve yaklaşıyor. adayımız ’tekvar’. işaret verdiğimizde hepiniz topunuz alayınız onu tek geçeceksiniz. hatırlatalım ki gönlünüz bizde rehine.
demokrasi dediğiniz şeyi ucu bucağına anladık. bunun kılıcı yok muydu. niye sallansın ki her birimizin ayrı başında alalım elimize tırpalım gitsin. bakın buradan yine yeni bir baş yükseldi. tırpın gitsin. ey belirlenmiş bir vakte kadar yanımda kalanlarınız. sizleri ’zorro’ ilan ediyorum. çarpın kılıcınızla çarpıları ’onlar’ın gövdesine. işaretleyin gitsin. hiç acımayın.
Karşı taraftan bakınca bir yeni doğmuş manda. talihsiz bir erkek. sadece eti o da makbul değil. günün sınavı bu ya er meydanı şimdilik seçim meydanı. saatli maarif takviminde günün kız adı sümeyye günün erkek adı bilal. böğür bre sen böğür. az tanıdık halka çok tanıdık cümlelerle giriş, sıva kolları. sigara içmiyor gırtlak kanseri olma ihtimali çok düşük. mevlası da onu yanından uzaklaştırıp arenalara atıyor. bir zamanların yavru aslanları büyümüş de vahşi kesilmiş karşısına tek başlarına çıkıyor. bitmez ki bu aslanlar. en son gördüğümüzde bile sayıca çoktular. "ben bunların başını okşuyordum ey ’bunlar’ ". söğüt dalı verin şuna. bakalım iddia ettiği gibi orada da palazlanabilecek mi. yoksa bir çekeceğiz altından seccadeyi. uzanacak 1.95. yo hayır yıpranma payını kesersek 1.80.
oralardan karakoç’un şiirini seslenmesin mi. bir şiir bu kadar mı ihtiyacı giderir. bu hitaba layık bu zaman için yazılmış ne ideal bir şiir. bir halk düşünün ki kendi öz ülkesine ’roman’ olmuş. def, tef, zil, zurna kapıp gelmiş hem izliyor hem alabildiğine ses çıkarıyor. orada burada yazabiliyor da. çünkü düşman vaktinde siz yapmayınca kendileri fikir sahibi yapmış onları. ’’fikir sahibiniz kimdir. bize ilk aşılayandır o". o da bir şey mi. büyük adamlardan alıntı da yapıyorlar. gerçek tarihten de bir kuple vermişler ellerine, hepsi ’bunlar’ın şimdi bu tekerrür edecek, daha sonra da o diğer tekerrür.
bir taraftan diğer yarı halk yaşayan biyografiyi yazılan bir roman sanıyor. filme çekilecek sahneler üretip kendini figüran olarak yerleştiriyor.bu arada evrensel klavyede bazı harflerimiz de yok oluyordu. ı’lar i olmuş, sesli harfler düşmüştü. ’şeşşiz’ diye bir kelime iyi ki yoktu. iyi ki; çünkü yoksa ’sessiz’ haline gelirdi. en büyük sikistirma herhalde bu alanda söz konusuydu. ’ş’lerimiz olmuş bir dolar. kullanmak donanım ister yanında da bir miktar ’dolar’. ’ytl’ olmuş tekrar ’tl’ bunlar hep ’y’ israfı. o yüzden 40 karakter iyiydi. önce 40 karakterin içeriğini bir bozalım. fikirlerimize yorumlarını bir ellerinden alalım. bakin hic yadirgiyorlar mi hiç şeş cikariyorlar mi? bak sesli okusalar yazdıklarını harfi harfine bunlar ne aksanıyla konuşuyorlar. tıpkı ’rum’ gibi değil mi?. işte bunların hepsi bir mesele, bizim unutmadığımız mesele. bizi inlerimizde boşuna aramayın. ’bizler’i cınnetınızde bulacaksınız.
o sırada birden anayasa gündeme geldi. bunlar ayak sürtmek istediler. orada bir kaç bomba, şurada birkaç asker ve birden hatırlatılan illerimiz mesela kayserimiz, bir de seçilen zamanı bile alemlere ibretlik reina olayı ile hop anayasa halkın kucağında. sevin bu anayasayı, bir an önce benimseyin, hemen sindirmenize gerek yok. bir ara özümsersiniz. vaktini alırız da vaktinizi biçeriz de.
-buyrun bu çubuk, bu da orkestra ’maestro’muz
-ustalık dönemimi harcadınız.
-maestro daha büyük efendim.
-ne çaldırayım ben bunlara. ne biliyor ki bunlar.
-izmir marşı. halk ona göre hazırlanmış gelmiş.
-sonra ’’kalenin burcu’’nu söyletsem
-olmaz efendim protokole uygun değil, hem biz ne demiştik şu zamanda.
-ne diyor ibrahim, var mı verecek aklı nemrut’un
-var ise de vermiyor efendim. -bedava mı istedik sanki, hürmet gösterecektik. hem ben onun küçüğü değil miyim.
- öyleydiniz hala öylesiniz. hürmeti bu güne kadar kimden esirgedik değil mi efendim
-ne çal sen biliyor musun
-buyrun efendim
-bir demet yasemen. yok o hafif kaçar sazına. haydar’ı çal. ikiletme tamam mı.
-biz başımızın çaresine bakarız değil mi. sen, ben, süleyman, numan, berat yanı başımızda devlet ve yanlıları, devletin doğu’su, devletin batısı, eskinin yeni pişmanları. olacak bu iş ben biliyorum.
-kotarırız efendim olmayacak bir şey değil. -
ölmek daha ne kadar haramdı bana
-5 yıl hesaplamışlar
-of daha çok var , öyleyse yaşat beni. peygamber devemsin sen benim.
-şöyle buyrun efendim korkmayın saray yalnız sizin değil saray hepimizin. geleniniz gideniniz olur. dinç durun biraz.
ah yükselse çamlı çam, gidip istesem fetihten ayetlerle, resistanslara kiracı yaptığım gönülleri, ben ev sahibi olsam. bütün rehineleri kurtarsam. allah’ın emri desem, peygamber’in kavli diye de eklesem...
geçen sene kurtlu dünya yine kaynıyordu. kaşısan kanar o halde. s-400, f35 haberleşip duruyorlardı. u2 müzik grubuydu ne hikmetse su57 değil. bir zamanlar clevand’ı işaret eden rab şimdi istanbul’u işaret ediyordu. ’’siz düşünün taşının kafa yorun. hasib olan ben sizlere güzellikler yapacağım. habir olan ben değil miyim’’
-müjde efendim muhalefet ekrem diye birini çıkarmış.
-ey allahım sen işte böyle büyüksün böyle kerimsin. devredebiliyor muyuz?
-hem de sağ salim!
-halk nasıl
-iyi ellerinizden öper. ama biraz örselenmişler -demirden değiller mi örselenecekler tabii. bizimkiler kışkırtsınlar, halk şöyle kanlansın canlansın biraz. muhalefeti dürtükleyin ki ses çıkarsınlar. abdurrahman’a da söyle pak pak konuşsun. suçlarımı benim adıma itiraf etsin.
-----
[www.youtube.com/watch?v=2aUZNjVm8WA zaman geçer.] -----
-ibrahim biz bu yeni halka nasıl seslenelim.
-türk milleti.
-evet aziz bir milletti o millet ama üzerine şap attılar. zamanında öyle seslenecektik.
- suna diyelim efendim. hem uyan sunam uyan deriz hemen uyanırlar.
-diğerleri bir şey demesinler sakın -kolayı var efendim. biz bu işi kaptık sayenizde. ötme bülbül dedirtiriz bizim zara’ya. hem bizim akif’i sevindiririz. ekibe dahil olmak istiyor aynı ilk zamanlardaki gibi.
-hangi akif
-akif ya, beki olan
-çok oluyoruz be ibrahim.</entry>
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.