UMUDA UYANMALIYIZ
( Bir Yudum İnsan )
Soğuk bir sonbahar sabahına uyanıp pencereden dişariya baktım.
Gece boyu inen ayazın ,yaprakları sarartan bir soğukluğu düşmüş ağaçlara...
Ve Ağaçlarda tünemiş kuşların kanatlarına bile kırağı inmiş adeta.
Dışarısı çok soğuk,
Kuşlar birbirlerine sokularak atlatmışlar sanki bu soğuk geceyi. Gün ağarır ağarmaz her biri yalpalı uçuşlarla riskinin peşine kanatlanıyor tek tek.
Karşı duvarın dibinde pusuya yatmış bir anne kedi Yanında ki yavrusunun açlığına son verme telaşında. Kuşların, bir bir havalanmalarını hüzünlü gözlerle pürdikkat izliyor garibim. Kediye mi uzulsem yoksa kuşlara mı bilemedim. Doğanın kendi dengesi diyerek çıktım işin içinden.
ANA yureği işte, belkide kendi açlığını unutmuş yavrusunu doyuramayacağı endişeyi taşiyordur sabahın bu soğuk anında.
Balkondan izlediğim bu olaya daha fazla dayanamayarak Dünden kalan balıkları vermek için mutfağa girdim.Bir kaç dilim ekmeğin arasına koyarak tek tek önüne attım...Yavrusunu doyururken öylece kafasını kaldırıp baktı durdu bana. Teşekkürü miyavlamalarının arasına kattığı bir kaç farklı seste saklı idi biliyorum...
Vermek ,Paylaşmak,Canlıya can katmak,Talep edene karşılık vermek, Düşene yardımcı olmak, Birilerine iyilik adına dokunmak Ne büyük bir huzur yarabbim...
Veren el olmak, Paylaşmak ve Paylaşırken benciliği,menfaat hissini ve Dünyevi hırsları törpüleyip, Dünyevi Yaşamın ötesinde ki gerçek ve ebedi olduğuna inandığımız hayatı hiç unutmadan Yaşamaya tutunmak ne büyük saadet Allahım...
iki çihan saadetine ulaşmanın yoluna ram olmak.
Kısacası İnsan olmak veya Fitratimizda var olan insanı kodlarımızla bir hayat sürmek.
Nasılda anlam katıyor aldığın her nefese. Ettiğin tüm dualara, şükürlere...
Evimin 50 metre ötesinde en ihtişamlı haliyle asırlarca akıp duran ve Çarşambaya ayrı bir mana katan Yeşil Irmağa doğru yürümeye karar verdim ve çıktım evden...
Sabahın en sessiz anında ,sadece namaza kalkmışlar in evlerinde yanan ışıkların yansıyan aydınlığında sitenin içinden çıkıp Nehrin kenarına inerek kocaman bir kayanın üzerine oturarak Buz gibi havanın ortasında dizlerimin üzerine kivrildım ve nehrin akışını seyre daldım...
Karşı tepeleri aşmak üzere olan ayın yansıması nehrin üzerinde adeta geceden bıraktığı yakamozlar ,gün agardikca bir bir siliniyor suyun yüzeyinden.
Bu nehir huzur akıyor bu sabah. Bu nehir barajın açılmış kapaklarından gelen yoğun suyla duygu akıyor bu sabah...
Kaynağından gelerek Geçtiği tüm illerin ruhunu kültürünü havasını ve Samsun, Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, Sivas, Gümüşhane, Giresun, Ordu, Erzincan ve Bayburt un tüm karakteristik özelliklerini üzerinde taşırcasına insanı farklı farklı hallere, farklı duygulara ve hatta farklı karakterlere sokuyor izlerken..
Bu nehir insanı en derin düşüncelere, en anlaşılmaz duygulara ve en büyük tedirginliklere gark ediyor izleyenleri belli ki...Fakat aynı zamanda elinin ayağının dermanını kesen bir rahatlığa ve rehavete de bırakıyor insanı..
Yukarıdan bakınca sessiz ve sakin görünen bu nehrin debisi nice canlara mezar alacak kadar yüksek ve delice akışla derinden derinden şehrin ortasından geçerek ulaşıyor Karadenize...
Birden düşüncelere daldım. Ne insanlar ,nice kavimler gelip geçti ,Nice devletlere medeniyetlere ev sahipliği yaptı bu nehir...Bereketin kaynağı,Su medeniyettir kavramının odağı bu nehri hangi değerleriyle anlayayim ki ,anlatabilecek cümleleri bulabileyim...
İnsanın nutku tutuluyor izleyip, tarihi seyrini düşündükçe... Hatta,İnsanı acizlestiren bir heybetli akışı var bu nehrin...İçinde barındırdığı canlıların çeşitliliğini düşününce bile bu büyük nimetin sükürsüzlüğünde mahcubiyete gark oluyor insan..
Offff offff, Ne büyük manalar var etrafımızda. Kalabalıklar içinde kaybolan algılarımızın az ötesinde nice izler ve özler var göremediğimiz ,farkına varamadan heba ettiğimiz..
Oysa Doğada saklı duran Huzurun ta kendisi değilmi ?
Ve biz insanlar, yapay hayatların içinde ,hep daha fazlasını arayan hırsımızın peşinde kaybolmuş gidiyoruz, sınırlı ve sürekli tükenen bir zaman diliminin peşinde...Farkındalıklarımızı ,Fitratimizda var olan doğallığımızı kaybetmiş hormonlu bir hayatı yaşıyoruz...Çok para, Son model araba, Çok katlı evler derken etrafımıza indirilmiş nimetin en güzeline doyamadan ,varlıklarından bile farkında olamadan ölüp gidiyoruz...
Bı dur diyemiyoruz kendimize. Bı dur ,Bı dur ve dinle. ..Dinle özünden olan suyun sesini. Bı dur kokla teninden olan toprağı. Bı dur dinle seni yaratanın huzuruna çağıran ezan sesini, Sala sesini veya Sana emanet edilmiş tabiattaki canlıların seslerini. Bı dur ve dinle nebatatin sana bahsedilen nimetin,bereketin sesini...Ölüm seni durdurmadan önce sen bı dur.Ve dinle kulluğunu sana bildiren kitabın ,resülün sesini...Bı dur be ey eşrefi mahlukat,bı dur...
Yine nehrin sularına kaptırdım düşüncelerimi. Dilimde pelesenk olmadan imdat çığlıklarım, kalkıp gitmeliyim artık yavaş yavaş ve dönmeliyim sıcacık yatağıma...
Biliyorum bütün bunlar bir rüya ve yeni bir güne uyanmalıyım.
Ama bu sefer umuda uyanmalıyım.
Hep birlikte umuda uyanmalıyız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.