- 264 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Mukaddes Yükün Hamalı
Mukaddes Yükün Hamalı
"Mukaddes Yükün Hamalı" Yazar Musa Yaşaroğlu’nun, Nisan 2021 tarihinde, ilk baskısı MGV Yayınları aracılığıyla okurlarıyla buluşturduğu öykü kitabı. On dokuz öykünün yer aldığı kitap yüz sekiz sayfa hacmindedir. Kitapta on birinci öykü olarak yer almış olan "Mukaddes Yükün Hamalı" kitaba da isim olmuş gözüküyor. Bununla beraber Üstad Necip Fazıl’ın, meşhur "Sakarya Türküsü" şiirinin bir bölümünde geçen, "...İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal/ Hamallık ki sonunda, ne rütbe var, ne de mal…" mısralarına mülhem kitaba bu ismin verildiğini anlıyoruz.
Yazarın, öğretmen olmasından mütevellit olsa gerek, öyküler daha çok öğretmen, öğrenci ve veli çerçevesinde vücut bulduğu görülmektedir. Bununla mukabil çocuk, tüm dünyaya yüreğini yetiren yaşlılar, köy, köy hocası, hasta, hastane, Hemşire, Doktor şeklinde devam etmektedir. Sabırlı, tevazulu ve müsamahalı kişiliklerdir elbet bunlar. Korona virüsü süreci, köye ilk televizyonun gelişi gibi yaşanan başkaca birçok konu ve birtakım ilkler de yazarın öykü serüveninde yer bulmuş olduğunu görmekteyiz. Daha başka bir boyutuyla da hep güzel insanlar öykülere kahramanlık yapmış olduklarını da görmek ayrı bir mutluluk kaynağı olsa gerek. Ayrıca yazar, öykü kahramanlarını konuşturarak yormaz. Olup biteni dış anlatıcıya yani öykü yazarına anlattırır. Öykülerde ne oranda kurmaca var bunu bilemiyoruz. Bunu en iyi yazar bilecektir. Efsanevi bir anlatım ve içerik taşımıyor ama daha çok gündelik hayatlardan, yaşantılardan alıntılamalar taşınmaktadır.
Öykü karakterleri olarak, yerine göre yegâne muhafız görevinde olanlar, başka bir yerde merhametli fırçalayıcı olanlar, başka bir yerde hanım köylü olanlar yer almaktadır. Allah’ın imtihanın da olan bir eş bir ebeveyn olabiliyor mesela. Başka bir yerde doğrucu davutluk karşılıyor okuru. Mesela bir öykü karakterini şu şekilde betimler yazar. "…İbadetlerindeki samimiyetinden midir yoksa her düşen el, her toprağa bel oluşundan mıdır bilinmez. Hep bir kandil gibi ışık saçan aydınlık çehresiyle bambaşka bir dünyadan çıkıp gelmiş gibiydi…" (sayfa 59) Yüreğindeki yetimliği büyüten kimi karakterler okuru hüzne boğabiliyor. Bunlarla birlikte sırtında dağları taşıyacak kadar hayat mücadelesinin içerisinde olan insanlarda vardır. Bazı kişiler kalplerine ağır gelen bedenleri taşımıyorlar değil. Bunlar hayatlarının son demlerinde olsalar da mücadele azimlerini, elden ayaktan düşene kadar, son ana kadar devam ettirenlerdendir. Bu öyle bir yüktür ki ağrısıyla sızısıyla kurulan bir arkadaşlıktır. En çokta bir arada bir derede büyüyen, hayatın pişirdiği çocuklar ilgi alanındadır yazarın. Mesela başka bir içerikte, evlâdı, özel bir çocuğu olan ebeveyn yer almaktadır.
Öykü kahramanlarına bir göz atacak olursak. Hayatın içinden, merkezinden, kurgudan daha çok yaşanmış hissi uyandıran hatta ve hatta yazarın birebir yaşadığı anılardan mülhem olduğu hissiyatını aldığımız öyküler bunlar. İnsan sarraflığına terfi etmiş olanlardır daha çok bu kahramanlar. Öykülerde yer alan kahramanların, öyküler üzerine bir ön fikir de vermektedir ayrıca. Bu isimler ne kadar bizden ne kadar candan ve ne kadar sıcak değil mi? Hacı Sündüz, Hacı Ahmet, Salih Komiser, Nalbur Şükrü, Ekmekçi Salim, Hacı Züver, Mevlut Abi, Muhsin, Selma, Saniye Hanım, Muharrem, Hacer, Kezban, Ali Fuat, Veysel, Hasan, Hasret, Hanefi, Osman Hoca, Duran Emmi, İbrahim Dede, Hacı Salim, İsmail, Zeynep, Demir Bilek Asım, Mahmut Emmi, Mahir, Kahveci Cengiz, Dilbaz Emine, Asiye, Sabri Emmi, Hafız Hüseyin, Çetin Abi, Mehmet Hoca, Çerçici Ahmet, Hatçe, Esra Hemşire, Doktor Cengiz, Çöpçü Nurettin, Ali Kemal, Saime Kadın, Necmi, kadim dost Hasan, Süleyman, Sami Abi, Kamuran Abi gibi isimleri sıralayabilirim. Allah var gam yok diyen, her şeye eyvallah diyebilmenin anlayışıyla ve ön kabulüyle yol alan bir yürek ve ruh halindedir bu güzel insanlar.
Bu öykülere, daha çok güncelin hikâyeleri desek yeridir. Şöyle ki: İki hikâye de Müge Anlı’nın isminin geçmesi, diğer bazı öykülerde de aynı şekilde melun illet korona virüsü sürecinin ele alınması gibi konular güncelin öyküleri olduğunun fikrini vermektedir bizlere. İnsanı zorlayan, sağlığını kaybetmesi, yaşadığı kayıpları ve sonrası fakirliğidir. Fakirliğinde açlıktan sonrası, kışı bahara kavuşturma güçlüğüdür. Şükür ki ülkemiz açlık boyutunu pek yaşamamaktadır ama her türlü zenginliğimizin yanında, fakirliği de her devirde yaşama durumunda kaldığımız olmuştur ve olmaktadır maalesef. Bu zorluklara matuf hep mütebessim çehreler yoktur elbette, gönüllerinde bin bir türlü hülyanın heyecanını taşıyanlar da, ışık taşıyan gözler de yok değildir öykülerde.
Bu öykülerde, vakarlığı önde tutma anlayışıyla, kadim felsefemizdeki insanımızın o eski mutantan geçmişinin ağır duruşunu görmekteyiz. Öykülerin genelinde ayrı ayrı hüznün makamları vardır diyebiliriz. Yazar Sinan Ayhan’ın dediği gibi "İnsan, et ve kemik kıyafetine girmiş dramdır. Ve aynı insan dramı hayat yapan cevherdir" Bizim insanımızın sıkıntıları hep bir eski ölüm olmuştur ve hayatının bir ağrısı olmuştur. Bu kadar ölümlülüğün yanında "Kimsenin zihninde de belinde de kırbaç izi yok" (Sayfa 72) diyen öykü kahramanı, umudunu ve pozitif yönünü yine hep aynı şekilde besleyen olmaktadır. Bu pozitif bakış açısı başka bir taraftan Ayetlerle desteklemektedir. "Emrolunduğun üzere dosdoğru ol” ( Hud Suresi, 112. Ayet) ve “Yapamayacağınız şeyleri neden söylersiniz" ( Saff Suresi, 2. Ayet ) Ayeti kerimelere de yer verildiğini görmekteyiz.
Yazılanların, öznel bir ilişkiler ağında yol aldığını görmekteyiz. Bu anlatımlarda bir zamanın ve bir coğrafyanın ruhunu yansıttığı fikrini de uyandırmaktadır. Eserin kendisinden mündemiç olan, yer yer romantik duyarlılığı olan bölümlerde var elbette. Öğretmenlikten mülhem, duyarlı, sezgisel bütünlüğü olan öyküler desek yeridir. Var olması arzulanan güzel bir dünyanın izlerini de taşımaktadır. Yazılanların daha çok anılarla temellük ettiği hissi uyandırmaktadır. Öykücülerin geneline zuhur ettiği gibi toplumsal içerikli öyküler, burada da pragmatist bir çerçevede ele alınıp işlenmektedir bir taraftan. Yazar, bu yazdıkları güzel insanları kaybetme korkusunu bertaraf edebilmek için yazıyordur belki de kim bilir. Biz payımıza düşeni aldık ama özellikle günümüzün çıkarcı, garantici, tırsak ve hatta modern etiketi olan kimi ze(rza)vatın gönlüne bu anlatılanların dokunması temennisiyle, buyurunuz iyi okumalar.
İlkay Coşkun
15.01.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.