zamansız III
Yıldırım, dehşet verici şokun korkusuyla önünde yürüyen Fundaya,
"buda ne, aman Allahım,
nedir bu.. neresi burası.?"
ayaklarının altında ne bir toprak,
ne de bir asfalt vardı;
sonsuz boşluğun sarmalı içindeydiler, havada yürüyorlardı, sadece adım attıklarında ayaklarının altında bir şey olduğu hissediliyor ve suyun üzerinde ilerlercesine her adımlarında
ince madde bir dalga yapıyordu,
Yıldırım etrafını iyice süzdü
bütün renklerin hatta bilinen de fazla rengin her yerde olduğunu gözlemleyerek;
burası boş bir yer olamaz diye geçirdi içinden
her yanından insansı ama renkli ince hortumsu duman şeklinde
bir şeyler hızla geçiyordu,
bunların bir kısmı insana
bir kısmı hayvanlara ve
bir kısmı da hiç görmediği
değişik silüetlerdi,
Yıldırım için çok korkunçtu, hayatında hiç tecrübe etmediği
hayal bile edemeyeceği bir şeyler yaşıyordu, kabusta olduğunu düşünüyordu, olduğu yerde
donup kalmıştı, istese de
kıpırdayamiyordu,
öyle ki hiç bir yön yoktu,
yukarısı aşağısı ya da
merkezî neresiydi..
Yıldırım aklını kaçırmak üzereydi,
konuşmak istedi fakat tek kelime edemiyordu adeta tüm vücudu
felç olmuştu.
Funda geri dönüp yaklaştı
sağ kolunu okşayarak
"sakin ol ben yanındayım,
bir çok kez burada bulundum, merak edecek birşey yok"
Yıldırım daha sakindi bir dakika kadar oldukları yerde kalmışlardı,
"biz daha az önce.."
cümlesini tamamlayamadan
"evet bir kaç saniye önce
kafenin karşı kaldırımdaydık."
dedi, Funda,
Yıldırım devam etti hakim olamadığı titrek sesiyle,
"burası.. başka.. boyut mu.."
"evet canım." dedi Funda
ve ekledi
"elimi tut."
Yıldırım,
Funda’nın eline uzanmaktayken
bir anda ortadan kaybolmuştu,
bu sonsuz boyutta nereye gidebilirdi?
onu bir daha bulmak
mümkün müydü..
Funda’nın içini inanılmaz
korkular kaplamıştı,
Yıldırım’ı kaybetmek gibi
ne lüksü ne de
böyle bir ek şansı vardı,
endişesi bütün bedenini
sarmış bir anda terden
sırılsıklam kala kalmıştı..