- 513 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
4.17
Saatler 4.17’yi gösterirken, gece yarısı binlerce evin çatırdayarak yıkıldığını, hayatta olanların can havliyle bağırışlarını duyduk. Nasıl duymayalım, insan olan nasıl duymaz? O andan itibaren donduk kaldık, elimiz ayağımız uyuşmuş, bedenimiz boylu boyunca göçük altında can çekişirken... beynimiz düşünce denen o hissiyattan uzaklaşmışken, ruhumuzla birlikte günlerdir, saatler, saniye, saliseler birlikte kalmadık mı ? Biz de yaşadık, bir lokma ekmeği yerken yutamadık, boğazımızda kaldı. Bir yudum suyu içemedik, utandık... onlar orada canı için cebelleşirken bizim burada yememiz içmemiz bize yakışır mıydı? Aynısı bizim başımıza gelse eminim onlar da yemez içmezdi. Gecemiz onlara dua etmekle geçti. Uykular haram oldu. Ne sabahı bildik ne akşamı ne geceyi bürüklenip uyuyabildik. Günlerden neydi, dün neydi bugün neydi. Saat kaçtı? Gün, saat kavramı yok olup gitti. Tanıdığım, tanımadığım tüm yüzlerde aynı hüznün ağırlığı vardı. Kimsenin tebessüm dahi etmeyi ar ettiği günlerden birisini yaşıyorduk. Gezindiğimiz sosyal medyada müzikli bir paylaşım olsa nasıl kapatacağımızı bilmiyorduk. Mırıldandığımız şarkılar, türküler susmuş, yerini dualar almıştı.
Enkazdan her canlı çıkarılan büyüğümüz anne babamız olurken, her genç kardeşimiz, her çocuk evladımız oldu. Yanlarında olamasak da onları sarılıp sarmaladık. Gözyaşlarımız hiç dinmedi, resmen ülkece donduk. Ama zaman donma zamanı değildi. Herkes elinden ne geliyorsa yardım etmeli en kısa zamanda yaralarına az da olsa merhem olmalıydık. Kalpleri aynı anda atan, birlik ve beraberlik çağrısına kayıtsız kalamayan, yediği ekmeği lokma dahi olsa paylaşan bir millettik neticede. Yorganını, yastığını, kazağını, çocuğunun tulumunu, patiğini, kumbarasını kapan yardıma koştu. Erzak dolapları boşaltıldı. Kömür torbaları omuzlandı. Kar-kış demeden getirilen odunlar yarıldı, çuvalladı. Pekmezinden, turşusundan, bulgurundan az çok denmeden yollandı. İş makineleri, gönüllüler yollara akın etti. Bir seferberlik başladı. Yol uzundu ama hiç kimse yılmadı; yol da hava şartlarından dolayı kalsalar da vazgeçmediler.
Yıkımlar öyle bir iki bina ile kalmıyordu. Dilekolay on şehir, onlarca ilçe, köy yerle yeksan olmuştu. Cennet diye tabir edilen milyonluk ev senesi dolmadan ilk depreme yenik düşmüş, alanlara cehennemi yaşatmıştı! Yan yatmış evin rüzgarla savrulan perdesinin belki daha dün biri kahvesini yudumlamıştı yanında. Yan yatmış buzdolabından belki bir parça yiyecek almıştı ev sahibi. Sağa sola savrulmuş albümler böyle bir güne şahitlik edeceklerini akıllarından geçirebilir miydi hiç? Anne babasız kalan çocukların hayali böyle noktalanmamalıydı! Çocukları için yarınlarını düşünen anne babalar için böyle bir gün yaşanmamalıydı! Bir hafta sonra olacak düğünleri için hazırlık yapan çift akrabalarının çoğunu atmış saniyede kaybedeceğini aklına getirebilir miydi? Yaşanılan hiç kolay değildi hem de hiç!
Molozlar arasından elini uzatan küçük kız umudumuz, sevincimiz oldu. Kurtulan her insan, hayvan bizi bir nebze mutlu edip yüzümüze neşe saçılsa, vefat edenleri aklımıza gelince silkenip toparlanıyorduk. Bu yas bizim yasımızdı. Gülmek haram, ağlamak helaldi artık. Onlarla yatıp, onlarla kalkıyorduk. İnsan olmak bunu gerektirirdi. Analarımız, mahalleden bir komşumuz ölse bir hafta on gün televizyon açtırmaz, “sakın yanlarında gülmeyin” derdi. Kaldı ki bu ülkece emsali görünmeyen büyük bir yaraydı. Belki kabuk bağlaması uzun zaman alacaktı. Ama bizler içimizde bu günleri yaşayarak ve unutmayarak birlik beraberliğimizi koruyacağız.
Tüm vefat eden deprem şehitlerine Allah’tan rahmet diliyorum. Kalanlara sabırlar, yaralı olanlara acil şifalar versin inşallah Rabbim.