- 426 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kudüs’ün Deniz Kapısı: Yafa şehri…
İsrail’e, Ben Gorion Hava alanından girdiğimizde vakit sabahtı.
Bu cümleyi şu şekilde de kurabilirdim: Filistin topraklarına ayak bastığımızda vakit artık sabahtı. İkinci cümle hissiyatımız için daha doğru olurdu, fakat ben, realiteye bağlı kalmak istiyorum: Haliyle bu yazı dizisi İsrail gerçeğini görmezden gelmeyecek ve ‘mevcut durumu’ yansıtacaktır.
İnsanın, güzelliklere karşı fıtri bir aşinalığı vardır: Tipik bir Akdeniz kenti olan Yafa, sadece benzersiz coğrafyasıyla değil, tarihi kimliğiyle de, kafilemizi hemen sarıp sarmalıyor.
İsrail’in, Kudüs’ten önceki başkenti Yafa şehrinin yıktıkları bir parçasında yükselttikleri Tel Aviv idi. Yafa-Tel Aviv, bir bahar dalı gibi; insan ona ancak tebessüm ederek bakabilir.
Zaten dünyanın en güzel şehirleri Akdeniz’e kıyısı olan şehirlerdir. Yafa da Akdeniz’in, okyanus gibi gözüken, o mavi enginliği göğün mavisi ile birleştirmiş talihli şehirlerden.
Meraklı kafilemiz denizden elli metre kadar yüksek bir yamaçta toplanmış, rehberimiz Numan Bey’in, açıklamalarını dinliyor.
Ben, bakışlarımı, Yafa’nın denizinden ve uzayıp giden kumsalından alamıyorum.
Günün erken saatleri olmasına rağmen insanlar denizde…
Tarih mi? 23 Ocak 2023 Pazartesi. Mevsim kış yani, fakat anlaşılıyor ki Yafa’da tek mevsim var: O da, yaz mevsimi.
Pardösümü zaten çıkarmışım, ceketimi de sıyırıp omzuma atıyorum.
Ha, bir de, beyaz camlı gözlüğümün yerine siyah camlı gözlüğümü takıyorum. Evet, dünyayı şimdi daha iyi görüyorum.
Kudüs’ün limanı ve plajı olan Yafa sahillerinin ünlü bir özelliği daha var: Sörf alanı olması. Dünyada sörf yapılan en iyi iki kıyısından biri işte bu Yafa kıyısıdır.
Art arda kıyıya koşan köpüklü dalgaları yakalayan sörfçülerin dalgalarla yarışı, o batıp çıkmalar, metrelerce dalgalara yakalanmadan sörf tahtasında tutunmaları doğrusu takdire şayandır. İnsan eğitilince neleri yapmıyor ki!
Her güçlünün şehri
İsrail’in bu topraklara tutkusu artık hayatidir: Arz-ı Mevud’un sınırları içinde yer alan Yafa, Pers, Helen ve Eski Mısır devletlerinin de gözde bir şehriydi.
Yafa’nın Tevrat’taki ismi ise, Yafi. Ben-i İsrail soyu, şehri ele geçirdikten sonra imarına emek etmiş, daha açıkçası ‘nimet-i kebir’ bilmiş, sarıldıkça sarılmış.
Hikâyesi uzun, Yafa’nın… Gün oldu, bölgedeki Yahudi hükümetlerini yenip dağıtan Roma orduları İsrail soyunu bu topraklardan çıkardı.
Nerden bileceklerdi ‘kopuntu (kopuntu)’ Yahudilerinin dünyaya dağılıp da dünyayı ele geçireceğini!
Bizans döneminde bir piskoposluk merkezi olan Yafa, Hz. Ömer devrinde, Amr b. Âs yahut Muâviye b. Ebû Süfyân kumandasındaki kuvvetler tarafından, 636 yılında, fethedildi.
Müslümanlar, Yafa’ya yeni bir isim verdiler: Cündüfilistin…
Onlar da Yafa’ya sahip çıktılar tabii. Şehri imar edip limanı düzenlediler, mescitler yaptılar, yeni yerleşim bölgeleri oluşturdular…
Yafa artık Türkler’in…
Şüphesiz bunda ilahî bir hikmet var: Para gibi, topraklar da, milletlerin arasına dolaştırılıyor.
Devir artık Türklerin devridir: Ahmed b. Tolun, 878’de, bütün Filistin’i hâkimiyeti altına aldı. Bölge 905 yılına kadar Tolunoğulları’nın egemenliğinde kaldı. Ne var ki Tolonoğulları Emirliği de sırasını savdı.
Araya zaman zaman Haçlılar ve Araplar girse de, Selahattin Eyyubi, Büyük Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti bu bölgenin bugünlerden önceki günlerin Yafa’sının sahibi oldular.
Kudüs yolu Yafa’dan geçer
Yafa, stratejik bir şehir: Bölgenin askeri ve ticari faaliyetlerinin yürütüldüğü bir yer.
Kudüs’ü fethe niyet eden her ülke ilk iş olarak bu liman kentini ele geçirdi. Yafa’yı ele geçiren her millet şehrin istihkâmlarını da takviye ettiler.
Gezi boyunca gördük ki yüz ölçümü 22.145 km² olan İsrail topraklarda öyle dişe dokunur bir ova da yoktur. Tarım küçük ölçekli tarlalarda gerçekleştiriliyor.
Yafa, bağlık bahçelik bir şehirdir. Ünlü Yafa portakalının vatanı da bu şehir.
Şehrin etrafındaki bahçeler, tarih boyunca, sakinlerine bol miktarda sebze ve meyve temin etti. Limana yanaşan gemiler, gıda ihtiyaçlarını Yafa’dan sağladı.
Kudüs’ün deniz kapısı Yafa o kadar önemliydi ki, İngilizlerin kralı Richard, Franklar, Alman İmparatoru II. Friedrich, Fransa Kralı IX. Louis gibi nice dişli kral, ‘benim, benim!’ dedikleri Yafa için mücadele ettiler. Tabii tüm haçlı seferlerinde Papalar ise daima kralların önünde bayrak taşıyarak İsa’nın kentine, Kudüs’e yürüdüler.
Yafa artık Osmanlı şehri
Yavuz Sultan Selim Han, Memluk hâkimiyetine Mercidâbık Savaşı kazanımı ile son verdi.
1516 tarihinde bütün Filistin bölgesi ve Suriye toprakları Osmanlı hâkimiyetine girdi. Fakat dedik ya, topraklar da para gibidir, elden ele dolaşır durur: Yafa, Mısır’da hükümet eden Türk ve Çeçen kökenli Memluk beylerinden Bulutkapan Ali Bey’in eline, ondan sonra, 6 Mayıs 1799’da, Napolyon’un safına geçti. Sonra yeniden Osmanlı hâkimiyetine kavuştu.
II. Abdülhamid döneminde Yafa, el-Halil, Gazze, Nasıra ve Taberiye’de birer okul açıldı. 1868’de Yafa-Kudüs kara yolu hizmete girdi. Bölgede ilk defa bir Fransız şirketi Osmanlılardan aldığı ruhsatla, 1890-1892’de, Yafa ile Kudüs arasında 87 km. uzunluğunda bir demir yolu inşa etti.
Yahudilerin dönüşü
Osmanlı devletini 1. Dünya Harbi ile dağıtan Avrupa güçleri, Osmanlı yönetimindeki toprakları kendi aralarında paylaştıkları gibi yerel halkı da çatışmacı bir sosyoloji ile ayırdılar.
1909’da Yafa’da Yahudiler tarafından Filistin Ofisi adıyla bir teşkilât kuruldu; bu teşkilâtın faaliyetleri sonucunda Filistin Toprak Geliştirme Merkezi’ni meydana getiren Yahudiler, özellikle 1918 sonrası İngilizlerin desteğiyle, bu bölgeye yerleşme başladılar.
Şehrin siyasi kimliği hızla değişti. İngiliz işgalindeki bölgede Yahudiler, Yafa’nın varoşlarında oluşturdukları Yahudi yerleşim bölgesi, Tel Aviv’i, modern bir çehre ile büyüttüler.
Yafa’nın ellerinden çıktığını Kudüs bölgesinin de elden çıkmak üzere olduğunu anlayan Müslümanlar, Mayıs 1921’de ayaklandı. Artık onlara dal olacak arka çıkacak bir Osmanlı Devleti yoktu. Bir Halife de kalmamıştı. Müslümanlar ve Müslümanların şehirleri sahipsizdi. Her kalkışma bir kırımla sona erdi. Her çatışmadan İsrail güçlenerek çıktı.
15 Mayıs 1948’de İsrail devlet oldu ve aynı gün Amerika ve Rusya tarafından tanındı. Yafa, Tel Aviv adıyla İsrail’in başkenti ilan edildi, daha sonra başkent Kudüs’e taşındı.
Üç dinin Yafa’sı…
Yafa üç Hanif dinin hiçbir zaman dini bir merkezi olamadı. Üç dinin deniz yoluyla gelen ziyaretçilerini ve hacılarını karşıladı, üç dinin ordularını ve kumandanlarını karaya çıkardı; onları dinlendirdi, besledi ve Kudüs’e uğurladı.
Rehberimizin anlattığına göre, Rus turistlerin ve Rus mafyasının tercih ettiği bir yer olan Yafa, bugün bir turizm ve sayfiye şehridir. Aynı zamanda ticari bir merkez. Pırlanta başta olmak üzere değerli taşların alınıp satıldığı, küresel ticaretin ve para akışının düzenlenip kontrol edildiği bir üs. Yafa da çeşitli fabrikaların yanı sıra mobilyacılık ve çimento sanayii de gelişmiş sektörler arasında.
Neyimiz kaldı Yafa’da?
Yafa modern bir kent. Tarihi dokusu Müslümanlara özellikle Osmanlı Müslümanlarına ait denilebilir. Osmanlılar, şehrin İslam kimliğine önemli katkılar yaptı: II. Mahmud zamanında Câmiu’l-Mahmûdiyye (el-Câmiu’l-kebîr, Câmiu Ebî Nebbût) kuruldu. 19. yüzyılda Câmiu’l-Cebeliyye, Câmiu’s-Sıksık, Câmiu’l-Acemî inşa edildi. 1917’de Vali Hasan Bey’in inşa ettirdiği Câmiu Hasan Bek ise kıyıda pek güzel bir mabettir. Mahmûdiyye Sebili ile şehrin Kudüs yolu üzerinde kurulu Ebû Nebbût Sebili, eski eserler müzesi halinde kullanılan eski hükümet binası (es-Sarâyü’l-kadîme) ve II. Abdülhamid’in tahta çıkışının yirmi beşinci yıl dönümü münasebetiyle yaptırılan saat kulesi Yafa’daki ‘bizden’ kalan bazı hatıralardır…
Yafa İslam’a ne kattı?
Yafa, vurguladığımız gibi, stratejik, lojistik bir merkez, etkili bir liman kenti. Yafa, İslam’ın fetih hareketlerinde bir ribattı (sınır karakolu); zaman zaman da bir derbent (askeri merkez.)
Öğlen namazını şehrin İslami kimliğini yansıtan Sultan Mahmud’un yaptırdığı Mahmûdiye Camisinde kıldık. Caminin imamına, Rehberimiz aracılığıyla, ‘Yafa’daki İslam’ı sordum. Sitemi derin ve yaralayıcı: ‘Yafa’da Müslüman nüfus kalmadı ki!’
Yafa Müslümanların elinde elbette bir Müslüman kenti idi. Ne var ki tarihi geçmişi itibariyle Yafa, İslam kültür ve medeniyetini yansıtan, etkili dinî şahsiyetleriyle anılan bir şehir de hiç olamadı.
Kudüs’ün deniz kapısını geride bırakıp adeta bir taş ülkesi olan fakat aynı zamanda tatmin edici bir yeşil örtüye sahip güzergâhımızda, iri kıyım ağaçları, beyaz taş giydirilmiş yüksek duvarlarından sarkan çiçekli ağaçlarla bezeli Yahudi evlerini seyrederek, bir saatten daha kısa mesafedeki Kudüs’e doğru yola çıkıyoruz…
İlerledikçe rehberimiz, ‘Şu anda solunuzda yahut sağınızda kalan evler ise Müslümanlara ait!’ uyarısında bulunuyor. Üçüncü sınıf belki daha düşük bir yerleşim yeri görünce buraların Müslümanlara ait olduğunu daha otobüsteyken öğrenmiş oluyoruz!
Esaretin pek çok ağır sorunu var, birisi de bu olmalıdır; esiri geri ve pasaklı göstermek! Kudüs’e varınca bu imajın tipolojisinin yer yer teşekkül ettiğini de maalesef göreceğiz…
Yarın: Üç Hanif Dinin Merkezi: KUDÜS
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.