- 293 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
FİLİSTİN KUDÜS
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı’ nın Kudüs’ deki Mescidi Aksaya yaptığı baskını düşüncesinde harmanlarken denize karşı, şezlongda uzanıp geçen gemilerin bacalarından tüten dumanı izliyordu Jacop. İsrail Hayfa’ da cıvıl cıvıl güzel bir gündü. Aklına Yusuf ve Saif gelmişti. Ogün konuştukları, Filistinli Yusuf ve Saif’in onda bıraktığı izlenimler hep olumlu bir duruş sergilemişti zihninde. Şimdi ne yapıyorlardı, hapisten çıkmışlar mıydı? Neyle meşguldüler ? Ya kardeşi…Yusuf’ un anlattıkları, hapise getiriliş sebepleri… Adil değildi. Adaletin terazisinde çok tartmıştı bunları. Önceden, inanç noktasında, kendi kafasında çizdiği din profili, hep karşı taraf hakkında ön yargıydı. İnsanları tanımak, iletişim sağlamak gerekiyordu. Babasının sözleri aklına geldi; “ Devletler çatışma içerisinde olsa bile, insanlar bir biriyle dost olabilirler.” Bu tıpkı, Berlin duvarının iki yakasındaki birbirini seven iki dost gibi… Yaşanmamış mıydı? Dostluğu tıpkı, Çinlilerin bambu ağacına benzetti; Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yıllarda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Nihayet beşinci yılın sonlarına doğru, bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede boyu yaklaşık 27 metreye ulaşır. Çin bambu ağacının boyu 27 metreye, altı haftada mı, yoksa beş yılda mı ulaşmıştır? Tabi ki beş yıl… Sonunda, sağlam kurulan bir dostluk sözkonusu... Yusuf’ la Saif’ in dostluğu da böyle değil miydi?
Gereksiz ön yargıları yıkmıştı Jacop, ikibin yıl boyunca yurtsuz kalan ecdadının bu topraklara tekrar gelişi ve Filistin’ i yok sayması inanılır gibi değildi. İsrail Devleti’nin tanındığı geceyi hatırladı, ta 1947, 29 Kasımına gitti. Kudüs’ ün, bütün cadde ve sokaklarında sabahlara kadar eğlenen, Yahudilerin özel gün ve gecelerde, ibadet törenlerinde kullandıkları, boynuzdan yapılmış nefesli çalgılardan şofar ile, gecenin sesine ayrı bir ses katan kitaptan okuduğu o günü hatırladı... Müslümanlara karşı bu kadar acımasız olunmamalı diye düşündü. Yüzyıllarca birlikte barış içinde yaşamışlardı. Yedi yüz yıldan beri çoğunlukta olan, bir milyon iki yüz bin Arap topluluğa karşılık, iki yüz elli bin Yahudi... Hem Avrupa’ da o kadar ülke ve Endülüs Emevileri’ ne son veren İspanya Yahudilere kapıları yüzlerine kaparken, , bir müslüman imparatorluk olan Osmanlı kapılarını açmıştı bize dedi. Ecdadının zor durumlarında yardım elini uzatan bir Müslüman imparatorluk Osmanlı…Şimdi ise Filistin zor durumdaydı. Peki neden…?
O, barışı kasdederek, diğer sinagoglardaki Yahudileri düşündü. O gün devlet kurulurken, tutucu sofu, yani şehrin koruyucuları mezhebinin yas tutuşu hatırına düştü. Bir de Eleazar Sukenik isimli bir Yahudinin, Beytullahim’ de Doğuş Kilisesi’ nin yanındaki bir hediyelik eşya satan, oldukça değerli, Arap dükkanından aldığı ikibinyıldan daha eski Ölü Deniz el yazmalarındaki; eski Yahudi halk ile bu topraklarda yaşayan kardeşlerin birleşeceğini yazan el yazmaları. Bu yazılar, Hz.İsa’ dan önce ve sonrasında da yaşamış, Yahudi tarikatı Esseniler tarafından yazılmış Ölü Deniz’ in olduğu yerde Kumran mağaralarına saklanmış ve 1947 yılında bulunmuş tüm çağların olağan üstü bir arkeolojik buluşuydu. Bu el yazması parşomen kurman yazıtlarının varolmasına karşın, barış bozulacakmı kan dökülecekmiydi. Barış bozulmamış mıydı zaten? Hayır hayır dedi kendi kendine. Zihni dumura uğramıştı, empati kurmak gerektiğine iyiden iyiye şartlanmıştı.
Hz.İbrahim’ in yaşadığı bu topraklarda, eşi Sare’ den İshak Peygamber, diğer eşi Hacer’ den de İsmail Peygamber doğmuştu. Düşünceler içinde yine İshak Peygamber’ in soyundan Yakup (İsrailoğulları), İsmail Peygamber in soyundan da Hz. Muhammed (İsmailoğulları) gelmişti. Kendi topluluğu Yahudi ismini, Hz.Yakup’ un 12 oğlundan biri olan Yehuda’ dan alıyordu.
Jacop, şezlongdan doğrularak etrafına tekrar bakındı, denize doğru ilerledi, biraz yüzdükten sonra havluyla kurulandı…Kendi kendine Filistin, Kudüs, Filistin, Kudüs diye sayıklayıp durdu…
İrfan Yıldırım Çevik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.