0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
596
Okunma
Ankara’ da 02.07.1960 Yılında dört kızın arkasından topaç gibi bir oğlan doğdu, Evin ilk erkeği son çocuğuydu,
Babası Ankaranın Nallıhan ilçesinde Sakarya nehrinin üzerine yapımına başlanan Sarıyar barajı inşaatında, Turgut bey diye bir mühendisin şoförlüğünü yapıyordu, O kadar çok seviyordu ki mühendisi oğlunun adını hiç düşünmeden Turgut koydu.
Turgut 27 Mayıs 1960 İLK DARBE’ den otuz altı gün sonra dünyaya geldiğinden darbe lafını kundak da ezber etmeye başladı.
Bebekliği Menderes ve arkadaşlarının idamlarını dinleyerek geçti .
Darbeciler Menderes ve arkadaşlarını içeri alınca, Mühendise de yol görünmüştü,
Mühendis sıkı sıkı tembihlemişti babasını sakın benim ziyaretime gelme senin beş tane çocuğun var diye.
Ölümlerinin ardından memleket düzelecek dediler HALA DÜZELECEK MEMLEKET
Daha sonraki günlerde babası Sarıyar barajı inşaatındaki işinden ayrılarak Ankara da PTT Telefon Başmüdürlüğünde şoför olarak işe başlar. Bir gün evlerinin bahçesinde Turgut annesinin kucağında otururken sokaktan geçen tanımadığı kadının biri annesine seslenerek oğlunda pek güzelmiş kaç yaşında diye sorar.
Annesi ne yaşı daha altı aylık der. Kadın nee diye hayretler içinde bakarak oradan uzaklaşır.
Akşam olunca annesi Turgutu evin ortasındaki tavana iki çiviyle bağlanmış ipten beşiğe yatırır. Her akşam rahat rahat uyuyan Turgut o akşam uyuyamaz her yanını ter basar ateşler içinde kalır başlar ağlamaya,
Sabah işe gidecek olan babası oğlunun ağlamalarından uyuyamaz rahatsız olur ben dört tane kız büyüttüm böyle çocuk görmedim diyerek evin ortasında iki tarafından iki çiviye bağlı sallanan beşiğe bir tekme atar.
Tekme ile birlikte çivinin ucundaki ip birden çözülür beşik bir yana Turgut bir yana savrulur. Annesi hemen koşup Turgutu yerden kaldırıp kucağına alır. Yüzü gözü morarmış olan Turgutun ağlaması kesilir ama hığ hığ hığ diye garip garip sesler çıkarmaya başlar.
Annesi çıkan bu seslerden oğlu ölecek diye çok korkar emzirir, çay kaşığı ile ağzına su verip bildiği tüm duaları okurken gözünü kırpmadan kucağında oğlu ile sabahı sabah eder.
Aklına hemen gündüz konuştuğu kadın gelir oğluna o kadının gözü değmiş nazara gelmiştir.
Sabahleyin işe gidecek olan kocasının çayını demler kahvaltısını hazırlayıp işe uğurladıktan bir iki saat sonra dört çocuğunun üstüne kapıyı kitleyip hızlı hızlı adımlarla Turgut kucağında bir alt sokakta bulunan Kurşuncu teyzenin evine gider.
1
Akşam başından geçenleri oğlunun hiç uyumadığını teyzeye bir bir anlatıp oğluna teyzeden kurşun dökmesini ister.
Kurşuncu teyzeye kurşun döktüren annesi gönül huzuruyla evine döner. Akşam olunca Turgut ve evdekiler rahat bir uyku çeker.
Her üç günde bir oğlunu kurşun döktürmeye götüren annesi ile kurşuncu teyze arasında ana ile kızı gibi bir muhabbet başlar. Kurşuncu teyze annesini hem sever hem de acır.
Bir gün kızım evde dört bebeyi yalnız bırakıp buraya gelip durma birini kurtaracam derken dördünden olacaksın, Allah göstermesin başlarına bir felaket gelirse bunun hesabını tanrı katında veremezsin, gel ben sana el vereyim kendi kurşununu kendin dök diyerek nasihat eder.
Annesi bu el verme işine çok sevinir. Beş vakit namazında niyazında olan Kurşuncu teyze bildiği her şeyi annesine bir güzel anlatarak dualar içinde annesine el verir.
Kurşuncu teyze gibi beş vakit namazını kaçırmayan annesi artık kendi evinde oğluna kurşun dökmeye başlar. Annesinin kurşun döktüğü eve gelen giden konu komşularca öğrenilir.
Çocuğu hasta olan kendini iyi hissetmeyen kadınlar başlar evlerine gelmeye,
Huriye ablam her yanım ağrıyor ben nazara mı geldim ne bana büyü yaptılar kurbanın olayım bana bir kurşun dök.
Halk arasında nazar ve büyüden ileri geldiği zannedilen ruh rahatsızlıklarının giderilmesine inanan insanların başvurduğu çarelerden birisi olan kurşun dökme işine annesi mahallelinin ısrarları ile başlamış olur. Otuz yaşında mahallenin kurşuncu ablası olur.
Bıçak Soğan, Ekmek ve içi su dolu bir tası Büyük bir tepsinin içine koyan annesi
Bakırdan yapılmış büyük bir yemek kepçesinin içine kurşuncu teyzeden aldığı bir parça kurşunu koyarak ocağın üzerinde güzelce bir eritir,
Kurşun döktürecek insanın başına kurşun döküldüğü zaman sıcak kurşunun soğuk su ile temasında havaya dağılan kokudan rahatsız olmaması için namaz kıldığı seccadeyi hiçbir yeri görülmeyecek şekilde örterken etrafı saran kötü ruhlardan da arıtmış olur.
Daha sonra ateşin üzerinde erittiği kurşunu önceden hazırladığı tepsinin içindeki tastaki suya hızlı bir şekilde dökerken benim elim değil Fatma anamızın eli diyerek İhlas, Ayetelkürsi, Fatiha, Nas ve Felak gibi surelerini okur.
Hastanın başına göbeğine ve ayaklarına üç defadan oluşan kurşun dökme işi sona erince annesi delik deşik olmuş kurşunlarda kendi kendine lüzum gördüğü yerleri bıçakla keserken biryandan da başlar kurşunların üstündeki şekillerin neye benzediklerini anlatmaya.
Mahallede hasta insanlara kurşun dökmeye ölene kadar devam eden annesi hiçbir zaman para almaz, Ben Allah rızası için döküyorum bana bir dua etseniz yeter der.
2
Turgut ilkokula giderken yaz tatillerinde babası sokakta arkadaşları ile it taşlıyacağına gitsin bakkalda çalışsın, matematiği kuvvetlenir biraz da hayatı öğrenir diye evlerinin karşısındaki bakkala çırak olarak verir.
Bakkalın sahibi Hasan AYVALIOĞLU peribacaları ile ünlü Avanosludur. (güzel atlar ülkesi) Turgut her sabah erkenden kalkıp bakkala gider. Bakkala gidince ilk işi yerleri tozmasın diye bir şişeye doldurduğu su ile azar azar ıslatıp güzelce süpürmektir.
Daha sonra bakkalın arka bahçesindeki çeşmede elinde götürdüğü bezi sabunla güzelce yıkadıktan sonra vitrinin, buzdolabının ve bisküvi kutularının üstlerindeki tozları silip bakkala müşterilerin gelmesini bekler.
Saat oniki ile yarım arası Beşiktaş Ekmek Fırınından bakkallara at arabası ile üç öğün ekmek dağıtmakla görevli Necati abi gelir. Bindiği üstü kapalı yeşil renkte boyalı at arabasından ekmek arabasına dönüştürülmüş içi taze taze ekmek dolu arabayı bakkalın önüne çeker, Hasan abiye kaç ekmek alacağını sorarak ellindeki deftere yazar.
Necati abinin at arabasından ikişer ikişer yan yana koyup eliyle Hasan abiye fırlattığı elli altmış kadar ekmeği, Hasan abi Bakkalın girişinde sağda mavi renkte üst bölümü her iki yana açılan kapakları camdan iki katlı ahşaptan yapılmış dolabın içine yerleştirir.
Necati abi akşam saat beş altı gibi ekmek dağıtım işi bitince, sabah öğle akşam bakkallara satmaları için verdiği ekmeklerden topladığı paraları ekmek fırınının sahibine teslim edip hesap kitap işi bittikten sonra,
Ekmek Fırınından çıkıp yan tarafta ekmek arabasını taşıyan atın yanına gider. Siyah manda derisinden yapılmış üstünde sarı renkte küçük küçük yıldız işlemeleri ve mavi beyaz nazar boncukları ile süslü başlık hamut paldum ve gemden oluşan koşum takımı ile arabaya bağlı atı çözer.
Sabahtan akşama kadar şu sokak senin şu sokak benim diye koşa koşa yorulan süt beyazı atın üstüne binerek atı ahırına götürmek üzere Turgutun çalıştığı bakkalın önünden geçer.
Necati abi bazı günler Turgutu bakkaldan tanıdığı için atın üzerinden eğilir hadi atla Turgut diyerek elini uzatır.
Turgut mahalledeki çocukların hayret eden bakışları arasında Necati abinin elinden tutup atın arkasına atlar.
Necati abi önde Turgut arkada tırıs tırıs giden atın nallarından çıkan lök lök diye seslerin arasında dere bakkalın sokağındaki beyaz badana ile boyanmış gecekondunun bahçesindeki ahıra varırlar.
Necati abi atı ahıra bağlayıp önüne su arpa ve samandan oluşan yiyeceğini koyup kapıyı anahtarı ile kitledikden sonra, Turgut hadi herkes evine deyip yolda biri sağa biri sola evlerine dönerler.
3
Gün içinde bakkala gelen müşterinin istediği bulgur, fasulye gibi bakliyatları kese kağıtına koyarak terazide tartması için Hasan abisine verir. Terazi vitrinin üstünde olduğu için Turgutun boyu teraziye yetmez.
Terazinin iki tane kefesi vardır. Birine satılan gıdalar diğer kefesine ise en az elli gram en fazla beş kilo olan ağırlık ölçüleri konularak tartı yapılır. Günümüzdeki gibi otomatik değildirler.
Hafta sonu gelince kazandığı iki buçuk lira haftalığı götürür annesine verir.
Hasan abi her hafta bezden yapılmış şeker çuvalı ile o gün alacağı malzemelerin parasını Tekel defterinin arasında Turgut a uzatıp Tekele git beş kilo küçük çay üç kilo Bafra bir kilo Birinci bir kilo Yenice bir kilo Bahar sigarası al gel der.
Giderken Hasan abi dışarda yola tükürür, Turgut bu tükmük kurumadan çabucak gel.
Turgut Tekele gider sırtında taşıdığı şeker çuvalına koyduğu malzemeler ile kan ter içinde gelir, Çocukluk aklı Hasan abinin yere tükürdüğü tükmüğü arardı kurumuş mu diye.
Bu tükmük Turgutu hayatı boyunca tez canlı yapar. Bir yere gideceği zaman erkenden gitmeyi, yapılması gereken işleri bir an önce yapma şevkini aşılar.
Hasan abi bakkalda evlerde kullanılan Shell marka mutfak ocağı ve kırmızı renkteki mutfak tüpü satış bayiliği yapar. Hasan abi tüp değiştirme işini Bakkalda Turguta bir güzel öğretir.
Evlerinde bir ayda filan tüpü biten insanlar bakkala gelip benim tüpüm bitti bir tane tüp lazım deyip parasını ödeyince, Turgut bakkaldaki üç tekerlekli bisikletin önüne hemen bir tane tüp, cebine yeni bir conta koyduktan sonra İngiliz anahtarını da alıp gelen müşteri ile birlikte müşterinin evine gider.
İngiliz anahtarı ile tüpe bağlı dedantörü söker dedantörün içindeki eskimiş contayı getirdiği yeni conta ile değiştirdikten sonra dedantörü İngiliz anahtarı ile iyice sıkarak tüpü dolusu ile değiştirir. Boş tüpü de üç tekerlekli bisikletin önüne atar bisiklete binerek bakkala gelir.
Hasan abi Mahmut amcanın bahçesine yaptığı üç küçük gecekondudan birinde kiracı olarak oturur. Ev bakkalın tam karşısında bahçeye girdiğinde sağdan ikincidir.
Bazı günler Hasan abinin Münevver adındaki artist gibi çok güzel hanımı bahçeden seslenir,
Turgut hadi Hasan abinle beraber kahvaltıya gelin diye, Eve gittiklerinde Münevver ablanın bir tepsi içinde hazırladığı çay ve yiyeceklerden oluşan kahvaltı için yer sofrasına otururlar.
Münevver abla elleriyle yaptığı bol domatesli ve yumurtalı menemenden Turgutun ucundan ucundan yediğini görünce niye yemiyorsun diye sorar. Turgut Münevver abla ben domates sevmiyorum deyince başlarlar gülüşmeye. Münevver ablanın ve Hasan abinin çocukları olmaz bu yüzden Turgutu ayrı bir severler.
Turguta babası domates yemeye alışsın diye oğlum hadi bir tane domates yede sana beş lira para verecem deyince, Turgut bolca tuz döküp ısırdığı bir dilim domatesi ağzında eveleyip geveledikten sonra midesi bulanır başlar geri çıkarmaya,
4
Bu yaşa gelen Turgut hala domates yemeye alışamamıştır. Salatanın içinden başlar yine domatesleri ayıklamaya.
Türkiye den Yurtdışına gurbete çalışmaya giden insanların arasına Hasan abi ve eşi Münevver ablada katılır. Hasan abilerin Avusturya ya gitmeleri üzerine Turgutun da bakkalda çalışma hayatı sona erer.
Ortaokul da çocukluğunun yükünü omuzlarından atayım derken,
68 Kuşağının dünyadaki özgürlük akımı Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile Türkiye’de buluştuğu günlerde,
1 Kasım 1968 de Samsun dan başlayıp 10 Kasım da Ankara da biten Mustafa Kemal yürüyüş üne dönemin Başbakanı Çoban Sülo Yollar yürümekle aşınmaz der. 12 Mart 1971 Yılında İKİNCİ BİR DARBE’ ye, boyun eğdi herkes gibi çaresiz.
Memleketin en çok kitap okunduğu yıllarda Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edildi, Üç Bizden Üç sizden diyerek.
Ölümlerinin ardından yine memleket düzelecek dediler HALA DÜZELECEK MEMLEKET
1971 Yılı Aralık ayının son haftasında Turgutun dört ablasının içinde en çok sevdiği Hamiyet’in Demirli bahçe semtindeki Emniyet düğün salonunda tüm eş ve dostların katılımı ile güzel bir düğünü olur.
Hamiyet ablasının eşi Rasim de babasının çalıştığı PTT Telefon Başmüdürlüğünde şoför olarak işe başlar, Damat ve Kayınpederin aynı iş yerinde mutlu mesut çalışmaları fazla uzun sürmez.
Düğünden kırk gün sonra daha elinin kınası bile solmadan ablası ve Turgut un ailesine, Karlı bir kış günü 1972 Yılının Şubat ayının dokuzunda saat on bire doğru acı haber gelir.
Rasim eniştesinin anlattığına göre o da arkadaşlarından duymuş, Yeni açılan Keçiören deki PTT ye ait işyerinde sabah arkadaşları ile birlikte otururken içtikleri çayların parasını yeni işe giren bir arkadaşı ödemeye kalkınca, Babası daha senin paran burada geçmez koy onu cebine
diyerek çayların parasını öder. Aradan geçen üç beş dakika içinde babası oturduğu yerde kalp krizi geçirip olduğu yere yığılır.
Arkadaşları hemen arabaya koyup hastaneye götürürken yolda arabanın içinde ruhunu teslim eder.
Tansiyon ve Kalp hastası olan babası ölmeden önce bir iki defa kalp krizi geçirerek hastaneye yatmasına rağmen üçüncü defa gelen kalp krizine karşı direnemez kırk iki yaşında hayata gözlerini yumar.
Bugünkü gibi anjiyo teknikleri filan yoktur dilaltı adı verilen haptan başka,
Eve acı haberi vermeye gelen babasının arkadaşlarından ölüm haberini alan annesinin Yaşarım Yaşarım gitti Yaşarım diye ağlayarak yaktığı ağıtlar bugün hala kulağındadır.
5
Aynı gün PTT de çalışan babasının şoför arkadaşları son vazifelerini yapmak üzere Karşıyaka mezarlığına sarı renkteki PTT’nin resmi arabaları ile neredeyse trafiği kapatacak şekilde konvoy oluşturarak babasının cenazesine katılırlar.
Tansiyonu ve kalp rahatsızlığı sebebiyle yemeğini ve ekmeğini tuzsuz yediği için dışarda yemek yiyemeyen, Her öğlen 06 ER 065 plakalı resmi Volkswagen Steysın marka araba ile eve gelen babası yoktur artık.
Babasının ölümünden bir ay sonra Rasim Eniştesi elinde bir dergi ile evlerine gelir. PTT tarafından çıkarılan aylık dergiyi okumaya başladığında, babasının postanenin personeline giymesi için vermiş olduğu resmi elbise ve şapka ile çekilmiş fotoğrafı ve altında acı kaybımız yazılı sayfayı görüp hüzünle okur.
Kocasının kalp krizi geçirip ölmesinden sonra beş çocuğu yetim kendisi dul kalan annesi evlenmez, Benim bundan sonra koca neyime ben çocuklarımın geleceği için yaşayacağım diyerek onların mutluluğu için saçını süpürge eder.
Kendisine ve çocuklarına bağlanan üç ayda bir ödenen emekli dul ve yetim maaşı ile hayatını çocuklarına adayarak onlarla birlikte iki göz bir odadan oluşan gece kondu da yaşamaya devam eder.
Turgut okulların kapanması ile birlikte başlayan yaz tatillerinde Sabah altıda erkenden kalkıp Demirli bahçe Karakolunun hemen altındaki tek katlı gecekondudan dükkana çevrilmiş simit fırınına gider.
Fırının kapsının girişine kendisinden önce gelen diğer simitçi çocukların sıra sıra dizilmiş sepetlerinin arkasına sazlıklardaki kamışlardan toplanarak yapılmış sarı siyah renkten oluşan kendi sepetini koyar.
Fırından ne kadar erken alırsa simitleri o kadar erken satar. Yeni çıkan Elli tane çıtır çıtır simiti sepetine koyup üstünü annesinin verdiği yeşil örtüyle bir güzel sarar. Fırıncı elli tane simit alana caba dedikleri iki tane de bedava simit verir.
Tanesini otuzbeş kuruşa aldığı simitleri elli kuruştan Demirli bahçe ve Cebeci semtlerinin sokaklarında taze gevrek simit diyerek öğleye kadar hepsini satar.
Her gün satmış olduğu simitlerden kazanmış olduğu yedi buçuk lira karı annesine teslim eder.
1974 yılında Türkiye deki seçimleri kazanıp iktidara gelen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı şair Bülent Ecevitin önderliğindeki Kıbrıs Barış Harekati başlar.
Kıbrıs ta yaşayan soydaşlarımıza Rumlar tarafından yapılan zulme dur demek için Yunanistan ile yapılan savaşta uçakların havada ki seslerinden korkan annesi ortalık karışık oğlum simit satmayı bırak başka bir işe bak demesi üzerine,
Talat paşa Bulvarında Cebeci Sineması yanındaki Figen Pastanesinin camında komi aranıyor yazısını görünce gidip patronla görüşür. Ertesi gün işe başlar. Ortaokulu bitirene kadar her sene yaz tatillerine bu pastanede çalışır.
6
Gelen müşterilere yaş pasta, tavuk suyu çorba, su böreği, dondurma meşrubat gibi müşterilerin canı ne çekerse onların servisini yapar.
Bir gün annesi oğlum babanın fotoğrafını fotoğrafçıya götür de büyüttür demesi üzerine babasının siyah beyaz vesikalık fotoğrafını büyüttürür bir güzelde çerçevelettirip evdeki salonun duvarına asar. Bugün o fotoğraf hala evinin salonunda başköşede durur.
Turgut yıllar sonra çok sevdiği babasına bir şiir yazar.
BABAM
Evimde bir resmin var
Köşemde başucumda
Yarısı yırtık yarısı kıvrık
Yarısı siyah yarısı beyaz
Alnın gibi ak
Ceketin gibi kara
Düşünce bazen dara
Yol verirsin sen bana
Yattığın yer nur olsun
Seviyorum seni haberin olsun
Liseye giderken ise yine boş durmaz yaz tatillerinde Necatibey Caddesindeki Yıldırım Pastanesinde çalışmaya başlar.
Her ay maaşını aldığı akşam Maltepe Camisine çıkılan sokağın başındaki apartmanın altındaki Çulluk adlı Piliççi den nar gibi kızarmış piliç ve pirinç pilavını satın alır. O tarihlerde her yerde Piliççi dükkanları yoktur.
Durakta bekleyen Camında ve Kapısında Dörtyol Bahçeli Emek yazan eski sekiz kişilik steyşın Ford, Chevrolet marka arabalardan dolmuşa dönüştürülenlerden birisine biner.
Son durak olan Dikimevinde inip Şehitlik semtindeki evine yürüye yürüye gelir akşam annesine ve ablalarına güzel bir ziyafet çeker.
Yirmi yaşlarında Lise mezunu bir delikanlıdır artık, Üniversite sınavında istediği puanı alamamasına rağmen Ankara dışındaki Eğitim fakültelerinin öğretmenlik bölümlerine puanı tutar ama gidip kayıt yaptırmaz. Annesinin günlerce oku oğlum hayatını kurtar yalvarmalarına anne okuyup da öğretmen mi olayım askere gider gelince bir işe girerim diyerek askerliğini tecil ettirir.
7
Tecilden sonraki gün yaz tatillerin de çalıştığı Necatibey Caddesi Sarar ilk okulu köşeşinde ki Yıldırım pastanesinde kırmızı renkteki iş ceketini giyerek tezgahtarlığa başlamıştır artık, Pastanenin sahibi Ameliyatla karaciğerinin yarısı alınmış karnı davul gibi şiş hasta Çankırılı Hakkı Yıldırım diye bir amcadır.
Sabahları erkenden pastaneyi açan Hakkı amca hasta olduğu için pastanenin sorumluluğunu öğleden sonra oğlu Hayati ye bırakıp evine gider.
Pastanede Ramazan ayında oruç tutarken Hakkı amca eve gitmeden önce oğlunu tembihler aman aç kalmayın oğlum canınız ne istiyorsa lokantadan söyleyin diyen muhterem bir insandır.
İftar vaktine yakın saatlerde Turgut Yeşil ırmak sokağının köşesindeki Ankara lokantasına gidip patronun oğlu Hayati ile kendisine iki tas işkembe çorbası, ikişer tabak musakka ve pirinç pilavından oluşan iftar yemeği siparişini verir.
İftar Topu atılmadan on dakika önce gelen yemeklerle iftar saati oruçlarını açıp güzelce karınlarını doyururlar.
Turgut Her ay pastaneden aldığı maaşının bir kısmını annesine teslim eder, Annesine anne ben askere gidince sen sıkışma ben ne zaman harçlık istersem sen bana buradan yollarsın der.
Her anne ile evladının arasında olduğu gibi bazı konularda Turgut ile annesi arasında ufak sürtüşmeler yaşanır.
Turgut annesine sesini yükselttiğinde, annesi oğlum biraz sakin ol bir dinle hemen barut gibi parlama der. Ardından da barut barut diye söylenir.
Dikimevinden bindiği otobüsten Kızılay’da inip Necatibey caddesindeki işine giderken, Sıhhıye Askeri Ordu Evininin bahçesinde misafirlere hizmet eden üstlerinde beyaz gömlek altlarında siyah pantolon giymiş garsonlara bakarak ne güzel askerlik yapıyorlar, Ankara’nın göbeğinde keşke bende bunlar gibi askerlik yapsam diye imrenerek bakar.
12 Eylül 1980 Yılı Saat sabahın altısında işe giderken yolda Bir tank ve Başında Çelik Baret elinde tüfek olan Askerlerle karşılaşır,
Askerlerden biri elindeki düdüğü öttürerek uzaktan seslenir gelme darbe oldu sokağa çıkma yasağı var hadi evine,
Başına kaynar sular dökülür bir değil iki değil nedir bu rezillik daha yirmi yaşında üç darbeye boyun eğmek başı yerde evin yolunu tutar.
Günün kahramanı Kenan Evren paşa Netekim sözleriyle Televizyon ve radyolarda boy gösterir, Asmayalım da besleyelim mi diye,
Yüzlerce insan can verir Ulucanlar hapishanesinde o günlerde hapishanenin adına ( halk arasında ölü canlar denirdi)
8
Sokaklar da maymun oynatırlardı, ayı oynatırlardı, Ayıcı bir elinde iki metre uzunluğunda bir sopa diğer elinde tef belindeki zincirin ucunda burnundan halka ile bağlanmış ayı ile birlikte mahalleye girerdi,
Mahallenin çocukları ve büyükleri hemen ayının etrafında bir halka oluştururlar, kalabalığın çoğalmasını bekleyen ayıcı kalabalığın arttığını görünce belindeki zinciri hızlıca çekince burnu acıyan ayı can havliyle homurdana homurdana arka ayakları üzerinde hemen ayağa kalkıp,
Ayıcının ağzından çıkan türküye ve tefin çıkardığı ritme ayak uydurarak başlardı iki ileri bir geri oyun oynamaya,
Üç beş dakika arka ayakları üzerinde ayakta dikilmiş vaziyette oyun oynayıp ta yorulan ayı hemen dört ayağının üzerine yere inerdi.
Ayıcı gösterisinin son bölümünde ayıya seslenirdi, Hamamda kadınlar sıcaktan nasıl bayılır diye, Bu sesi duyan ayı hemen sırtüstü ayakları havada yere yatardı ayının yerdeki o hallerini gören mahallenin çocukları güle güle alkış tutardı.
Gösterisi sona eren ayıcı elindeki tefi kalabalığın içindeki insanların arasında dolaştırmaya başlayarak bahşişini ister,
Mahallenin amcaları ve teyzeleri tarafından tefin içine atılan kimi yirmi beş kuruş, kimi bir lira, kimi iki buçuk lira kimisi de beş lira bahşişi ayıcı alıp cebine koyardı.
O günkü nafakasından memnun kalan ayıcı başındaki şapkasını çıkartıp para veren vermeyen insanları selemladıktan sonra başka mahalleye gitmek üzere arkada ayısı kendi önde gözden kaybolurdu.
Kenan Evren paşa maymun ve ayı oynatmayı yasakladı ama insanların hapishanelerde ölümüne göz yumdu.
Ne tezat değil mi, Hayvanlara özgürlük, Düşünceye idam, Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
Turgut ilk defa Memleketi olan Çorumun /Kargı İlçesine bağlı Örencik köyüne babasının öldüğü 1972 yılının yaz tatiline ailece gider.
1974 yılında ise teyzesinin oğlu Cemilin düğünü için Annesi ve ablaları ile beraber ikinci defa köyünü görmek nasip olur.
Yıllar sonra Kargı Askerlik Şubesine gitmek üzere Etlik eski garajlarından öğleden sonra Kargı dan gelecek olan minibüse bilet alır, Kargıdan gelen minibüsten inen insanların arasında babasının arkadaşı Bahattin amcayı görür gidip elini öptüğünde benim bugün Ankara da işim var yarın döneceğim yengen evde doğru eve git der.
9
Turgut Nafiye yengeyi rahatsız etmemek için akşam Kargı da bir otelde kalıp ertesi gün Bahattin amcanın evine gider. Askerlik şubesine gittiklerinde şube komutanı astsubay Bahattin amcayı tanıdığı için ayaküstü bir merhabadan sonra sülüsünü verir.
Sülüsünü aldığında askerliğinin Çanakkale ye çıktığını öğrenir. Vaktin öğlen olduğu iki üç sularında, Bahattin amca hadi öğlen oldu gidip karnımızı doyuralım diyerek Turgutu lokantaya götürür. Bahattin amcanın ısmarladığı Haşlama ve pirinç pilavından oluşan öğle yemeğini beraber yerler.
Akşam evde Bahattin amca ve Nafiye yenge ile sohbet ederken, Bahattin amca Turgut anneni telefonla arada müjdeyi ver demesi üzerine evdeki telefondan Kargı Postanesindeki karşısına çıkan memure hanıma Ankara ile karşı taraf ödemeli olarak telefon görüşmesi yapmak istediğini söyleyerek Ankara daki evinin 319 39 62 nolu telefon numarasını kayıt olarak yazdırıp başlar heyecanla beklemeye,
Üç dört saat sonra telefon çalar telefonda annesiyle konuşurken askerliğinin Çanakkale ye çıktığını martın altısında teslim olacağını söyler, bir süre hal hatır ettikten sonra, Kargıda işlerinin bittiğini yarın sabah otobüse bineceğini anlatır.
Ertesi sabah Ankara otobüsüne binerek Çorum üzerinden eve döner, Eve döndüğün de mahallede ki arkadaşlarına askerliğinin Çanakkale ye çıktığını söylediğinde arkadaşlarından alt sokaktaki Ramazanında Çanakkale de askerliğini yapacağını öğrenir.
Şube duhulü Martın ikisi olup üç gün yol izni dahil 06.03.1981 Cuma günü 116. Jandarma Er Eğitim Alayı Çanakkale’ ye, gitmeye hazırdır.
Perşembe Akşamı saat onbirde kalkacak otobüse yetişmek için annesi ve ablaları ile Ankara Otobüs terminaline (Şimdiki Ankara Büyük Şehir Belediyesi binası bulunduğu yer) gelirler. Kısa bir bekleyişten sonra Terminaldeki görevli Çanakkale yolcusu kalmasın diye seslendiğinde annesi ve ablaları ile vedalaştıktan sonra otobüse biner. Otobüste Ramazan Elmas görür Akşam bindikleri otobüs Cuma sabahı Çanakkale otobüs terminaline varır.
Sabahleyin Martın ayazını daha fazla yememek için Terminalde bulunan çay ocağımı yoksa kahvehanemi ne olduğu belli olmayan binanın kapısından içeri girip yanan sobanın karşısındaki masaya otururlar.
Yanlarında içeriye girmeden önce aldıkları sıcak iki simit ile birer bardak çay içerler. Karınlarını doyurup çaylarını ve sigaralarını içtikten sonra birazda sobanın başında ısınırlar. Daha sonra Çanakkale yi saat dört dört buçuğa kadar Aynalı çarşı dahil gezip mesai bitmeden alay gidip teslim olurlar. Yirmi ay askerlik başlar artık (gel 610 gün gel )
10
Acemi birliğine teslim olduğu ilk gün bölük çavuşu tarafından on onbeş kadar asker banyo yapmaları için hep birlikte alayın hamamına götürülür o kalabalıkta yıkanır mı duş mu alır belli değil girdiği ile çıktığı bir olur.
Hamamdan çıktıktan sonra kendisine Parka şapka palaska, Bir çift bot, bir takım yazlık bir takım kışlık ve bir takımda çarşı izinlerinde dışarıya çıktıklarında giymesi için tek tif diye adlandırdıkları elbiseyi verirler.
Ayrıca adını üretim yeri Ankara nın Kırıkkale ilçesinde ki Makina ve Kimya Endüstrisi silah fabrikasından alan bazı bölümleri ahşaptan yapılmış bir adet Kırıkkale tüfek, bir adet kasatura ile mermileri koymak için kütüklüğü zimmetli olarak teslim alıp o gece yarı uyur yarı uyumaz sabahı eder.
Sabah altıda Koğuş Nöbetçisinin koğuş kalk diye bağırması üzerine yattığı ranzadan kalkarak üstünü giyer. Tuvalette sakal tıraşını olup 6. Bölüğün bina dışına yapılmış olan yemek hanesine arkadaşları ile birlikte gidip kahvaltı yapacağı boş bir sandalye bulup masaya oturur.
Nöbetçi bölük çavuşunun dikkat diye bağırmasından sonra yemekhanedeki askerlerin hepsi oturdukları sandalyelerden ayağa kalkıp çavuşun Tanrımıza hamdolsun Milletimiz var olsun sözlerini tekrar eder.
Masada kendine çay verileceğini beklerken kahvaltı yerine bir tas çorba ile karşılaşır verilen çorbadan bir kaşık aldığında midesi bulanır kusacak gibi olur yanındaki arkadaşlarının yüzlerine baktığında herkesin güzel bir şekilde çorbalarını içtiklerini görünce herkes içiyorsa bende içerim diyerek başlar yarım kalan çorbasını yudumlamaya.
Mart ayında teslim olduğu acemi birliğinde ki eğitim alanın da beş dakikalık bir sigara içimi dinlenmelerde Hoparlör den her gün Boyu 1,70 den uzun olanlar, üniversiteden terkler ve garson olanların bölük komutanlarına isimlerini yazdırmaları istenir.
Bir gün yine İt durmaz tepesindeki eğitim alanında talim yaparken yine başlar Hoparlör den anons sesi, Arkadaşı Turgut Garsonlar Ankara ya gidiyormuş ne bekliyorsun adını yazdır deyince,
Beş çocuğundan dört kızını evlendiren biricik oğlunu askere gönderip evde yalnız başına yaşayan garip annesi gelir aklına hemen elini kaldırıp ben garsonum diyerek adını listeye yazdırır.
Ertesi gün alaydan on onbeş asker Tuğay komutanın karşısına sıraya dizilirler tabi o sondan ikinci, boy sırasına göre,
Paşa başlar askerlere sıradan soru sormaya sivil de nerede çalıştın diye kendisine sıra gelince Ankara da Çiftlikte Lokantada çalıştığını söyler bunun üzerine paşa bir adım öne çık diyerek başlar diğer askerlere konuşmaya ve üç kişi daha seçerek gönderin bunları Ankara ya der Nöbetçi subayına,
11
İki üç gün sonra Bölük Astsubayı Her birine kapalı bir zarf ile beş lira kağıt para vererek başlar nasihat etmeye,
Bakın Ankara ya Özel dağıtım ile garson olarak gidiyorsunuz otobüs biletinizi kendiniz alın adam gibi birliğinize teslim olun firar ederseniz dönüp dolaşacağınız yer burası diyerek güzel bir küfür eder.
Mart ayında geldiği Çanakkale den Nisan ayında Jandarma Güvercinlik Taburuna gitmek üzere dört asker Otobüs terminalinden biletleri alıp artan para ile lokantada güzelce karınlarını doyurarak, Ankara otobüsüne binerler.
Cuma akşamı Ankara ya gelince Trabzonlu Ali KOL adında arkadaşını Ulusta Ankara belediyesi nin karşısındaki otele yerleştirip doğruca bent deresinden kalkan Mamak dolmuşuna binip Şehitlik semtindeki evine gittiğinde evin camını tıklatarak annesini uyandırır. Pazartesi gününe kadar baba ocağında annesiyle hasret giderip Güvercinlikteki Jandarma Taburuna teslim olur, orada bir aya yakın kalır.
Bir ay sonra Tugay komutanının ( Hulusi SAYIN paşa daha sonra şehit edildi ) karşılarına çıkarlar paşa kendisine gönderilen dört askerden birini kendine posta olarak seçecektir.
Paşa karşısındaki dört askere yemek yapmayı ütü yapmayı biliyormusunuz diye sorar. Dört askerde hep bir ağızdan hayır cevabını verince Hulusi paşa Nöbetçi subayına derhal bunları Karargaha gönder der ve ertesi gün Anıt tepe de Jandarma Kışlasına giderler.
Kışlada bir akşam yatıp sabah iştimasından sonra arkadaşları ile beraber askeri bir jipe binerek Jandarma Genel Komutanlığına giderler Jandarma Genel Komutanlığındaki Karargah Bölük komutanı Kıdemli başçavuş Sebahattin TURGUT Anıttepe Kışlasından gelen dört askeri Karargah komutanı Binbaşı Feridun ÖZTÜRK’ün huzuruna çıkartıp tekmil verip, askerlerin durumunu anlatır.
Tekmil verme sırası kendine gelince Turgut ÖZTÜRK ÇORUM diyeceğine heyecandan dili sürçer Turgut ÖZTÜRK ANKARA der.
Karargah komutanı ANKARA sözünü duyunca Bölük komutanına ben Ankaralı olana Ankara da askerlik yaptırmam gönder bunu geldiği yere diğer üç askeride görev yerlerine dağıt diye emir verir.
Karargah komutanının yanından ayrılıp merdivenlerden inerken Bölük Komutanı başlar askerlere nasihat etmeye bakın Ankaranın göbeğinde garson olarak askerlik yapacaksınız Kadına kıza bakmadan saygılı bir şekilde işinizi yapın bana laf getirmeyin deyince hemen lafa girip ben ne olacağım komutanım der.
Sebahattin Komutan Turgut un yüzüne şöyle bir bakar sen bırak komutanın ne dediğini benim dediğime bak adam gibi askerliğini yap gerisini ben hallederim deyince yüzünde büyük bir sevinç kapsar. O gece ranzasında rahat bir uyku çeker.
Karargahta Askerlik çok güzel geçer, Cumartesi ve Pazar günleri sabahları çorba çıkar, Hafta içindeki günlerde ise çıkan süt ve çayı demir bardaklarda ağzı yana yana içmeye alışmıştır artık. Üzerinde Alemdar tereyağı yazılı bir paket yağı bal tabağına döküp karıştırdıktan sonra masadaki dört arkadaşı ile bir güzel kahvaltısını yapar.
12
Teskereyi alacağı güne kadar her sabah devlet memuru gibi Anıttepe deki kışladan Askeri Jemsey le Bakanlıktaki Jandarma Genel Komutanlığına Garsonluk yapmak üzere gider, Hafta sonları Evci çıkar Cumartesi günü evinde bir akşam yatıp Pazar günü akşam iştimasında kışlada hazır bulunur.
O zamanki şartlarda 20 ay diye gitmiş olduğu askerden bir ay erken izin dahil 19 ay fiili askerlik yaparak 02.11.1982 tarihinde terhis olur.
Askerlik bittikten bir iki ay sonra Gazetedeki iş ilanlarına bakarken Küçük Esat semtinde Gaziantepli birinin açmış olduğu Tadım baklavacısında çalışacak tezgahtar aranıyor ilanını görür. İlandaki telefon numarasını arayıp görüşmek için hemen Küçük Esat da bulunan iş yerine gider patronla görüşüp ertesi gün tezgahtar olarak işe başlar.
Her sabah Dikimevinden kalkan giriş kapısının yanında ve camının üzerinde Kızılay yazan Belediye otobüsüne binip Kızılay da iner. Kızılay da Güven parkın yanındaki Otobüs durağına gelerek oradan Küçük Esat yazılı Belediye otobüsüne binerek baklavacının tam karşısındaki durakta otobüsten iner.
Dükkanın kapısını cebinden çıkardığı anahtar ile açar vitrin camlarını siler birkaç temizlikten sonra saat on ikiye doğru Bahçeli evlerde yapılan tepsi tepsi baklava kadayıf ve şöbiyetler araba ile gelir onları tezgaha dizer. Öğleden sonra Patronun Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Fransızca bölümünde okuyan Fatih adındaki oğlu okul çıkışı işe gelir beraber başlarlar baklava satmaya.
İlk günler işler çok iyi gider akşama kadar tüm tepsiler biter, Daha sonraki birkaç ay içinde tam karşılarına bir baklavacı daha açılır işler yavaşlar Altı ay kadar Baklavacıda çalıştıktan sonra işten ayrılır.
Arada da devlet dairelerinin açmış olduğu sınavlara girer, Abdi ipekçi Parkına bitişik Türkiye iş ve işçi bulma kurumuna kaydını yaptırsa da oradan da bir ses soluk çıkmaz.
Bir sabah yine gazete ilanlarına iş aramak için baktığın da o yıllarda moda olan Ansiklopedi ve kitap pazarlama için eleman aranıyor ilanlarını görür.
Millet karnını doyuramıyor kitap mı alacak diyerek Çıkrıkçılar yokuşundan ve Ulus halinin yanında bulunan Modern Çarşıdaki toptancıdan aldığı elektrikli mutfak çakmaklarını kapı kapı dolaşarak başlar pazarlamacılığa,
Kendi kendinin patronu olmuştur.
Her sabah kahvaltısını yaptıktan sonra saat on bire doğru evden ayrılıp şehitlikteki dolmuş durağından Ulus dolmuşuna binmek üzere yola koyulur. Toptancıdan satmak için aldığı otuz tane elektrikli çakmağı cebinden çıkardığı poşetin içine koyarak saat on iki ile yarım arası eski meclisin arkasındaki dolmuş durağında bekleyen Yenimahalle dolmuşuna biner.
Ev hanımlarının yataktan kalkıp kahvaltılarını bitirdikleri on üç sularında satışa başlar,
13
Demetten Karşıyaka mezarlığına kadar çalmadığı kapı kalmamıştır, Toptancıdan aldığı otuz çakmaktan bir tanesini her apartmanda girdiğimde muhakkak satacam diye kendi kendine söz verir. Bazı günler girdiği apartmanda dairenin önündeki ayakkabıların kalabalığından kadınların günü olduğunu anlar.
Kapının ziline basıp karşısına çıkan evin sahibi ablaya elindeki çakmağı gösterip günaydın ablam çakmak satıyorum ihtiyacın varmı diye sorar. Ev sahibi kadın elindeki çakmağı evdeki arkadaşlarına göstermek için içeri girer.
Çakmağı beğenen hanımlardan biri fiyatında biraz ikram edersen hepimiz alalım demesi üzerine evdeki ablaların hepsine elindeki çakmakları satar. Her gün öğlenleyin satmaya başladığı çakmakların hepsini üç, dört saat içinde bitirir.
Pazarlamacılıktan sonra, Mesa İnşaat Şirketi şantiyesinde Hazır Beton imali yapımında çalışan Liseden arkadaşı Bekir bir gün kahvede otururken,
Turgut ben mühendisle konuştum gel bizim şirkette çalış sigortası var servisi var yemeği var mesaisi var böyle böyle nereye kadar sigorta yok bir şey yok diye Turgut a sitem eder.
Bekir in sigortası var servisi var sözleri Turgut un kafasına yatar tamam Bekir sabah gidelim der.
Turgut sabahleyin erkenden kalkar evde güzelce kahvaltısını yaptıktan sonra durakta Bekir ile buluşup, O-ran şehrinde yapımı devam eden her katında dört daire olan onar katlı on tane Milli Savunma Bakanlığına ait Lojman inşaatı yapımını üstlenen Mesa İnşaatın şantiyesine giderler.
Bekir Kafasında beyaz bareti ve arkasında Büyük bir Kurt köpeği ile inşaatların arasında dolaşan Şantiye şefi İnşaat Mühendisinin yanına gidip, Turgutun işe başlamak için geldiğini söyler.
Mühendisin Muhasebeye gidip benim gönderdiğimi söyleyin iş başı yapsın demesi üzerine Turgut Nüfus kağıdını muhasebe bölümündeki görevli arkadaşa verir.
Şantiyede işçilerin günlük yapacağı işlerden sorumlu çavuşla tanışır. Evden poşetin içinde getirdiği elbiselerini üstündeki elbisesi ile binanın birinde değiştirip başlar meydancı, amelelik ne görev verilirse çalışmaya. Turgut hayatında ilk defa sigortalı bir işe burada başlar.
O Tarihlerde Mesa Şirketi Türkiyenin sayılı inşaat şirketlerinden biridir. Samsun, Yozgat, Çorum gibi iç Anadolu dan şantiyeye çalışmaya gelen inşaat ustaları ve işçiler birkaç ay çalıştıktan sonra aralarından uygun görülenler Şirketin Libyadaki şantiyesine çalışmaya gönderilir. Turgut annesini tek başına bırakıp Libya ya gitmeyi aklından bile geçirmez. Şirkette Altı ay kadar çalışır 162 gün sigortası yatar.
Askerden terhis olduğu günden bu yana, yarı sigortalı yarı sigortasız işlerde çalışalı tam iki buçuk sene geçmiştir. Gazeteleri takip ederek Devlet dairelerinin açmış olduğu sınavlara girer ama hiç birisini kazanamaz torpilin varsa devlet dairesine işe girersin.
O günlerde Kahvede kumara, Meyhanede rakıya, Pavyon da vesikalı yâre tutulur.
14
Bir gün Mesa İnşaat Şirketinde çalışıp akşam eve geldiğinde annesi oğlum Ahmet Şeker (Enerji bakanının makam şöförü ) telefon etti akşam eve bir uğrasın dediğini söyler.
Turgut aynı köyden hemşerisi olan Ahmet abinin Abidinpaşadaki evine gittiği akşam Ahmet abi çizgisiz bir dosya kağıdı çıkarır, Turgut sen şurayı imzala gerisini ben kızlara doldurturum der. Şeker gibi (Ahmet ŞEKER) abisi sayesinde 05.04.1985 Cuma günü Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğünde memuriyete başlar.
Bazı günler Sabah namazı eve geldiğinde annesi namazda selam vererek oğlum yeter artık benden utanmıyorsan kendinden utan demesine aldırmadan iki üç saat uyuyup işe gider. Bu düzen evlenene kadar devam eder.
Çocukluğunda evlerinin hemen karşı sokağında yürüye yürüye geze geze gittikleri bir sinema vardı, Demirli bahçe semtindeki bu sinema insanların film seyretmek için balkon ve salonu hınca hınç doldurdukları, Çarşamba günleri kadınlara ve çocuklara özel Halk matinesi olan kapalı Yılmaz sinemasıydı.
Turgut Halk matinesine bilet alıp annesi ablaları ve mahalleden annesinin yakın arkadaşı olan Terzi Emine teyze ve dört çocuğu ile birlikte Yumurcak Köprü altı çocuğu adlı filimi izleyip okul da öğlenci olduğundan derse yetişmek için koşa koşa Yavuz Selim İlkokuluna gittiği zamanlarındaki nice güzel günleri hatırlar biran.
1975-1976 Yıllarında Türkiyede televizyonun yavaş yavaş her eve girmesi üzerine günden güne eski ihtişamını kaybedip yerlerini düğün salonuna bırakan sinemalardan birisi olan eski adı Yılmaz Yeni adı Ayık Düğün Salonun da 22.04.1994 Cuma akşamı tüm eşi dostunu davet ederek can yoldaşı biricik eşi ile evlenerek güzel bir düğün yapar.
Annesinin yıllar içinde çocuklarının hepsini okutup günü geldiğinde de onları baş göz edip evlendirdiğinde duyduğu mutluluğu kelimeler ile çevresine anlatmasa da gözlerinden okunur.
Turgut büyük fedakarlıkla kendisini büyüten annesine yazdığı şiiri duygulanıp ağlayacağını bildiği için anne bak sana şiir yazdım deyip hiçbir zaman okumaz. Çünkü okuduğunda annesinin gözünden akan bir damla yaşta kendisinin de boğulacağını bilir.
Konuşmadan bile birbirlerine gönül gözüyle baktıklarına çoğu zaman şahit olmuştur.
ANNEM
Yemedin yedirdin
Giymedin giydirdin
Ankara gibi yerde
Beş yetimi büyüttün
Sayende mutlu olduk
Evlendik yuva kurduk
Hakkını helal et bize
Annem seni çok yorduk
15
Yağmurlu bir Cuma akşamı Turgut doğum sancıları tutan can yoldaşı cananı biricik eşini evine yakın olan Cebeci Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk doğum evine götürür.
Hastaneye giriş kaydını yaptırdıktan sonra hastane görevlileri eşini doğumhaneye alırken kendisinin de yandaki bekleme odasında beklemesini söylerler. Eşinden sağlıklı haberler alabilmek için bekleme odasında heyecandan sigara üstüne sigara içerken saatler sonra ebenin müjdemi isterim bir oğlun oldu demesi üzerine önceden hazırladığı parayı cebinden çıkarıp ebenin avucuna sıkıştırır.
Bir avazda doğum yapan eşinden ve dünyaya gözlerini açan oğlundan güzel haberleri alan Turgut büyük bir mutlulukla evinin yolunu tutar.
Ertesi gün Hastaneye ziyarete Kayaş ta oturan eşinin teyzesi ve kocası gelir. Turgut beş vakit namazında niyazında ağzı dualı enişteye bebenin adını kulağına okurmusun diye ricada bulunur.
Enişte Turguta adı ne olacak diye sorduğunda Turgut rahmetli babamın adı olan Yaşarı koyacağız der. Bebeyi kucağına alan enişte kıbleye dönüp önce sağ kulağına ezanı sol kulağına ise kameti okur. Daha sonrada sağ kulağına üç kere senin adın Yaşar olsun diyerek adını okur.
Cebeci Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk doğum evinde doğum yapan cananını ve dünyaya gözlerini açan yeni çınarını öğleden sonra hastaneden taburcu eder, Hastanenin bahçesindeki taksi durağında bekleyen taksiye binip ana baba ve çocuktan oluşan çekirdek aile olarak evlerine gelirler.
Turgut abdest alıp iki rekat şükür namazı kılar. Artık dünyanın en mutlu insanıdır.
Hastaneden taburcu olurken görevli memurun doğum izin belgesinin haftaya çıkar demesi üzerine bir hafta sonra hastane tarafından hazırlanan oğlunun doğum izin belgesini alır.
Hemen caddeden geçen Mamak dolmuşuna durması için el işareti yapar, Dolmuşa binip Mamak Kaymakamlığındaki Nüfus Müdürlüğüne giderek biricik oğluna Mavi renkte arkalı önlü tek yapraktan oluşan, Doğum yeri Ankara, Kütüğü Çorum /Kargı İlçesi Örencik köyüne nüfusuna kayıtlı Nüfus kağıdını çıkartır.
On bir yaşında ölen babasının ardından kendi soyundan kendi kanından kendi canından 11.03.1995 tarihinde dünyaya gelen oğlu Yaşarın Nüfus kağıdını cebine koyarken, Duygulanır sessizce gözlerinden akan iki damla yaşı siler.
16
YAŞAR
Y/aşar olsun senin adın
A/ğız tadın bozulmasın
Ş/en olsun hep gönül tahtın
A/cı nedir görmeyesin
R/ahat bir yaşam süresin
Ö/mür uzun değil kısa
Z/iyan etme bolca yaşa
T/anrım çok isteyene verir
Ü/şenme çalış çabala
R/ıza göster gelen hakka
K/onuğuz hep şu dünyada
Babadan kalma yıllarca birçok acı ve tatlı günlerin yaşandığı gecekonduyu üç daire karşılığı anlaşarak müteahite verir.
Bir sene sonra daireler biter biten üç daireden birini ablasına satarlar birinde annesi diğerin de Turgut kendi oturur.
Turgutun biricik oğlu Yaşar artık büyümüştür. Hafta sonları okula gitmediği günlerde Babaannesinin yanında (Haca Ümreye gittiği için Yaşar babaannesine daima hacı anne diye seslenir ) kalır.
Her akşam iş dönüşü annesi camın önünde Turgutun yolunu gözler, geldiğini görünce gidip kapıyı açar. Turgut annesine sarılır annesi de onu öper ayaküstü sohbet ettikten sonra Turgut evine çıkar.
Bir Cuma akşamı Turgut yine işten gelir cama bakar camın önünde kendisini bekleyen annesini göremez annesinin dairesinin kapısını elinde bulunan yedek anahtar ile açar.
Eve girdiğinde dikiş makinasının üstünde bir tabak sütlaç ve telefon numaralarının kayıtlı olduğu defterin açık olduğunu görür.
Kanepede oturan Annesinin yanına gidip her gün yaptığı gibi sarılıp öper.
17
Annesi de onu öperken hayırdır anne telefonla kimi aradın diye sorar. Annesi oğlum Mukaddes çok hastaymış (annesinin abisinin kızı ) onu aradım açmadı dur bir daha arayım diyerek deftere bakmadan çevirir numaraları, Turgut hayret eder anne mukaddes ablanın telefonunu ezbere biliyormusun diye annesine sorar, Annesi aklımda kalmış oğlum derken karşıdan eniştenin sesi gelir.
Annesi telefonla konuşurken Turgut annesine işaret eder, ben yukarı çıkıp sonra gelirim der. Annesinin anladım diyerek kafasını sallaması üzerine evden ayrılır. Evine giden Turgut akşam yemeğini yiyerek oğlu Yaşar ile birlikte tekrar annesinin evine iner.
Annesiyle oturup birkaç saat sohbet ettikten sonra hadi anne iyi geceler diyerek annesini öper. Yaşar babasını kapıya kadar geçirip kapıyı arkadan kitler.
O akşam Turgut annesini son kez ayakta gördüğünün farkında değildir. Aradan geçen beş altı saat içinde annesi rahatsızlanır yatak odasındaki odasından kalkıp salonda yatan torunu Yaşara kapının ağzıdan seslenir.
Yaşar oğlum bana bir şey oluyor göğsüm yanıyor ben ölüyorum der. Yaşar hacı annesini sandalyeye oturtup yeleğini giydirip bir bardak su verir. Suyu içirdikten sonra hacı annesini yatağına yatırıp hemen babasını telefonla arar.
Telefonu açan Turgut a baba hacı anneme bir şeyler oluyor hemen koş demesi üzerine Turgut apar topar aşağıya annesinin evine girer,
Yatakta kendinden geçmiş bir şekilde yatan annesinin nabzını yoklar anne anne diye annesine seslenir cevap vermeyen annesini kucağını alır suni teneffüs yaparken oğlu Yaşara oğlum ambulansı ara der.
Yaşar telefonla çağrı merkezini arayarak karşısındaki insana Hacı annesinin durumunu aktarıp evin adresini verdikten bir müddet sonra, Turgutun kucağında yatan annesinin boştaki kolu birden yana düşüverir, Onu gören Turgutun başına ev yıkılır.
Daha sabah namazı okunmadan çok sevdiği annesinin seksen dört yaşında hakkın rahmetine kavuştuğunu anlar, Ambulans gelir ölüm saati ve günü kaydedilir. 10 MAYIS 2014
Vasiyeti üzerine annesinin yanına gömülür bugün ana kız koyun koyuna Karşıyaka mezarlığında yatarlar.
18
ÖZLEDİM
Sabahları işe giderken
Camın önünde kuran okuyuşunu
Akşam eve geldiğimde
Camdan bakıp on beşlik gelin gibi
Kapıyı açmanı
Nasılsın anne deyip boynuna sarıldığımda
Bu günüme şükür oğlum
Allah kapılara baktırmasın
Üç gün yatak dördüncü gün toprak
Nasip etsin deyişini
Allahın sevgili kuluymuşsun
Dileğin kabul oldu annem
Bir gün bile yatmadan
Kuş gibi ayrılıverdin aramızdan
Bırakıp gideli on ay oldu
Nur içinde yat
Özledim özledim Kokunu özledim
be annem.
19
Turgut bir saatli bomba gibi gömdü içine çektiklerini,
bugün hala o evde
Ne bir karış ilerde
Ne bir karış geride
Hep aynı yerde hep aynı yerlerde
Can yoldaşı eşi ve canından bir parça biricik oğlu ile yaşamaktadır.
AF
Bir tanem,
Her ne kadar mizaçım sert görünse de
Barut gibi parlayıp on dakika sonra kuzuya
dönsemde
Nokta kadar iyilik için virgül kadar eğilmesemde
Senin önünde secde eder af dilerim.
Bırak ağlamayı gözyaşların dinsin
Büyüklük sende kalsın beni affet
Şu üç günlük dünyada
Birbirimizden başka kimimiz var.
Geçmişteki günler beynini ve bedenini o kadar sarmıştı ki hala 61 kilo
Büyük beden giyemedi korktuğu için DAR-BEDEN
HA DÜZELDİ
HA DÜZELECEK
HALA DÜZELECEK MEMLEKET
TURGUT ÖZTÜRK
20