GÜLE SEVDAM
GÜLE SEVDAM
Güle selam verdim, sensin diye
Almadı selamı mı, benim diye
Koklayayım dedim, sensin diye
Yüzünü çevirdi, benim diye
Sordum O Gülüme ’’neden’’ diye
Halbu ki sevmiştim ölesiye
Yalvardım yakardım, söyle diye
Suçumu bileyim, nedir diye
...
Cevap yoktu, yanıt yoktu...
Gülümün beti benzi soluktu...
Düşüncelere daldım taa derinden,
Nâmütenâhi, sevdamı geçirdim zaman tünelinden...
Ve derken;
Birden aklıma geldi, belkide Gülümün boynunun büküklüğünün, benzinin solukluğunun susuzluktandır diye... Koştum bir Ahu’nun hızıyla, Ceylan adımlarıyla ve yetiştirdim soluk Gülüme 1,5 Litre Pet şişede suyunu... Sundum Gülümün toprağına tekrar âb-ı hayat bulsun diye...
Bekledim başında Gülümüm ikindi vaktine kadar... Fakat ne kıpırdanma var, ne de bir canlanma...
Kederlendim dertlendim... Bu sefer komşu bahçenin kuyusundan bakraçlarla su çektim, yeter ki Gülüm bana dönsün, tekrar boynunu dik tutsun diye...
Suladım Gülümü bakraçlarla ama heyhât, etrafta ki tüm çiçekler filizlendi otlar yeşerdi, lakin benim Gülümün boynu mütemâdiyen bükük vaziyetteydi...
Pejmurde bir durumdaydım, derbederlere dönmüştüm ve artık bitâp düşmüştüm... Lokman Hekim değildim ki iksirini hazırlayayım çaresizliğimin, devâsını bulayım biriciğimin...
Artık tân yeri ağarmış, Güneşin o sıcak tebessümü yerini Mehtâbın gülücüklerine bırakmıştı... Bir umuttu benim için... Mehtâbın nuruyla canlanır belkide Gülüm diye tasavvur ediyordum... Fakat ne mümkün, dedim ya sadece bir umuttu...
Zamanın ve mekanın, beni can yakan dürtüşünün farkında bile olmadan, dalıp gitmiştim Gülüm’lü deryâlara...
Tehheccüd vakti göklerin gürlediğini işitince yeniden ümitlendim... Belki de diye mırıldanıyordum baykuş seslerinin arasında... Önce bir lodos rüzgarı, ardından tane tane inen Rahmet damlaları... İnanıyordum ki; Rabbim her yağmur damlasını bir Melekle indirirdi Semâdan Arzın toprağına... Ve yine ümit kapladı naçiz bedenimi... Belki de Melâikeye gülümserdi Gülüm bir nebze de olsa...
Sağanak yağmur başlamıştı... Ümitlerim yeniden yeşermişti... Saatler süren yağışta yeşeren yalnızca benim ümitlerim olmuştu...
’’Sabâ’’ makâmında okunan Sabah Ezânı çınlatıyordu Semâları... Şafağın sökmesine az bir vakit kalmıştı... Bülbüllerin ötüşü bahçedeki tüm gülleri adeta şenlendirmiş, buram buram ’’gül’’ kokuları yayılmıştı etrafa... Fakat benim Gülümün boynu halen bükük, benzi soluktu...
Güneş ışınlarını saçmış, toprak suya doymuştu...Tek çarem Rabbime yönelmek, derdimi bildirmek, feryad etmek, boynumu bükmek, nidâ eylemekti... Yapacak başka bir şeyim yoktu... Göz göre göre Gülümü ölüme terkedemezdim... Oturdum Gülümün başına, diz çöktüm çamurlu toprağa ve başladım yürekten Allah’ıma yalvarmaya... Dakikalarca süren münâcaatım neticesinde gayri ihtiyari yaşlar dökülmeye başladı gözlerimden, tıpış tıpış...
Yanaklarımdan süzülen damlalar önce Gülümün yapraklarına isabet etti... Sonra dikenli dallarından adeta koşarcasına akıyordu Gülümün toprağına...
Aman Allah’ım, birde ne göreyim; Gülümün yüzü gülüyordu, ağırdan ağırdan bana dönüyordu, gözleri ışıldıyordu, bana mâsumâne nazâr ediyordu ve artık ’’dik’’ duruyordu..
Gülümede banada âb-ı hayat olmuştu naçizane akıttığım münferit gözyaşlarım...
... Ve sonunda anladım...
Ey ’’Gül’’e sevdalılar...; sizde anlayın ve Gülünüzü soldurmayın!!!!...
Yoksa; “Aleyküm Selam’ını esirger Gülünüz sizden...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.