- 314 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Kırık sandalye
Kırık sandalye
Hücremde oturmuş kitabımı okuyor, yazarın hayallerine kusursuzca dokuduğu ilmek ilmek işlediği olayların akışınla sürükleniyordum. Heyecanla, hevesle. Cinayet bürosu komiser yardımcısı nam-ı değer kurt berkay olay yerine sinirli ve asabiliği üzerinde gelmişti. Yardımcısı kürdan Gencay olayın bütün ayrıntılarını öğrenmiş komiserine nasıl anlatacağını düşünüyordu. Kürdan Gencay Fenerbahçe maçını bırakıp apar topar olay yerine çağırdığı berkay komiserden laf işiteceğini biliyordu. Berkay maktulün başına geldiğinde herkes yaptığı işi bıraktı. Öfkeli, kaba ses tonuyla,
Kurt Berkay : Dökül
Kürdan Gencay : Komiserim maktul 45 yaşında erkek gözleri çıkarılmış, dili kesilmiş, cinsel organı da kesilmiş çırılçıplak ormana bırakılmış. Uzmanların söylediğine göre kan kaybından ölmüş.
Kurt Berkay : Kim olduğunu buldunuz mu ?
Kürdan Gencay : Hayır, kan örnekleri alındı yardım saat içerisinde kim olduğunu öğreniriz komiserim.
Dedi, tedirgin titrek ses tonuyla. Başını kaldırmadan gözlerini kaldırıp kürdana baktı, etrafta etrafı aydınlatan ışıkların yansıması kurdun bakışlarını daha da güçlendiriyor korku saçıyordu. Onu tanıyanlara ve gözlerine bakanlara kendi kendine konuştu göz, dil, penis dedi. Olay dikkatini çekmiş hevesini kabartmıştı, uzunca zaman geçmişti böyle bir olayla karşılaşmayalı. Fanatik olduğu Fenerbahçe’yi ve onu maçtan eden bu olay, sinirlerini, öfkesini yatıştırmıştı fanatikliğini unutturmuştu adeta.
Kurt, hızlıdan çöktü ceset torbasını açtı hemen eline bir fener verildi el ve ayak bileklerine ve vücudun kesilen yerlerini dikkatle inceledi. Ayaklandı kürdan 3 kişi bırak sabah geldiği yeri tespit etsinler kan izlerine baksınlar 2 kişi gönder etrafa ev, çiftlik, kulübe ve yolları tarasınlar yarın saat 4’te masamda her ayrıntıyı istiyorum adamın bütün bilgilerini bana yolla dedi ve dönüp arabasına bindi. kurdu tanıyan herkes şok olmuştu, kürdan kaşlarını kaldırmış gözleri araba farı görmüş tavşan gibi açmıştı.
Demir kapının ortasında açılmış 30 santime 15 santim benim deyişimle umut ve haber deliği hızlıdan açıldı. Boş odanın içinde ürkütücü bir ses çıktı tam olayı araştırmaya giriyordum ki o ürkütücü demir sesi daldığım kitabımdan isteksizce beni uyandırdı içimden küfür savurdum. Korktuğumdan yada ürktüğümden değil güzelim kitabımdan beni ayırdığı için açık dünyaya çağırdığı için savurmuştum küfrü.
Sert sandalyemden hızlıdan kalktım deliğin önüne beş adımda gittim, eğildim öfkeli gözlerle yaptığı işten soğumuş, yaptığı işi isteksizce yapan emekliliği gelmiş ama geçim sıkıntısından korktuğu için emekliliğini istemeyen beni de hiç mi hiç sevmeyen gardiyanın yüzüne baktım. Buyur metin abi dedim. Birkaç saniye yüzüme baktı, sana söyleyecek çok şeyim var ama şuanda işim var al şu mektuplarını git hayallerine dal dedi. Ses tonu alaycıydı olduğu gibi mektupları aldım isimlerine baktım, birinci mektup kurum içinde 6 ay aynı koğuşta yattığım Ankaralı bir arkadaşımdandı ikinci mektup özgür hayatımdan 20 yıllık arkadaşımdandı.
Heyecanla mektubu açtım. Bir dostum, bir arkadaşım yıllar sonra ilk mektubunu yazmıştı daha önce hiçbir arkadaşım yada akrabalarımdan mektup gelmemişti. Şimdi kimi kimsesi yokmuş diye düşünenler diye olur, hayır çok sevdiğim akrabalarım ve yüzlerce arkadaşım var dostum diye bildiklerimde var tabi ama zamanları olmadığı için yazamıyorlar maalesef.
Mektup şöyle başlıyor: Merhaba sevgili dostum uzun zamandan beri sana yazmak halini hatırını sormak istiyordum fırsat bulup bir türlü yazamıyordum kusura bakma lütfen. iyi misin? kardeşim zamanı nasıl geçiriyorsun, neler yapıyorsun hepsini yaz lütfen ben oraları bilmiyorum ne lazım gelir haberim yok ne ihtiyacın olursa yaz çekinme sakın.
Sanki ben bunları biliyordum hayat öğreticidir azılı suçlu değiliz ya dedim kendi kendime. Şöyle devam ediyor sevgili dostum geçenlerde bizim çocuklarla Pol Kafeye Kahve içmeye gitmiştik. Kafenin terasında siparişlerimizi verdik bekliyorduk, gözlerim bir anda caddeye daldı, sokak lambaları dükkanın ışıkları el ele yürüyen sevgililer, arkadaşlar sanki bir roman içinde mekanı anlatıyormuş gibi bir bir izliyordum çevremi sonra bir kusuru fark ettim, mutlu olması gereken insanlar hiç gülmüyordu, suratları asıktı başlarını eğmiş ellerindeki telefonlara bakıyordu. Hemen bizimkilere çevirdim gözlerimi sonra kafede oturanlara baktım hipnoz olmuş gibiydiler suratlar asıktı bir anda bana dönüp patlak gözlerle baktıklarını zannettim garson kahveleri getirince kendime geldim. Sanki biraz daha baksaydım korku Filminin içinde olduğumu düşünecektim yada bir rüya kabus gördüğümü zannedecektim.
Bir anlık düşünce neler gösterdi bana sadece bir an insanların ne hale geldiğini yada nereye doğru gittiğimizi görmek için yetti ve o an sen geldin aklıma. Sen hep bize söylerdin telefonla oynadığımızda, kafede oturduğumuzda, beyler bırakın şu telefonları sohbet etmeye geldik ayıp oluyor derdin. Bizde 5dk dinlerdik seni ve bu senin öngörülerinden biriydi sadece şimdi seni daha iyi anlıyorum kardeşim evde telefonları topluyorum, kafede uyarıyorum. Senin gibi biz düşüncesizce, sorumsuzca yaşamaya başlamışız dostluk arkadaşlık kavramları sadece yanında duran bir eşyaymış gibi kullanmaya başlamış. ne kadar yazık sevgili dostum. Satırlarıma son verirken sana söz veriyorum her ay sana yazacağım kusura bakma sen orada tek başına yaşıyorsun sende hep yaz bana, Allaha emanetsin tüm sevgililerimle kucaklıyorum seni.
Mektup son buldu. Duygularım inanılmazdı bu soğuk betonların içinde doğmayan güneş bir arkadaşımın mektubu sayesinde doğmuştu. Yıllar sonra mutluluktan göz yaşlarım aktı hatırlanmak ve sevilmek, bir dostun sıcaklığı, yalnızlığa mahkum olan benim umudum ve mutluluğum için yeterli olabiliyor.
Ufacık bir söz çocuklar gibi mutlu olmamıza yetiyor. Çünkü insanız sevgiye ihtiyacımız var. Arabanın yağı biterse motor kitlenir insanın sevgisi biterse hayvanlaşırız.
Cezaevindeki iç postadan gelen 6 ay tanıdığım kardeşim dediğim bir suç makinesi lakabı fırtına olan. Mektup şöyle başlıyor çok sevdiğim abicim ellerinden öperim tüm sevgimle kucaklarım…
Not: Hikayelerim hiçbir şekilde kopyalanamaz sizlere şuanda cezaevinde yazıyorum. Kısıtlı telefon dakikam ile sizlerle buluşturuyorum yorumlarınızı bekliyorum özellikle eleştirilerinizi. Her hafta kısmet olursa cumartesi Pazar pazartesi Salı günleri hikayemi paylaşacağım mektupta yollayabilirsiniz bilgilerimi paylaşıyorum görüşlerinizi değerlendirebiliriz adres: Rize/Kalkandere L. Tipi Kapalı ceza infaz kurumu Cüneyt akar. Ek olarak kural hataları maalesef var hikâyelerimi yazan paylaşan yeğenimdir.