Barbar Klavyeler 8
tek tek kayboluyordu görünmez olanlar. tek tek eksiliyordu havamız. döngü bitmek üzere programlanmıştı. acccaaaayippp bir yarat tık tık tı içimizdeki. daha ne olduğunu bulamamış - bilememişti kimse. ve bağladık durduk, bağladık durduk bağladıkça da kudurduk, kudurduk, kudurduk. kuduruk olan biz mi değildik, kuduran bizden mi değildi, sizler kimdi, nasıl siz olmuştu. biz kimdi. hava civaya karıştı. civa havaya.
gıt gıdak üüürürürürür bir çığlık bekliyorduk lakin kuş cıvıltılarının şen şakraklığı yok muydu., kuşlar nasıl cıvıldardı. leş gibi koyuyordu ölmüş canlı bedeni. ölüleri de yıkıyorduk, olmadı yıkıyorduk, olmadı leş gibi koksun çürüyüp gitsin mi istiyorduk...
ilk insan olan bakirenin boğazına bıçağı şamanlar mı vurmuştu, ilk şaman ilk göksel bağlantı mıydı, hala inanan kaldı mı adem havva habil kabil hikayesine... adem şaman mıydı, havva da kimdi... bildim diyen yalan söylüyordu ilk olanı, ilk üreyeni, ilk düşüneni ve ilk yürüyeni ... göksel güçler hep en iyisini, en sadesini, en safını, en yiğidini, en gürbüzünü en en en güzelini istiyordu kendine. hemi de boğazı kesilmiş, derisi yüzülmüş, içi dışına çıkarılmış halde. çünkü göksel olan leş ile değil, leşin içindeki bir şey ile besleniyordu. ruh yiyiciler durmadan ruh mu yiyordu bizim meyve sebze et yediğimiz gibi..
geçmişte olmasın olmaz olamaz dediklerim bir bir tek tek dümbele yek pek tek karşıma çıkıyor, başıma düşüyor, dişimi kırıyor, gözlerimi bozmaya başlıyordu. çürüyordu içimdeki, bu çürümeye inat daha da bir an daha da bir gün daha da bir beş 30-40 yıl yaşamak mı istiyordu içimdeki.
pislik bir dünyaydı yaşadığımız, yaşadığımızın çok çok çok azı huzurlu ve güzel, çok çok çoğunluğu ise kahır ve çirkinlik dolu idi. böyleydi bu dünya. isteseniz de değiştiremezdiniz, değiştiremeyecektiniz. çünkü daha zaman döngüsü kendini tamamlamamıştı. bu zaman döngüsünde insan olanın hayvanla bitkiyle bir şekilde bağ kurması mecburi idi. bağladık durduk bağladık durduk bağladık durduk, bağlandık ve kudurduk... kuduruyordu bir dünya, bir tarih bir coğrafya.. bilinmezler bir bir kayboluyordu, eksiliyordu...
sahtelikler ile dolu idi tüm boşluklar ve her bir, boşlukta yaşıyordu. boş boş boş dibi delik boş üstü delik boş sağı solu önü arkası boş boş boş. yedi ciheti boş idi...
o sözleri dünyadaki yaratığa ilk getiren ne sözler öğretmişti bilgine.. söz ile canlılar şekil değiştirtiliyordu, son ejderha da o sözler ile yılana dönüştürüldüğünde o efsane başladı. kukulgan... sonra dedi sözleri öğreten, sizler kanatlanmaya başladığınızda ben geri geleceğim. göklerinize sahip olun uçun uçun uçun. yer kötülük dolu ve kötülük uyandığında en kötünüzün bile kötülüğüne kötü demek yersiz yurtsuz susuz havasız özsüz bir söz olacaktır.
ilk sözleri getirenlerin sonuncusu da gittiğinde, şamana ve bilgine de çok çok çok şeyler kalmıştı çözülmesi gereken. şaman ayinden sonra tertemiz bir iklimde yıldızların ışıklarını kapkaranlık ardındakileri düşünürken, bilgin de mağarasında o sözlere ulaştırması için ilk söz getirenlerin sonuncusunun bıraktığı şeyi inceliyordu. öyle demişti ilk söz getirenlerin sonuncusu yaratıkları dönüştürmek de var bunların içinde, cansız dediklerini ayağa kaldırmak, sana veya düşündüğüne dönüştürmenin sözleri de var..
şaman ve bilgin yan yana geldiklerinde hep küfür ederlerdi yaşadıkları düzene gözleriyle zihinleriyle ayak parmakları hatta kirpikleri saçları burunları dizleri vb vs ile.. çünkü ilk sözü getirenler her şeyi açıklamış gibi hiç bir şey söylememişler gibiydiler sanki gittiklerinde.. ve bu çözülmesi gereken şifreleri çözemeyeceklerini biliyorlardı içten içe. ölümü yenemeyeceklerini onlar da biliyordu ve nefret ediyorlardı ilk sözü getirenlerden derinden derine..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.