- 410 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
C A N I M E V İ M
134- CANIM EVİM
Havva ile eşi Kerim ikinci dünya harbinin zor, meşakatlı yılları eşiyle sırt sırta vererek büyük bir dayanışmayla geçirir. İzdivaçlarından birkaç yıl sonra ceviz ağacın dan düştüğü için Kerim sağ bacağından engelli birisi. Bazen başkasının yardımına muhtaç, bazen de mutlaka baston kullanarak bir yaşam sürdürür. En büyük yardımcısı eşi Havva. Zor günlerde kuru yavan, acı soğan yiyecek birşey bulamadıkları için oluşan açlıkları midelerine taş sararak bastırır. Bazense, dağdan yabani alıç, geyicek ve ahlat armudu toplar. Güzelce yıkayıp, dövüp, kurutarak oluşan kak kurusun, mısır veya çavdarla karıştırıp su değirmeninde öğütüp un yapar. Çocukları kırmızı renkli ekmekten yiyerek açlığın giderir. Ailecek yokluğu, yoksulluğu ve garipliğin en acımasız halin iliklerinde hissedip yaşadılar. İki oğlan ve iki kız çocuk larına kendileri yemeyip yedirir, giymeyip giydirir. Onları aç susuz bırakmamak, el aleme muhtaç etmemek için güçleri yettikçe el işinde çalışarak nafakayı temin et me uğraşı verirler. Savaş yıllarından kalan tahribatı başka türlü aşamazlar. Fakat bu meşakatli yaşama baba kerim fazla dayanamaz. Çocuklarının mürüvetin görmeden rahmeti rahman olur.
Anne Havva tek başına dört evladına hem analık hem de babalık yapar. Mümkün mertebe garipliklerin hissettirme meye çabalar. Yokluk içinde tüm çocukları oku tur. Her biri devlet kapısında bir iş sahibi olur. Çocuklar birer birer yuvadan evlenerek uçar ve iş için gittikleri şehirde yeni yuva kurarlar. Fakat annelerin asla unutmazlar. Her gün ço cukları oğlan olsun, kız olsun mutlaka arar. Herkes yaşanılan ayrılığa bir anlam veremez. Mutlaka köy evi kapatılıp şehirde beraber yaşamayı is terler. Havva anne eşinin hatıralarına hürmeten köy evini asla kapatıp gitmek istemez. Bu köhne karkas yapı içinde kendisinin de binlerce hatırası mevcut olduğu, gece gündüz bu anıları yad ederek yaşadığının bilincindedir.
Havva ana, esasında yavrularını çok özlemekte. Her birinin kokusu türül türül burnuna tütmekte. Evlatları kendisi için düşündükleri ve söyledikleri yabana atılacak bir teklif değil. Fakat bu toprakları, her daim canlı olan sıcakcık anıları bırakıp, gur bet ele gidilir mi. Bu mümkün değil. Yıllarca acı tatlı oturduğu evin kapısına kilit vurmak, tüm anıları öldürmekle eş değer. Hele rahmetli beyi kerim’in ruhu baca dan duman tüttükçe ziyarete gelmesi nasıl olacak. Ben evde olmazsam içten içe gönülden gönüle nasıl konuşacağım. Bu yuvayı bırakıp gitmek, insanın kendini yaşarken öldürmesi gibi olacak. Bu hayırlı bir iş değil.
Havva anne birkaç yıl çocuklarının isteklerin frenler. Fakat komşuları ekim ayı so nu büyük şehirde evlatlarının yanına gidip kış bitince nisan ayında köyüne geri dö nüyor. Hem kışın odun, kömür soba derdinden kurtuluyorlar, hemde vücut ve bey ni hava değişimiyle deşarj oluyor. Bu arada vücut ağrıları için doktora gitme imkanı buluyorlar. Bu güzellikleri görünce, rahatsızlığınıda düşününce büyük şehirde eğleşen oğlu ve kızının yanına gitmeye karar verir. Yirmi dokuz Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlandığı gün en büyük oğlu Suat gelip arabayla götürür. Ömrü yaşa mınca evinden ilk kez ayrılması çok zor gelir. Sanki eşi kerimin Hak’ka yürüdüğü gün çektiği acıları yüreğinde, iliğinde yeniden duyar.
Havva anne dört ayı aşkın süre evlatlarının her birinin evinde kalır. Şehirde apart man yaşamına uyum sağlayamaz. Aynı dili konuşan, aynı anıları yüreğinde sakla yan bir komşu bulup konuşamaz. Konuşmadıkça ketum olur. Köyünden ayrılalı da ha bir ay olmadan şehir yaşamından bıkar. Çok sıkıntılı günler geçirir. Nerdeyse psikolojisi bozulur. Sanki özgürlüğün kaybedip kafese girmiş hasta birisi sanır ken dini. Bir ayı aşkın süre sonunda büyük oğlunun evinden küçük oğlu Zafer’in başka şehirdeki evine giderken oğluna köye dönme isteğin bildirir. Bu istek gerçekleş mez. Küçük oğlu Zafer’de köye gitmesine karşı çıkar ve ısrarlı isteği an lamlandıra mayıp sebebin çok merak eder. Tüm evlatları artık köye gitmemesi, bundan böyle kendileri ile yaşamasının daha uygun olacağın dile getirirler. Fakat Havva anne kö ye gitmekte hem ısrarlı hemde kararlıdır. Bu istemi önünde çocuklar duramaz. Ni hayetinde baharla birlikte köye götürmeye karar verirler. Fakat sağlık sorunları o lan annenin anlık sağlık durumun uzaktan daha rahat kontrol etmek ve canlı canlı haber almak için evine gizlice kamera sistemi tesis ettirirler. Ayrıca evine dönünce ilk anda yapacağı hal ve hareketleri de çok merak edilir. Sonucu biran önce gör mek isterler.
Havva anne yirmi üç nisan bayramı günü köyde evine döner. Neşe içinde evinin dış kapısın açtıktan sonra ilk işi evin oturma odası, salon, yatak ve mutfak odasın tek tek dolaşır. Her odaya girince bir köşesinde biraz soluklanıp sonra çıkıp diğer odaya geçer. Annesinin bu hareketlerin bilgisayara bağlı kameradan izleyen Zafer çok şaşırır. Çünkü her odaya girip bir köşesinde durmanın mutlaka bilmedikleri bir anlamı olması gerekir. Değilse evin her odasına ilk önce girip çıksın. Kendi ken dine bu davranışı hareketi çözemez. En iyisi müsait bir zamanda annesine sorması gerektiğine inanır.
Bahar geçip yaz ayında Zafer köyde annesinin yanına gelir. Bir akşam sohbet esna sında bu hareketin anlamı için, “-Anne nisan ayında eve geldin, kapıyı açtın, önce her o dayı tek tek dolaştın. Fakat odaya girince hiçbir şey yapmadan bir köşesinde dikili durdun. Sonra günlük yaşama devam ettin. Bu hareketin anlamı nedir?” di ye sorar.
Anne Havva oğlu Zafer’e, “-Bak oğlum, ben evimden ayrılalı beş ay oldu, yuvam dan ayrı kaldım. Bu süre esnasında dört evladımın yanında kaldım. Bana çok iyi baktınız, el üstünde tutup üzerime titrediniz, sağ olun. Ancak hiç birinizde bu canım evimdeki kadar rahat edemedim. Üzgünüm. Sizlerde kaldığım sürede kar nımda bir regülatörü çalıştıracak kadar gaz birikti. Karnım şiştikçe şişti, bunu kimseye deyemedim. Rahatça çıkaramayıp gazdan kıvrandıkça kıvrandım. Evim, evim canım evime gelip özgürlüğüme kavuşanca her odada peyderpey karnım dan gazı çıkardım. İnsan kendi evinde acı yavan, kuru soğan yesede, huzuru hiçbir yerde bulamaz. Bu nedenle garip bülbül, Vatan olarak altın kafes yerine dikenli gül dalını tercih etmiş. Evimden bir daha ayrılmak istemediğimin sebebin anladı nız mı? Ben bundan böyle hep burada babanın yanına gitmeyi bekleyeceğim.”
Süleyman YILDIZ
(Lemos5303)