- 276 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Hoş Geldin Eğri Gözlü Hâkim Bey
Hoş Geldin Eğri Gözlü Hâkim Bey
Günümüzde artık duyarlılık, hassas ruhluluk, ince fikirlilik, duygusallık, hakkaniyet ve estetik anlayış yön ve yer değiştirmiş durumda. Çok doğrucu olunması gereken yerde, kulağının üstüne yatanlar, esnek olunması gereken yerde, göz merceğini büyültenler çoğaldı. “Olmasa da olur, görmesem de olur, dünyanın sonu değil, topluma değil yalnızca bana zararı var” denilebilecek şeyleri gündeme taşıyoruz diğerlerini öteliyoruz.
Sana dokunmayan yılanın, bir gün seni de ısırabileceğini göz ardı ederek, kişisel çıkarlarımız için toplumun geleceğini feda edebiliyoruz. Bu denge sağlanamadığı sürece, sürdürülebilir, uyumlu bir yaşam ortamı oluşmayacaktır.
Bu gerçekliği, bir hikâye anlatımı ile pekiştirelim. Zamanın birinde bir devlet dairesinde; zeki fakat anlayışsız, lafını, tavrını ölçemeyen, insan psikolojisinden, yerleşik davranış kurallarından habersiz bir memur çalışıyormuş. İnsanların kendi iradesiyle oluşmayan kusurlarını yüzüne vurur ve morallerini bozarmış. Körse kör, topalsa topal, dilsizse dilsiz, sağırsa sağır, kelse kel… Doğrudan muhatabının ön unvanı olmuştur bu kelime artık. Fakat kendisine olumsuz bir laf söyleyen olunca, tepki gösterip kızarmış. Empati, mizah ve sempati katsayısı sıfır yani.
Coğrafik yer olarak küçük bir belde olduğundan, bu tür olaylar genele hızlı yayılıyor tabi. Durumdan iyice bunalan memurlar bir grup kurup, dava açmadan önce yörenin savcısına danışmaya karar vermişler. Randevu alıp, savcının huzuruna vardıklarında, grubun sözcüsü, detaylıca bilgi vermiş.
Şaşkınlığını gizleyemeyen savcı bey tepki göstermiş: “Nasıl olur, bu duruma ben ne yapabilirim. Biz zaten doğrunun/gerçeğin/hakikatin ortaya çıkması için varız. Doğruyu söyleyen birini nasıl başka bir yere sürebilirim. Bunu benden istemeyin lütfen” deyip ziyaretine gelenleri makamından kibarca göndermiş. Bu diyalog, adliyede de günün konusu olmuş.
Aynı hakaret ve tatsız olaylar devam edince, ziyaretçi grup kişi sayısını daha da çoğaltarak, bu defa yörenin hakimini ziyaret etmişler.
Gelişen olaylar, savcı beyin olumlu yaklaşmaması ve çaresizliklerini tek tek anlatmışlar. “Bir delinin yedi mahalleye zararı vardır” misali, kurumun doğrucu Davud’u halkı ayağa kaldırmıştır adeta.
Hâkim Bey ikna olmuştur. “Tamam” der. “Bir gün habersizce gelip kurumunuzu ziyaret edeceğim ve o memurun tavırlarını bizzat gözlemleyeceğim” sözüyle ziyaretçilerine kahve ikram eder ve uğurlar.
Hafta başı olmuştur. Hâkim bey, bir planlama yaparak ilgili kuruma, önceden haber vermeden ziyarette bulunur. Herkes onu tanıdığı için bir telaş başlar. “Hoş geldiniz” “Nasılsınız efendim”
“saygılar, kurumumuza şeref verdiniz” “kahvenizi nasıl alırdınız”… Her memur adeta saygıda kusur etmemek için birbiriyle yarışıyor. Hakkında şikâyet başvurusu yapılan memuru bizzat tanımasa da hitabet şekli onu ele verecektir. Saygı-hürmet gösterisinde o da geri durmaz:
“Hoş geldiniz eğri gözlü Hâkim Bey” diyerek, ortamda soğuk bir rüzgâr estirir ve kendini ele verir.
Hâkim Bey, “Hoş bulduk” demez amma verilen cevabı da unutmaz. Hakim Bey kör değil, doğuştan gözbebeğinde hafif bir titreme/kayma vardır o kadar. Bu durum kararlarına, muhakamesine, çevresine zarar verecek bir nitelik değildir. Mesaj alınmıştır. Tanıklar ortadadır. Hakaretin “matufiyet” şartı da oluşmuştur. Dava açılır, iddianame hazırlanır, hüküm kurulur. Ortadaki rezalet, yüce adaletin şefkatli kollarına teslim edilir. Artık “asarlar mı, keserler mi, sürerler mi, atarlar mı, affederler mi” bizim yetkimiz ve merakımızın konusu değil.
Demek ki neymiş? Nasrettin Hoca eşekten düşünce ayağını kırmış. Gelen hekim bir türlü teşhis koyamamış. Tek çare şunu haykırmış: “Yahu bana eşekten düşmüş olan bir hekim bulun”
Kıssadan hisse: Yaşam tüm güzellik, çile, huzur, diken, alın teri, göz yaşı ve insani duygularıyla bir bütündür. Tahammül sınırlarını aşmak da bizim elimizde, umut aşılamak da. Davranış, karar ve tasarruflarımızda; tek kişilik bir dünyada yaşamadığımızın bilinciyle hareket etmek, hepimizi daha da yüceltecektir.
Samsun, 21.01.2023
Ali Rıza Malkoç
arm.web.tr
YORUMLAR
Kıymetli üstadım duygularıma tercüman oldunuz. Haklısınız "tasarruflarımızda tek kişilik dünyada yaşamadığımızın bilinciyle hareket etmek hepimizi yüceltecektir"" Zarif ve nezaketli cümlelerinizden dolayıda tebrik ediyorum. Esas problem şurada olduğunu düşünüyorum. Toplumsal bilinç ,kabul edilmiş değerler yazılı olmıyan hukuk kuralları bunların psikolojik kabulleri, bireylerin davranış kalıplarını şekillendirir. Toplumsal kültür hafızamız bölünmüş parçalanmış katledilmiş. Empati ve sempati anlayışının kalmayışıda bunun sonucudur. Tanımlar, algılar , sevgiler , sevmeler, zevkler, tatlar,aidiyetler, düşünceler değişti. Bir hadis hatırladım " Alimin ölümü alemin ölümüdür." Bu hadisin üzerinde düşünmek gerek. Bir özlü sözumde şöyle demişim. " Tanımları kim yapmışsa, kuralları kim koymuşsa kurallar işlediği müddetce kural koyucuya hizmet eder. Kuralları işletenlerde kural koyucuların ve sistemin köleleridir. Sonuç olarak Üstad Mehmet Akif Ersoyun sözü " Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmıyacaktır."( Allah rahmetiyle muamele etsin). Üstadım affınıza sığınıyorum çok uzattım sonuç olarak
Değerlerimize, insanımıza sahip çıkacak projelerimiz ve uygulamalarımız olmalı ve bunları kurumsallaştır.alıyız. Derdimiz olunca derdimi deşelediniz döküldü gitti affola. " Ben ben olursak hiç bir şey oluruz . Biz biz olursak çok şey oluruz " özlü sözümle bitirdim. Saygılarımla
Kaleminiz daim olsun .