TİPOLOJİ
Hepsinin aslında en temel özelliği diktatör olmadıklarını iddia etmeleridir. İstisnasız ama istisnasız hepsi bunu yapar... Bir de genelde sonları benzer. ,
Kelime anlamına baktığımızda ise: emir veren, dikte eden ve ikincil anlam olarak da zorbayı görüyoruz. Zorba deyince de tiran kelimesi de tam olarak zorbayı karşılıyor. Kökü daha eskilere dayanır "tiran" kelimesinin de...
Tiranlar ya da diktatörler, genellikle başkalarının sınırlarını görmezden gelirler. Diktatörlerin etki alanı elbette daha geniştir, kitleseldir. Ancak diktatöre de tiran deyip kestirip atabiliriz. Aslında bu bir bakıma hak görmedir ve öz disiplin, öz denetim konularında başarısız, töleranssız insanlardır. Genellikle onaylanma ihtiyaçları bebeklik ve çocukluk dönemlerinde tatmin edilmediği için, lüks ve şatafatla Aşırı düşkünlerdir. Bunu bilen silah firmaları da kendileri için örneğin Desert Eagle/Tiger gibi seriler yapar...
Dünya tarihinde her zaman diktatörler olmuştur. Ancak ben bugün burada, sadece net kayıtlara ulaşıp, bilginin doğasına zarar vermemek üzere yalnızca yakın tarih diyebileceğimiz zaman dilimlerindeki diktatörleri ele alacağım. Yazının asıl amacı, kendileri hakkında bilgi vermekten ziyade, sonları ve son sözlerine dikkat çekmek olacaktır. İnternet çağında gereken bilgiler zaten internette bulunabilir.
Benito Mussolini(1883-1945)
İtalyan Ulusal Faşist Partisi lideri olan Mussolini, İtalyan Faşizminin kurucusu olarak tanımlanmaktadır. İtalya’nın başkenti olan Roma’nın iki ünlü futbol takımlarından Lazio, kendisine hayranlık duyan ve sempatizanları tarafından desteklenir. Bu sebeple de SS Lazio olarak bilinir. Gençliğinde ise aslında sosyalist eğilimleri vardı ve siyasi düşüncesi bu temel üzerine oturdu. Koyu bir ırkçı olmasına rağmen zorunlu askerlik görevinden kaçmak için İsviçre’ye gitti. İsviçre dönüşü Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla orduya yazıldı...
Benim dikkatimi en çok çeken şey ise 1945’de sarf ettiği "Aldatıldık, yine Almanlar tarafından aldatıldık." cümlesi olmuştur. Tanıdık geldi mi?
28 Nisan 1945’de, Komünist bir partizan olan Albay Walter Audisio tarafından, silahın iki kez tutukluk yapmasının ardından öldürüldü. Son sözleri ise "beni göğsümden vurun" oldu... Cesetleri Milano’da Lorento Meydanında halka teşhir edildi.
İtalyan Yazar Umberto Eco ise Mussolini’nin söylendiği tarihte öldürülmediği, yerine dublörünün öldürüldüğü ve kendisinin Arjantin ya da Vatikan’da saklandığını iddia ettiği kitabı Sıfır Sayı’yı ise meraklılarına tavsiye olarak bırakayım bu satırlar arasında...
Joseph Stalin(1878- 1953)
Hala berlirli çevrelerce, dünyanın dört bir yanında sempatizanları olan bu adam, bana göre aralarındaki en ruh hastası tipler listesinde ilk üçe oynar.
Çin ve Kuzey Kore’de Sovyet yanlısı olarak kurdurduğu hükümetlerin, hala etkilerini göstermesi ise bence bu gezegenin buglarından bir tanesidir.
Uzunca bir zaman Kızıl Ordu’nun baş komutanlığını yapmıştır.
Uçak korkusunun olması aslında kendisinin ciddi psikolojik sorunları olduğunun göstergelerinden sadece bir tanesidir. Ancak bu adama hala saygı duyabilenlerin ise çok daha büyük sorunları olduğunu, özellikle de babası ile alakalı ödipal dönem sorunları olduğunu düşünmüşümdür hep. Yine de bir parça, oğullarından bir tanesinin Naziler tarafından infaz edilmesi ve diğerinin de savaşlarda sürekli boy göstermesi kendisini Orta Doğulu tipik diktatörlerden ayırır...
Diğerlerinin aksine kendisi yatağında ve huzur içinde, yaşlılığa bağlı tansiyon ve inme sonucu, doktor kontrolünde, 5 Mart 1953 yılında öldü.
Stalin’in son sözü tarihte kayıtlı değildir. KGB bilir ne idi...
Adolf Hitler(1889 - 1945)
Nietzsche’nin "Üst İnsan" kavramını, okült eğilimlerine rağmen yanlış anlamış bir adam Adolf. Alman ırkının, Aryanlar ile bağlantısı sebebiyle Svatiska Sembolünü kullanmıştır. Bu sembolün kuyruklarını ters çevirdiği için savaşı kaybettiğini iddia eden okültistler olmuştur.
Kendisi annesi ile ilgili sorunları olan bir çocuktu ve Annesinin İbrani kökenli olduğu söylenir. Çok ilginç bir bilgi ise meşhur futbolcu Robert Lewandowski’nin Annesinin amcasıdır Hitler.
Bu adamın çok tanıdık gelen olayı ise kendi parlemento binasını yaktırması olmuştur.
Ölümü ise kendisinin de askerlerinin de bağımlısı olduğu, bugünün de önemli sorunlarından olan metamfetaminin atası sayılan Pervitin hap sayesinde hezeyanlar içerisinde olmuştur aslında. Son ana kadar, asla savaşı kaybettiğini kabullenmemiştir. Ancak Berlin de düşünce, siyanür kapsülünü ağzına attığı anda, sağ şakağından ateş ederek, hayat arkadaşı Eva Braun ile birlikte intihar etmiştir. Aynı tarifeyi, insanlardan çok sevdiğini sık sık belirttiği Alman Çoban köpeği Blondi’ye de uyguladı.
Son sözleri ise "Cesedimi Ruslara vermeyin" oldu. Vasiyeti ise kısaca " “Almanya’nın bütün milletler ve Alman ulusu için zehir gibi tehlikeli olan Yahudileri ve Bolşevizm’i kovalamaktan asla vazgeçmemesi” idi...
Nikolay Çavuşesku(1918-1989)
Fakir bir çiftçi ailesinin oğlu idi Çavuşesku. Eğitimi 11 yaşına kadar sürdü ve sonrasında kunduracılık yaptı. Batı karşıtlığıyla ve Moskova’dan bağımsızlığıyla dikkatleri üstüne çeken Çavuşesku, Nixon denen sapkın ile görüşen tek komünist liderdir. Ülkesinin dahil olduğu Varşova Paktına da mesafeli duruşu bir parça saygıyı hak ediyor sanki?
Ülkesinin gençleri tarafından yuhalanan Çavuşesku’nun yüz ifadesi ise Doğu Blokunun yıkılmasının sembollerinden biri haline geldi. Bu aynı zamanda rejiminin devrilmesinin ilk kıvılcımlarıydı.
Rejimi devrildikten sonra 26 Ocak 1989’da eşi ile birlikte kurşuna dizilerek öldürüldü. Kendisinin son sözleri "Romanya sonsuza kadar yaşayacak” olurken eşi Elena Çavuşesku ise son olarak "ben sizin annenizim" dedi...
Francisco Franco(1892-1975)
Koyu katolik bir ailenin çocuğu olan Franco, ailesi gibi asker kökenlidir. Köklerine sadık kalan bu adam Katolik-Sosyalist bir doktrine sahipti.
İspanya’da referandum ile monarşiyi tekrar hakim kılması dikkat çekicidir. Aslında o dönemlerde yükselen aşırı sağın desteğini alabileceği için yönetime geldi. Her ne kadar Katolik bir ülke olan Polonya’ya, Hitler’in saldırmasına çekimser gibi görünse de, Hitler’in kazanacağına dair algısı oluşsa, Hitler ile yürümekten çekinmeyeceğini gösteren kimi tarihi doneler vardır.
BM’ye girmekte hiç tereddüt etmeyen bu tiran, aynı zamanda ülkesinde ABD üsleri kurulmasına da pek ses çıkarmamıştır.
Ölümü ise parkinson hastalığı temelli, başka rahatsızlıklar ile birlikte, yaşlılıktan olmuştur. Son sözleri ise, kendisini ziyarete gelenler için sorduğu "neden geldiler" sorusuna aldığı, "hoşçakal demek için" cevabına verdiği "nereye gidiyorlar" cevabı olmuştur.
Pol Pot(1925-1998)
Kızıl Kmerler gerilla harekatının kurucusuydu. Siyasi temelini birazdan değineceğimiz Mao Zedung’un doktrini üzerine oturttu.
Ülkede gözlük kullanan insanları brujuva olarak algılayıp, katledecek kadar ruh hastasıydı. Tutuklanmasını emir ettiği kişilerin büyük çoğunluğu doktorlar, öğretmenler, müzisyenler, çeşitli aydınlardı... Bilmiyorum dikkatinizi çekiyor mu ama Stalin’den Mao’ya, Mao’dan Pol Pot’a bulaşan, viral bir sapkınlık adeta. Günümüzde ise Kim Jong-Un o bayrağı devralmış gibi görünüyor. İşin en ironik tarafı ise o da Mussolini gibi öğretmenlik yapmıştır bir dönem. İronik olan çokça öğretmen katlettirmesidir. Bu adamın da entelektüel ve aydın düşmanlığı nedense çok tanıdık geliyor bana. Ama bu aşinalığa inat, kendisi tarıma ölçüsüz biçimde destek vermiştir. Ülkesi Kamboçya ise hala kendine gelebilmiş değildir...
Ölümü ise rejimi devrildikten sonra, tecrit altında iken kalp krizinden öldürmüştür. Son sözleri ise "tek başıma yapmadım" olmuştur.
Mao Zedong(1893- 1976)
Mao da bir dönem öğretmenlik yapmış, zengin bir köylü ailenin çocuğudur. Bundan mıdır bilinmez, devrimin köyden gerçekleşmesi gerektiğine inandı ve bunu bir doktrin haline getirdi.
Karısı davası sebebiyle öldürülmüştür.
İki büyük iç savaş ve Japonlarla savaşını gerilla harekatı üzerinden sürdürmüş, önemli başarılar elde etmiştir. En ruh hastası hareketi ise serçeleri Çin’in ulusal düşmanı ilan ederek, katliamlarını sadece insanlar üzerinden yapmamasıdır.
18 Eylül 1976’da Parkinson sebebiyle ölmüştür. Son sözleri ise gerçekten materyalisttir, ölmeden önce ""Kendimi kötü hissediyorum. Doktor çağırın." demiştir.
Gelelim mi artık coğrafi olarak ve kahrolarak söylüyorum ki artık sosyolojik olarak yakınlarımıza?
Saddam Hüseyin(1937- 2006)
Adının anlamı "karşı koyan"dır... Fakir bir ailenin oğlu olarak doğdu. Babasını hiç görmedi. Doktrini Arap Milliyetçiliği ve Arap sosyalizmi arasında bir kıvamdadır.
Askeri okul sınavlarında başarısız olduktan hemen sonra Baas partisinin lideri oldu. İktidarı esnasında sunni-arap bir azınlık devletin kilit noktalarına getirildi. Tanıdık geldi mi?
İran ve saldırması ona Amerikan desteğini sağladı. Amerika çok sever, besleyip, büyütüp, sonra da yok etmeyi. Özellikle bu coğrafyalarda... Ancak körfez savaşı öncesi Kuveyt’e saldırması, kontrolden çıktığını düşündürdü kan emici "jandarmalara..."
2001 yılındaki 11 Eylül saldırısı sonrası, Jandarmalar tarafından açık hedef haline geldi.
Yine aynı Jandarmalar tarafından, elinde kitle imha silahları olduğu gerekçesiyle ülkesi kaosa sürüklenirken kendisi için de bir firar süreci başladı. Bu firar süreci ise 13 Aralık 2003’e kadar sürdü. Bir çiftlik evinin kuyusunda ele geçirilen Saddam, Irak Geçici Hükümeti tarafından kurulan, Irak Özel Mahkemesince yargılandı ve Şii Katliamları, Halepçe Katliamlarından dolayı suçlu bulunarak idama mahkum edildi.
30 Aralık 2006 günü ise infazı gerçekleştirilmeden önce, " Muhammed Allah’ın elçisidir. Allah’ın lütfu Muhammed’e ve ailesinin üzerine olsun. Allah düşmanlarına lanet etsin." cümlelerine kalabalıktan birisi, Şii din adamı Moqtada Al-Sadr adını defalarca kez söyledi, Saddam buna "bu yaptığın erkekliğe sığar mı" şeklinde bir soru ile cevap verdi. Kalabalık "cehenneme git" deyince, Saddam ise "cehenneme giden Irak olmasın?" dedi... Son cümlesi ise "birlik içinde olun ve İran’a güvenmeyin" oldu...
Zeynel Abidin Bin Ali(1936- 2019)
1936’da dünyaya gelen Bin Ali, Fransız ve Amerikan özel askeri ve istihbarat okullarında görev aldı. Bu gerçekten dikkat çekicidir aslında ve Saddam ile ilgili söylediklerimin sanki daha derin, daha sistematik bir durumu söz konusu sanki burada...
Kendisini iktidara getiren Habib Burgiba’yı kansız bir darbe ile devirdikten sonra Tunus iktidarına kendisi oturdu. İtalya Askeri İstihbarat Birimi Başkanı Fulvio Martini, bu darbeye destek verdiklerini çok sonraları itiraf etti. Toplamda 23 yıl 2 ay cumhurbaşkanlığı yapan bin Ali, sırasıyla 1989, 94, 99, 2004 ve 2009 seçimlerine girdi ve tamamını da yüzde 90’ın üzerinde oy alarak kazandı. Ama seçimle gitmedi!
2010 yılında, ülkesindeki gençlerden Muhammed Bouazizi isimli gencin kendisini yakmasıyla başlayan Arap Baharı sırasında devrildi.
Tecrit altına alınan Bin Ali, 2019 yılında, yaşlılığa bağlı prostat kanseri sebebiyle öldü... Tecrit altında olduğundan dolayı da bilinen son sözleri "Kandırılarak buraya getirildim, görevimin başındayım” olarak kayda geçti. Ah canım benim, yine mi kandırılma hikayesi?
Muammer Kaddafi(1942- 2011)
Sirte yakınlarında fakir bir Bedevi ailesinde doğan Kaddafi, Arap Milliyetçiliği doktrinine kendini kaptırarak, İslami Soyalizm olarak bu milliyetçiliği editledi. İktidara geldikten sonra da o coğrafyalarda fazlasıyla tüketilen qat ve kokain gibi stimultantların da etkisiyle, garip kıyafetlere bürünüp, kibirli garip hareketleriyle nam saldı.
En ağarıma giden ise 1996’da çölde bir çadırda Erbakan’a, stimultant etkisi altında verdiği ayardır. Sonradan Erbakan öğrencileri, kabile devleti olma hayallerinin hakkını vererek, defalarca su basan havaalanı inşaatında deve keseceklerdi. Evet, bunu da kahrolarak söylüyorum, yapmaya çalıştıkları budur. BAŞARAMAYACAKSINIZ!
ABD ve AB’ye karşı tutumlarıyla dikkatleri üzerine çeken Kaddafi, 1999 yılına gelindiğinde ise doktrini olan Arap Sosyalizmine sırtını dönerek, Pan Afrikanizme yöneldi. Aslında bu çöküşün başlangıcıydı. Bir dönem ülkesine hiç görmediği refahı sunan Kaddafi, Arap Baharı başladığında işsizlik ve yoksulluk ve de YOLSUZLUK protestolarıyla karşı karşıya geldi. Bilmem anlatabiliyor muyum?
2011 Libya iç savaşında rejimi devrildi ve kendisi ülke içerisinde kaçmak zorunda kaldı. Gidebilecek bir yer de bırakmamıştı çünkü kendine. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Libya Hükümeti her ne kadar ölümcül bir güç ile göstericilere saldırsa da halklar bakidir. Bir kanalizasyonda saklanırken, Ulusal Geçiş Konseyi askerleri tarafından yakalandı ve linç edildi. Arkasından da kurşunlanarak tamamen ölmesi sağlandı...
Kaddafi’nin son sözleri ise, “Ben sizin babanızım, evlatlarım; beni öldürmeyin, haramdır” oldu...
*
Garip bir şekilde diktatörler bıyığı çok severler... Kendileri gibi düşünmeyen herkes haindir, teröristtir, bilmem anlatabiliyor muyum? Genelde de kendilerine bir şey olursa ülkenin elden gideceğini empoze ederler. Ölüler istatistik, yaşayanlar ise vergi mükellefleridir. Ötesi asla değil! Tüm güçlerine rağmen mağdurdiyetleri hiç ama hiç bitmez bu adamların. Kendisinden önce gelen liderlere bok atmayı çok severler. Çevreleri ise hep liyakatsiz kişilerle çevrilidir.
Genelde muhafazakar ve zevksiz olurlar...
Basın alabildiğine edilgendir ülkelerinde...
Kolluk kuvvetleri tekelleşmiştir...
Halkları ifade ve gösteri haklarından mahrumdur...
Yargıyı rejimlerinin bekçisi yaparlar...
Lüks ve şatafat demiş miydim?
Vali ve idarecileri tıpkı kendileri gibi hesap sorulmazlık duvarlarıyla korurlar...
Nepotik atamalar...
Hazine sahipsizliği ve denetimsizliği...
Çağın gerekliliklerine karşı laubalilik...
Yöneten ve yönetilenler arasındaki ahlaki tezatlar...
Korku siyaseti yaparlar...
Güç zehirlenmeleri ve iktidarlarının sonunda yargılanacaklarından emin olmaları!
Fakirlikten gelmeleri...
Yolculukları aşırı sosyal olarak başlar ve git gide yalnızlaşırlar...
Zamanında kendilerini parlatan batılılara, işin sonunda tüm servetlerini teslim etmeleri... (Özellikle Orta Doğu)
Dostları olmaz, ya yandaşları ya da düşmanları vardır...
Hiçbirisinin mizah anlayışı yoktur...
Hepsinin kendine özgü bir selamlama şekli vardır...
Bilmem anlatabiliyor muyum...
Eninde sonunda seve seve giderler, bilmem anlatabiliyor muyum...
Hı?
YORUMLAR
Bu çok kapsamlı ve başarılı bir çalışma içi çok teşekkür ederim, sayın La Nuit.
Tasvirler ve bilgi oldukça aydınlatıcı.
Evet, o diktatörler aramızdan çıkıyor. Bu bakımdan çok dikkatli ve uyanık olmak gerek...
Özellikle yazınızın son bölümünde diktatörü karekterize eden özellikler dikkat çekici.
Hele bi düşünün, sizi kim/ler yönetiyor, der gibi...
Umarım düşünüyor ve anlıyoruzdur...
Çok saygımla, daha nice eserler paylaşmanızı dilerim, efendim.
Uzak Doğudakiler genelde yatakta ölmüşler... Hınzırlar.
Avrupalılar kadınlarıyla ölmüşler. Buradan, "kadın avrupalı olmalıdır" sonucu çıkar mı, bilemedim.
Akdeniz'de bir de Hüsnü Mübarek var, 91 yaşında ölmüş. Zeynel ve Hüsnü doğru eğitilmiş pitbullar olmalı ki, idare etmişler. Pitbullar ilk olarak çarprazlanırken, sahibine dönenler üretim dışı bırakılmıştır. Bilmem anlayabiliyorlar mı?
Bu arada tarihin bilinen en karizmatik son cümlesi besteci Richard Wagner tarafından sarf edilmiştir bence; "Bu cehennemin aşağılık yaratıklarına çok düşkünüm ve onların hasretini çekiyorum."
Saygılar, iyi geceler.
Aslında diktatörler sadece devlet yönetiminde değil bilimde sanatta felsefede.... hatta ailede bile varlar. Yaşama insana canlıya en tehlikeli etkilileri elbette bahsettikleriniz.
Yeni gelenler amma bilgili ve abim zehir gibisiniz nazarım değmesin tü tü tü. Ya da tahtaya vurduğumu farz edin.
Şimdilik bu kadar sayın abim...hoş geldiniz. Eliniz dolu, bilgiyle geldiniz.