- 193 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
KERKÜK VE MUSUL.
KERKÜK VE MUSUL MESELESİ.
Musul vilayeti konusunda Türk-İngiliz anlaşmazlığına verilen isim Şark Meselesi olarak isimlendirilen, İmparatorluğumuzun parçalanması planlarının bir parçası olup, Musul ve çevresinin anavatandan koparılması ile sonuçlanmıştır.
Bu bölgeye Abbasi İmparatorluğu’nun kuruluşundan itibaren Türkler yerleşmeye başlamış ve uzun asırlar çoğunlukta olmuşlardı. Musul ve çevresi Büyük Selçuklu Hakanı Tuğrul Bey’in 1055’te Bağdat’a girmesinden itibaren asrımıza kadar Türk bölgesi olarak ve daima Türk hâkimiyetinde yaşamıştı.
XIX. asrın sonlarına doğru bölgede petrol yatakları keşfedilince, çevrenin tarihi stratejik ehemmiyeti iyice arttı ve emperyalizmin kavga hedeflerinden biri haline geldi. Özellikle İngilizler, Hindistan yolunun emniyeti ve petrol yatakları sebebiyle buraya göz dikmişti. II. Abdülhamit Han, her ihtimale karşı bir gün bu bölge devletin elinden çıksa bile, petrol yatakları üzerinde hak iddia edebilmek için 1888’de sahayı “Mülk-i Şahane” yani padişahın hususi mülkü haline getirdi ve Hazine-i Hassa Nezareti’ne tevdi etti. Ancak İttihat Terakki hükümeti bu davranıştaki maksadı anlayamadı ve II. Abdülhamit Han tahttan indirildikten sonra 1912 Musul petrol imtiyazını Maliye vekâletine devretti.
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanıp, silahlar bırakıldığında, Türk kuvvetleri Musul’un 30 km kadar güneyindeki Gayya re hattı Üzerinde bulunuyordu. İngiliz kuvvetlerinin asıl hedefi Musul olduğu için, mütarekeye rağmen ilerlemelerine devam ederek Musul’a girdiler. Türk kuvvetleri 15 Kasım’da Musul’u tahliye etti. İngilizler Musul’un işgalini harp olarak değil, mütarekenin 7. Maddesine göre bir emniyet hareketi olarak yaptıklarını açıkladılar. Bu durumda Musul, Misak-ı Milli hudutları içinde kalmış oluyordu. Türk heyeti Lozan’a gittiğinde, önce Musul konusunda İngiltere ile gizli görüşmeler yaptı. Bir sonuç alınamayınca Lozan Konferansı’nın 23 Ocak 1923 tarihli oturumunda gündeme getirildi. İsmet İnönü, Musul’un Türklüğünün tarihi, coğrafi, iktisadi ve siyasi delillerini anlatarak bir başka ülkeye verilemeyeceğini kesin bir dille ifade etti. İngilizler ve diğer müttefik delegeleri, bölgenin İngiliz himayesinde olarak Irak’a verilmesinde ısrar ettiler.
Lozan görüşmeleri kesintiye uğradığında Musul meselesi de çözülemeyen konular arasında idi. Türk heyeti Ankara’ya dönünce Türkiye Büyük Millet Meclisinde Lozan Konferansı ile ilgili gizli oturum yapıldı. Özellikle Musul meselesi üzerinde kararlı ve heyecanlı konuşmalar oldu.
Lozan görüşmelerinin ikinci safhasında barış antlaşması imzalanmış, ancak Musul meselesi yine çözülememişti. Lozan Antlaşması’nın 3. Maddesine göre, Türkiye ve İngiltere Musul meselesini görüşmeler yoluyla aralarında halledecekler; eğer 9 ay içinde anlaşamazlarsa konu Cemiyet-i Akvama götürülecektir. Bunun üzerine 19 Mayıs - 5 Haziran 1924 arasında İstanbul’da Haliç Konferansı toplandı. Ancak İngilizlerin, konferansa anlaşma niyetiyle gelmedikleri, daha ilk günkü taleplerinden anlaşılmıştı. Bu sıralarda Nesturîler silahlandırılarak, Mardin dağlarında isyana başlamışlardı. Ayni tarihlerde İngilizler hava saldırısının desteğinde büyük kuvvetler sevk ederek Süleymaniye bölgesinde hâkim bulunan Şeyh Mahmut kuvvetlerini ezmişlerdi. Hâlbuki Lozan Antlaşması’na göre, bu bölgeler hakkında bir anlaşmaya varılıncaya kadar, taraflar bölgede hiçbir harekete girişmeyeceklerdi.
Haliç Konferansı sonuç vermeyince mesele Cemiyet-i akvama götürüldü. Cemiyet-i Akvam ‘görevlendirdiği üç kişilik bir heyet, bölgede incelemeler yaparak uzun bir rapor hazırladı. Rapor, birçok çelişkili değerlendirmeyi ihtiva etmekle beraber, genellikle lehimize idi ve “ Türkiye hukukundan feragat etmedikçe Musul’un buraya ait olması gerektiği ” ifade ediliyordu. Cemiyet-i Akvam Meclisi’ndeki tartışmalı görüşmelerden sonra 16 Aralık 1925’te Musul’u Irak’a bırakan ve Irak’ı da 25 sene müddetle İngiliz mandasına veren karar çıktı. Türk delegeleri karar çıkmadan önce toplantıyı ve Cenevre şehrini terk etmişlerdi. Türk Hükümeti, Cemiyet-i Akvamın bu kararını tanımadı ve istişare bir karar olarak telakki ettiğini bildirdi. İngiliz-Türk münasebetleri gerginleşti; bir sene kadar hiçbir temas olmadı.
1926’da Asuri ve Yezidi’ler isyan ederek Güneydoğu’da hudut tecavüzlerine girdiler. Türk hükümeti buna, ciddi bir telkin hareketi ile cevap verdi. Bu arada İngiltere Hükümeti Türk-Irak hududu için yeniden müzakere istedi. 5 Haziran 1926’da Türkiye, İngiltere ve Irak bir anlaşma imzalayarak, hududu tespit ettiler ve “ Musul meselesi “ ne son verdiler.
Bu anlaşmaya göre, Musul Irak’a terk ediliyor ve Musul petrollerinden Türkiye’ye %10 hisse 25 sene müddetle veriliyordu.
Bu anlaşmanın en büyük zaaflarından biri de Irak Türkleri hakkında hiçbir hukuki teminatın getirilmemiş olmasıydı.
Uzun yıllar üzerinde hassasiyetle durulan mesele %10 petrol hissesi gibi kağıt üzerinde kalan gayri ciddi bir taviz karşılığında İngilizlerin istediği gibi sonuçlandırılmış oldu.
Türkiye’nin içinde bulunduğu zorluklar, meselenin arzu edilen şekilde sonuçlandırılmasına imkân vermemişti. Aslında daha önce, Türk Genelkurmayı Musul’un işgali için gizli bir plan hazırlamıştı. Gazi Mustafa Kemal Paşa da o sırada milletvekili seçilmiş olan Cafer Tayyar Paşa’yı Diyarbakır’a kolordu kumandanı olarak gönderirken, özel bir görevle kendisini seçtiğini, Musul’u uygun bir şekilde işgal edeceğimizi, bunun için kendisinden işaret beklemesini söylemişti. Ancak bu sıralarda çıkan iç isyan ve karışıklıklar içinde Türkiye bu yolu göze alamadı.