1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
567
Okunma
1939 yılında Erzincan’da 7,2 büyüklüğünde bir deprem meydana gelir. Deprem, aralık ayında meydana geldiğinden, kurtulanlar ağır kış koşullarıyla boğuşmak zorunda kalır. Ayrıca o yıllarda ahşap evlerin çoğunlukta olması ve sobaların, mangalların devrilmesi sonucu depremden sonra yangınlar meydana gelir. Üstelik telgraf hatlarının kopması sebebiyle de şehrin dış dünyayla bağlantısı tamamen kesilir. Tüm bunların yanı sıra artçı sarsıntılar devam etmektedir. Deprem sebebiyle birçok devlet binası da yerle yeksan olur. Erzincan Hapishanesi’nin duvarları yıkılmış ve mahkûmlar ayazda kalmıştır. Buna rağmen mahkûmlardan hiçbiri kaçmaya yeltenmemiştir. Olayı duyar duymaz dönemin Erzincan Savcısı olan İzzet Akçal hapishaneye gitmiş ve mahkûmları avluda toplayıp şöyle seslenmiştir:
__Sizleri kurtarma çalışmalarında görev almanız için serbest bırakacağım. Aranızda civar köylerden olanlar varsa iki günlüğüne köylerine gidip, ailelerini görebilirler. Ancak benim de bir koşulum var:
Hiçbiriniz kaçmayacaksınız!
Beni zor durumda bırakmayacaksınız!
Halkımız için canla başla çalışacak, işiniz bitince de koğuşlarınıza döneceksiniz, demiş...
Erzincan Depremi Mahkumları, savcısının dediklerini yaparlar. Canla başla enkaz alanlarından vatandaşları çıkarmak için çalışırlar. Akşamları savcının karşısına çıkıp teker teker sayılırlar ve “tam” çıkarlar. Savcının hayretini gizleyemediği, başını sağa sola çevirdiği bir esnada mahkûmlardan biri ders niteliğinde şunları söyler:
__Savcı Ağam! Böylesi felaketlerde kalleşlik yapılmaz! Böylesi acı günde milletin hizmetinden kaçılmaz! Yüreğimizin yandığı şu günlerde kalleşlik, döneklik alçaklığın en büyüğüdür! Biz mahkûmlar İçimizde katiller, hırsızlar barındırsak da, hiçbirimiz böylesi ağır bir cinayeti işlemeyiz, demiş….
Derleyen: MEHPARE GÖKÇE