Boom!
Amcagildeyiz, anne tarafı...daha da açık konuşmak gerekirse annemin amcasının evi...bu ev oldum olası hep kalabalıktı böyle, her odanın köşesi depo gibi tıka basa ağzına kadar dolu çuvalların içinde ne olduğu merakını iyice insanda uyandıran, karıştırıp kurcalama dürtüsüne yol açan garip muamma bir evdi...ayda bir iki sefer cumartesinden ziyaretlerine gider bazı günler de kalır, pazar da dönerdik...nüfusu on kişilik bir aileye bizim ve yengenin yurt dışından gelen kardeşleri ve çoluk çocukları da eklenince; evin kapasitesi esneyip lastik gibi gitgide gevşer ve herkese muhakkak sığabileceği bi yer açardı...kabul ediyorum bazen yün döşeğin göçük bi tarafına üç kafatası ile üç kas iskelet sistemi düşerken, bi kolumuzla bi bacağımızı ne yapcağımızı şaşırırdık...köşede yatanlar hiç değilse fazlalığını yorganın bi tarafından dışarı sarkıtıp rahatlıyordu da, ortada yatanın işi yaştı...kulağa hiç hoş gelmese de eğlenceli diyebiliriz bu duruma...Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın da dediği gibi: "Birinin ince ince, diğerinin kalın kalın horultuları nâhoş bir âhenk teşkil ederdi." sesli, gürültülü matrak geçerdi bi şekilde...buraya gelmeyi o yüzden seviyordum...
bugün de yine herkes burda toplanmış...her zamankinin aksine dingin ve durgun, pek bi hareketlilik yok ama kalabalığız...her odanın kapısını araladığında ’meşgulüz rahatsız etmeyin!’ demek isteyen anlam ifadeleri...
bir duş alıp rahatlıyorum önce...üstümdeki bornozla oturma odasına -aynı zamanda misafirleri ağırlayan odaya- geçiyorum...salonun kapısında iki çocuk bu saatte yerde oturmuş oynuyor...o dar alandan içeri geçip odanın hemen sol köşesinde; duvarı boydan boya kaplayan ceviz kaplama vitrinin; bi tarafına fazla yüklenilmesinden ötürü hafif sendeleyen, dokunsak üstümüze devrilecek kaygısını yaşatan eğri büğrü çekmecelerinden birini açıyorum, kuyumcularda altın alırken içine konan, küçük küçük kese torbaların içinde yok bulgurdu yok pirinçti binbir çeşit yiyecekle dolu eşyalar elime geliyo...bazılarının içinde bozulmasın diye kurutulmuş çicekler de konulmuş, taptaze çok güzel görünüyorlar...bu bir avuç şey kimin karnını doyursun diyecek vaktim yok maalesef...değerli eşyalarımın bir kısmını o vitrinin bi çekmecesinde saklamışım ve şimdi de toparlamaya çalışıyorum...
tavan alçak ve basık olduğu için vitrinin boyu da aynı orantıda...bi tabureye çıkıp dolabın en üst tozlu katında elimi gezdiriyorum...tahta bir düzeneğe bağlı saatli bir bomba elime geliyo, 305 saniyemiz olduğunu işaret ediyor...herkes de haberdar bu durumdan o yüzden durgun ve sessizler böyle, vaktin dolmasını bekliyorlar...kendi kendime diyorum ki "kafaları da hiç çalışmıyor bunların! bu bombanın illa ki bu evi havaya mı uçurması lazım? kimseye zarar vermeden alıp bunu götürsek, boş bi arazide patlatsak daha akıllıca olmaz mı?"
vaktim kısıtlı biran önce toparlanmam lazım...o sıçtığımın vitrini baya bi oyalıyo beni...daha ahıra gidicam orda da samanların arasında saatlerimi, pırlanta yüzüklerimi saklamışım...amcagillerin inekleri vardı ve burası da seri adım eve 15 dakika uzaklıkta...
çıkıyorum evden, tahminen sürenin yarısı dolmuştur çoktan ama sanki bomba da benimle geliyormuş gibi de bi his var içimde...
metal bir masa ve bir sandalye boş arazinin ortasında, yabancı iki kişi bir erkekle bir kadın; sürenin dolduğunu gösteren bi hareketle ayaklanıp tam kadın sandalyeyi elinde alıp götürecekken ’dur!’ diyorum ’sandalye bana lazım!’
önümde bi elektrik direği ve kaç saniyem kalmış hiç haberim yok...önce sandalyeye sonra da direğin basamaklarından tırmanıyorum...her basamağı, attığım her adımı bi saniye kabul edip adeta zamanla yarışıyorum...paha biçilmez mücevherlerim! o direğin tepesinde bi yerde...bomba o evden nasıl çıktı ta buraya geldi ya da ikinci bi tuzak mı bu? bilmiyorum, bildiğim tek şey sona gitgide yaklaştığım, ölümün soluğunu sımsıcak ensemde hissettiğim...ha patladı, ha patlayacak...artık içimden saymayı bıraktım...
’iyi ki duş yapmışım!’ diyorum ’hiç değilse öbür tarafa arınmış gideceğim!’
son basamak...son adım...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
ve gözlerimi açtım...
YORUMLAR
Gule
çoğunu unutuyorum hatırlasam acayip hikayeler çıkacak da...dünkü gördüğüm rüyamda havaalanı pistinde tadilat vardı, dört bi tarafı kırmızı bant şeritleriyle kapatmışlar biz de yönümüzü otoban tabelalarından bulmaya çalışıp yaya gidiyoruz...uçak muçak kalkmıyor, havada yoğun sis göz gözü görmüyor...ben ve aileden birkaç kişi sağa sola dağılıyoruz...biri diyo 'buradan Ankara'ya gidiliyo, biri diyo İstanbul'a!'...yürüyerek gideceğiz bir de...köşede turistlere yönelik hem küçük bi manavı hem de hediyelik eşyalar satan Duty Free'yi benzer bi yer var, oraya girip bir şeyler bakıyoruz...hani yok mahsur kalmışız, yok kaç yüz kilometre yaya gideceğiz falan hiiiç problem değilmiş gibi herkes bi relax, bi rahat...bunun da macerası bi başkaydı...hep yollarda geçiyo ömrüm böyle:))
teşekkürler canım, sen de dikkat et kendine...çok öpüyorum gülüm...sevgiyle...
Sevay
Rüyayla başlayan, kabusla biten bu "hikaye" başlangıçta gülümsetti. Adeta o ev kalabalıkta buldum kendimi, eskiden olduğu gibi... Ne yazık ki tarihe karıştı o kalabalığın armonisi...
Fakat heyecanım arttı gözlerim satırları takip ettikçe. Saatli el bomba mı? Ufff! Dehşet ve heyecanım arttı... "Sakın Gule, alma eline o bombayı!" Reflekslerim, "Çabuk çıkın evden!" dedirtti. Telaşlandım! Sonra da dedim ki "Nere senin ne işin var o tozlu dolapların üstünde, waaam? Ma bu ne merak?" :)
Bu kabusları görmeyiver artık, diyeceğim; ama aslında iyi de eserler çıkıyor ortaya.
Özellikle senin tasvirlerin, hikayeyi boyamada kullandığın metaforlar... harikulade.
Ve iyi ki bu yazıyı paylaşmışsın.
Zengin kalemin var ola, canım.
Çokça sevgilerimle.
Gule
zaten öyle olmasa buraya yazmazdım...rüyalarda olacakları seziyosun aslında...gözlerimi açmasaydım elimde patlayacaktı onu hissediyodum o kadar ilginç ki...hani diyebilirim ki patlamaya ramak kalmış belki tam o esnada uyandım...arada çok ama çook minicik bi zaman aralığı var...hatta ben şöyle hayal ettim...uyandım ama o rüya devam ediyodu...
çok teşekkürler canım varlığın hep güzellik katıyor çokça sevgilerimle :)