- 740 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
KARDAN BİR GÜN VE CENNETE AÇILAN KAPI...
Geçkin bir zamandı göğün patikasında saklı sırlar ve bulutlara konan yalnızlığın itirafı.
Akasya ağacında saklıydım belki de muhafaza ettiğim serinkanlılığım bir de dünde kalan ukde.
Manidar rüzgârdan nemalandım aşkın hacminde yuhalandım hicvinde yalnızlığın göğsüme saplanan şarapnel misali aralıksız sözcüklerle vurulduğum isyanın yankısıydım.
Bir renktim solgun.
Bir özürdüm yorgun.
Bir selamdım kendime sunduğum.
Yitik kelamın manivelası sözcüklerdi madem hayatı yaşanır kılan ve işte serbest bıraktım ruhumu: evren kazan ben kepçe demlendiğim ufkun ışıltısı kadar bilinmeze gark eden yaram.
Mevsimin solgun tenine yağan karın istila ettiği o özgürlük aslında özgün bir ritim yağan karın her zerresi başına buyruk ve nasıl da masum.
Ocak, göçeli saatler oluyor ve ocağın başında sızıp kalmışken çalan kapının sesine uyanıyorum.
Hüzün benim diğer adım.
Garbı ömrün şavkı hüznün.
Mevsimlerden ayıkladığım yapraklar bazen ayrık otu addedilen varlığım…
Yüzdüm ve yüzdüm tam da kuyruğuna gelmişken…
Yüz görümü bir isyandı ruhumun şekillendiği ve gözümü açıp kapamakla eş değerde idi kapıya dayanan Şubat’ın eski aya verdiği selamı yitik bir cümle gibi sırtıma geçirdim ve derinlerde yüzmenin verdiği huzurla dünde saklı devasa kaosu yeniden hayata geçirdim.
Bir rota ise yaşamak.
Bir nota ise verilen.
Hercai düşlerin enginliğinde yerden yere sürüklenen.
Latife yapmıştı oysa mevsim ve hoş görmüştü Tanrı.
İzafi bir mutluluksa ikbalim inhisarında yenilgin yeniden düştüm yola başa sardığım ömrün pazen dokusuna bir bir inerken kar taneleri.
Fırsat bulup da sokağa çıkmışken gitmemle gelmem bir oldu.
Saatler evvel baharı yaşayan şehir şimdi baş başaydı kar soğuğu ile.
Kardan hecelerdi yağan bense banka kuyruğunda şifremi hatırlamaya çalışırken ansızın nasıl da unutmuştum adımı ta ki banka görevlisi adımı seslenene değin.
Ses etmeden yaşamak buydu işte ve adımdaki hüzün yüzüme yansırken oysaki gülmekti bana yakışan ve işte ihanet ediyordum ismime.
Gül mizacım.
Dikenlerim.
Solgun yapraklarım ve köküme sadık kaldığım kadar kulvarımda öndeydim en azından hayal dünyamdı bunu diyen bir de düşlerin patikasında sıkı sıkıya tutunduğum umudum ve iman gücüm.
Restleştiğimdi rüzgâr.
Rast gele seven değil aralıksız mübalağa etmeden yaşamayı ilke edinmiş olsam da biliyordum da beni bekleyen yeni hayatımın illa ki yakamdan çekiştireceğini ne de olsa iki yakam birbirine dargın hatta düşmandı.
İzini sürdüğüm kadar pervasız rüzgâr üşütürken iç cebimdeki cümleleri.
Erişkin bir kar tanesi iken içime yağan.
Esefle sürüklendiğim kadar kuyruğuma takılıydı kaygı ve hüzün ve yine kaygılı bir günün son saatlerinde zamandan çalıyordum aslında bendim bana uzak bendim bir o kadar kendime yakın.
Mevsim hüzünlü sesiyle adımı çağırdı oysaki ben bankada kuyrukta aslında sorgulamaktayken hatırlamadığım şifremi ve işte soluksuz kaldığım kadar attım kendimi bankanın dışına sadece temiz havayı çekmek istemiştim içime ve sıramı savmadan çıktığım banka şubesinin tam da önüne park etmiş bir motosiklet çekti dikkatimi ve işte unuttuğum şifrem motorun plakasında bana göz kırpıyordu.
İster şaşkınlık deyin ister tevafuk addedilsin.
İzbelerinde belleğimin kaybolmuş bir sayı silsilesini Yaratan karşıma çıkarmıştı ve banka kuyruğuna girmeden hallettim işimi o prototip bankamatiği pek de cazip gelmezken sair zamanda nasıl da merakımı celp edip bana gülümsemişti.
Ufaktan başlamıştı kar yağışı kimine göre sulusepken kimine göre hırçın rüzgâr kimine göre eğlence kimine göre işkence.
Arınmıştı ruhum ve hızlı adımlarla eve yürüdüm zaten hep de ben değil miydim telaşla yaşayan telaşla koşturan.
Girift idi duygular.
Haşmetli idi korkularım.
Anne kokan evime gitmekti benim için cennete açılan kapı ve şükrümü eksik etmediğim kadar sabrımla ve umudumla verdiğim hayat mücadelesi.
Sözcüklerdi ekin tarlam ve duygularım şahlanan.
Münazara ettiğim iç sesim hep de fiyakalı idi hani ve fıtratıma iyi gelen hatta kopacak fırtına öncesi sessizliği bana buyur etmişken kader…
Yolunda gitmeyen ne varsa hep beni bulurdu madem.
Yoldan çıkan kimse hep mi baş koyardı beni üzmeye…
Tanıdık tanımadık hangi duyguysa nasıl da üstüme üstüme geliyordu hayat bense üstünkörü yaşadığım kadar üstüm başımda idi buruşuk cümleler ve silktim yakamdan her birini ve yere düşen sözcükleri bir bir ihtimamla topladım yerden ve soktum yeniden iç cebime.
Gidenler vardı yine.
Gelecek olanlarsa beklemede.
Kayıtsız şartsız sunduğum dilekçem ve altına attığım ıslak imza.
Rencide edilmiş yüreğime yağan kar inceden inceye dönüşen zayıflığım ve haletiruhiyem ve pişekar duygularım.
Rengi olmayan bir özlemdi beni esir alan.
Huzurumu katlayan bir iç sesti beni Rabbime daha da yakın kılan.
Hüznümse beklemede ve çatık kaşlı imgeler bazen yüzüme sırıtan ve inceden bir kinaye iken ömrümü heba eden kısasa kısas yapmayı da asla ilke edinmediğimden midir ne kıstas bildiğim duygu cumhuriyetini hep kayıt altına almıştım ne de olsa bir ömür.
Cebbardı gölgeler.
Kimi zamansa kuru gürültü cereyan eden.
İstimlak edilmiş bir bina gibi ya da arazi ve yağmalanmış eşyaları yürek iklimimden dökülen birer ikişer.
Haznesi kaygandı ömrün.
Hazine bildiğim elbet iç sesim.
Evhamla yaşamak iyice yapışmışken yakama ben hala iki yakamı bir araya getirmek adına cebelleşmekteydim işte yaşadığım kadar hayal dünyamın enginliklerine serptiğim tohumla illa ki baş verecekti.
Bir uyandım ki ansızın:
Sahi dışarda mıydım yoksa evden hiç mi çıkmamıştım?
Ya, yağan kara ne demeliydi.
İliklerime kadar üşüyordum ve iç sesim beklemede sonra bir koşu gittim annemin odasına ve kadın mışıl mışıl uyuyordu bize rest çeken bakıcısı neredeydi sahi?
Dışardan gelen sesler merakımı iyice kabarttı ve bir baktım ki sokağa…
Hali hazırda yerler kar tutmamış olsa bile ağaçlar nasibini almıştı yağan kardan ve buz gibi üşüten rüzgâr evin içine dahi girebilmekteyken…
Ve ansızın uyandım.
Aklım hala kaybettiğim şifremdeydi.
Akıl notama bir not düştüm firari gecenin sessizliğinde yol almaktayken düşe kalka…
Sadece resmini çekmiştim hızlı çekimdeki hayallerimin ve gerçeklerin bir o kadar her şey birbirine girmişken altı ay evvelki mutluluğumuzu tahayyül ettim annem henüz hastalanmamışken ve her şeye rağmen defalarca şükrettim ne de olsa umut hep vardı tuttuğum sancağı mademki derine saplamıştım ve ruhumdaki fırtına diner dinmez hayatımı yoluna koyacağından öylesine emindim ki Tanrının…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.