boşluğa yazılanlar...
3932 rakımlı Kaçkar dağının güney rotasından öncülük ettiğim beş kişilik arkadaş ekibimle zorlu ve bir kaç aksilik hariç zevkli bir tırmanış.
Benim, zirveye tahmini 300 m kala ekibi zirveden etmeme adına tırmanıştan vaz geçip onları rotadan zirveye göndermek. Arkalarından bakıp meraklanmak.
Onlar zirvedeyken havanın bozmaya başlaması.Yürek daraltan telaşım ve tahmini 3600 rakımda geçirdiğim yalnız iki saat.
Zirve dönüşüm, aşırı yorgunluğum ve bu yorgunluğun etkisiyle çadır ve daracık bir tulumdan ibaret olan ve çok rahat olmayan bir ortamda ki deliksiz uykum.
2800 rakımda ana kampta içimizi ısıtacak sabah güneşini beklemek.
Dört gündür beraber olduğum arkadaşlarımla Yusufeli’nde ayrılışım ve tek başıma motorumla yollara koyuluşum.
Yalnızlığın ilk saatlerinde içimde korkuyla ve heyecanla yoğrulmuş ve tutkun olduğum o muhteşem his.
Ardahan, Göle yolunda bir ineğe çarpmaktan son anda kurtuluşum.
Çıldır gölünün muhteşemliği.
Çıldır ilçesinin derin bir vadisine yüz yıllar önce yapılmış "şeytan kalesi’nin" tıpkı benim gibi yalnızlığı..
Kalenin yanında inceden kulaklarıma gelen tulumun sesi. Üç erkek iki bayan hemşehrilerim ve bir saate yakın ettiğimiz güzel sohbet.Tekrar görüşmek ümidiyle vedalaşmak..
Kars’ın dayanılmaz sıcaklığı.
Sarıkamış da bir Rus kraliçesi adına yapılmış ’katerina’nın av köşkü’nün o muhteşem mimarisi ve içler acısı durumu.Sırtını sarıkamış’ın çam ormanına dayamış ağlayan bir tarih..
Pülümür vadisinin kendine has ruhu ve ırmak kenarlarında otlayan dağ keçilerini merakla ve hayretle uzun uzun izleyişim.
Tedirginlikle motorumu sürdüğüm Tunceli, Ovacık yolunda akan munzur
ırmağının usul usul akışı ve hayran olduğum zümrüt yeşiline çalan rengi.
Ovacık ilçesinde dört tarafı yüksek dağlarla çevrili ve seyretmeye doyamadığım bir doğa.Ve ilçedeki kominizm havasının hissi..
Ön yargılarımı değiştiren bir çoğrafya ve yaşayan insanlar.
Tunceli’de kaldığım aile işletmesi olan otelin sehiplerinin samimi ilgileri ve ikramları.Ve sabah kahvaltıda yediğim ve tadına doyamadığım süzme peynir ve ilk defa tattığım ceviz reçeli.
Pertek, Çemişgezek arasındaki bozuk asfalt ve dayanılmaz sıcak, fakat tüm bu olumsuzluklara rağmen duyumsadığım tarifi imkansız ve sarhoş eden o derin haz ve his..
Çemişgezek ilçesinde üç beş adımlık meydanında çay içmek ve birazcık da olsa dinlenmek için durduğum çay ocağındaki meraklı bakışlar ve tahmini atmış beş yaşlarında oralı olan bir abinin ’müsade ederseniz içtiğiniz çayların üçretini ben ödemek istiyorum""da ki o ince nezaket.
Çemişgezek, Kemaliye arasında ki tüylerimi diken, diken eden o daracık ve uçurum kenarlı yol ve dinlenmek için durduğum köyde bir anda altı yedi kişinin toplanması. Sıcacık ve meraklı bir ilgi. Hemen ısıtılan su ve ikram edilen çay..
Benim onlara olanlarımdan ikramım ve " olmaz! Sen yolcusun, bize bunları ikram etmene gerek yok! deyişleri. Nazik israrımla ikramıma icabet etmeleri.
Köyün güzelliği. Sıcak bir havada devasa bir çınarın gölgesinde tahmini bir saate yakın sohbetimiz. Ve vedalaşma" dikkatli ol! yol çok virajlı" temennileri ve tekrar daracık ve kıvrıla, kıvrıla uzayıp giden saatte ancak bir araç geçen o yalnız yollara koyuluşum.
Oldukça yüksek kayalık dağlardan oluşmuş kanyonun içine kurulu ve şirin bir ilçe olan Kemaliye’de yediğim kaymaklı kadayıfın ılık halinin damağımda bıraktığı o leziz tat.
Kemaliye, Refahiye arasında su içmek için durduğum bir çeşmenin yanında üç beş dakika sonra yanıma gelen tahmini seksen yaşında, yöresel kıyafet giymiş, ağzında hiç dış olmayan bebeksi, sevimli ve masum bir yüze sahip bir ninenin beni görür görmez ’sen kimsin? "sorusu. Benim bir an ne diyeceğimi bilemeyip tebessümle "yolcuyum" deyişim.
O nun tekrar "kimler densin" sorusu ve benim "’nine ben buralı değilim, yolcuyum, gelip geçiyordum. Burada, su içmek için durdum"babında mecburi ve uzunca izahım. Onun meraklı bakışı, ve utangaç gülüşü.
İki üç dakika sonra tahmini atmış yaşlarında karı koca olan ve ninenin köylüsü olan o iki insanla tanışmam. Ne yaptığımı sormaları. Kısa ama samimi sohbetimiz.
Yolda gördüğüm çocuklara vermek için hazırladığım şeker ve çikolata paketlerini o ablaya verip köydeki çocuklara benim adıma dağıtmasını isteyişim ve o ablanın "eğer yolundan olmazsan bu akşam sizi köyümüzde misafir etmek isteriz"teklifi ve benim yük olmama adına samimi ve içten bu teklifi nazikçe reddedişim..
Can sıkan, popo ağırtan ve bolca toz yutturan inşaat halindeki bir yolla Refahiye’ye varışım.
Üç beş bakkal, iki lokanta, bir kaç kahve ve başka dükkanlardan oluşan ufak bir ilçe ve güneşin batışından sonra usul, usul ve serin esen o muhteşem meltem ve melteme eşlik eden yorgunluk çayım.
Refahiye"den uzun ve zahmetli bir yolla Fatsa’ya varışim.
Yol üzerinde Koyulhisar ilçesinde benzin almak için durduğum tek pompalı bir benzin istasyonunda sahibi tarafından ikram edilen buz gibi soda.
Fatsaya varmadan yolda yine dinlenmek ve bir şeyler atıştırmak için durduğum, küçük ve doğal bir göletin yanında derme çatma bir cafe’nin isminin ’’leydi gaga’’oluşu.
Benim merağım ve kafe sahibi abinin’ gölün ismi "’gaga gölü" bende "leydi’yi" ekledim’ izahi ve gülüşü...
Tam yola koyulacağım sırada, bana yediğim tostu ve ayranı hazırlayan sevimli ve güleç bir yüze sahip, onaltı yaşlarındaki kızın yanıma gelip motosiklet kaskıma bakma ricası ve" abi motosikletlere çok meraklıyım" deyişi. Benimse "ufak bir motorla başla kızım, çok keyifli" dediğim anda konuşmalarımızı duyup yanımıza gelen babasının"hayır! o benim dünyadaki tek varlığım, onu tehlikeye atamam" derken gözlerinin dolması. Ve benim "hayırdır abi" dedikten sonra abinin "iki evladımı, karımı ve abimi trafik kazasında aynı anda kaybettim "dedikten sonraki bende oluşan o ağır ve ağlamaklı his...
Ve motosikletimde katettiğim, her anı başka manzaralara ve başka insanlara açılan tahmini 2500 km...
Tüm bunlar ağustos ayının yirmi altısında başlayıp bu gün(2 Eylül) biten gezimden arda kalanlardan ufak bir derleme...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.