BABAESKİ
BABAESKİ
1959 yılının sonbahar günleriydi. Lise eğitimimi bitirmiş ,yerel gazetelerden birinde bazı yazılar yazıyoordum ve gazetenin sarı basın kartlı genç bir muhabiri olmuştum İlkokuldan itibaren tatil lerde ve uygun zamanlarda terzide çalıştığım için artık kalfa bir .terzi de sayılırdım.
1959 Aralık ayında yedek subay askerliğim için gün sayıyordum ve o gün gelince de askerlik şubesinden gerekli işlemleri yaptırınca artık Ankara’daki Yedek Subay okulu öğrencisi olabilirdik. Ne var ki, her türlü işlem yapılmış olmasına karşın, evlerimize haber gönderilerek ,bu dönem askerliğimizin ertelendiği bildiriliyordu.
Oysa ben ve arkadaşlaım vatan görevine gideceğiz diye çok neşe li ve mutluyduk. “Asker oldum piyade Bu gün aşkım ziyade” sözlü Şarkıyı mırıldanıp duruyorduk,
Doğrusu bu karardan sonra ben ve bir çok arkadaşImLa büyük bir şok yaşamış oldık. Oysa kendimizi ne kadar da alıştırmıştık; ben çalıştığım terziyle ve tüm yakınlarımla da vedalaşmıştım ve yolculuk günümüzün arifesine gelmiştik. bir arkadaşımla asker lik şubesine gidip , ”üzüldüğümüzü ve bütün yaşantımızı asker lik için düzenlediğimizi ve her şeye karşın bizim gitmemizin bir sakıncası olur mu ?” diye sordu k. Askerlik şube başkanı “Biz size verilen emri ilettik yapılacak bir şey yok. dedi. İşimden ay rılışım bir yana, zaten bir acı gönül hikayesinin derin hüznü içindeydim ve buralardan gitmek istiyordum ve bu benim için bir imkan olacaktı ..
Bu olup bitenlerden sonra, ben bir arkadaşımla Ankara’ya git meye karar vererek ,1959 yılının son haftasında ” hoşça kal Van memle ketim” diyerek sılaya veda edip, Ankara’ya gitmek üzere yola çıktık. 1959 Aralık ayının son günlerinde Ankara’ya varınca Yedek Subay Okuluna giderek sorunsuzca kaydımızı yaptırarak askerliğe ilk adımımızı atmış olduk. Yaptığımız yorucu ve uzun yolculuğumuz boyunca ve öğrenciliğe başladığımız aylar boyunca da, hep düşünüp durduk ; ”Nasıl oldu da bizi böy le kabul edip ,Yedek Subay öğrencisi yaptılar?” diye…
Ne askerlik şubesinin durdurma kararı, ne de bizim sorunsuzca okula kabul edilişimizi ,sonuna dek anlayamadık; ta ki 5 aylık öğrenciyken , bir şafak vaktinde tüm öğrenci alayı uyandırılıp okul önünde toplanması emredilince, işte o zaman işin sırrı çö zülmüş oluyordu.. Yedek Subay adaylarının askerlik ertelenme sinin gizemi de böylelikle su yüzüne çıkmış oluyordu, ,yani bu tarih ve o gün! Yani , 27 MAYIS 1960 CUMA günü.
Böylelikle işin şifresi de, parolası da anlaşılmış oluyordu. Haziran ayı sonunda okul eğitimi bitmiş ve bizde artık Yedek Subay ol muştuk. Bu askerlik maceramda bir başka ilginç gelişme ise be nim ve yakınlarımın çok arzu ettiğimiz şey, gideceğim yerle ilgili olarak Trakya’yı isteyişimizdi ve Tanrı sesimizi duymuştu ve bana kurada Kırklareli çıktmıştı. Çok sevinmiş ve de şaşırmıştım; bu olguya ne demeliydi; kader mi, kısmet mi ,şanş mı?
Sonunda Ankara’ya da veda edip, önce Babaeski’ye ,sonrada birliğimin yeri olan Kırklareli’ne gitmek üzere yolculuğa çıkmıştım. Bir yıllık vatan görevimin sonunda, İstanbul’da bir kamu kurumun da çalışmaya başladım. Aradan uzunca bir zaman geçti ,zaman zaman gidip gelsek de, yine de Trakya’yı ve adına TÜRKÜ isimli şiir yazdığım ve sevgili eşimin memleketi Babaeski’yi her zaman özlüyoruz,.
2008 yılının 25 Ekim günü Cumartesi’ydi. O gün erken saatlerde İstanbul’dan Babaeski’ye gitmek üzere yola çıktık. TEM yolundaki o İstanbul trafiğini Hadımköy kavşağına kadar takip ettik ten sonra rahatlayan, hatta yer yer oldukça seyrekleşen araç trafi ğinden sonra yolumuza sakin bir şekilde devam ettik. Oldukça bakımlı olan bu TEM oto yolu,anki bizim gibiydi ve büyük oğlum Murat, arabasını bir bilim adamına yakışan sorum luluk bilinci içinde kullanıyordu. Uzun zamandan beridir buralara gelememiştik; eşim ise, on yıla yakın zamandan beridir gel emememişti buralara , yani memleketine..
Yıllar ön ce bir kitap okumuştum,sanırım bir İngiliz yazara aitti ve bu kitapta Trakya’yı anlatıyordu; sanırım Trakya için; “huzur düzlüğü” tanımlaması yapılıyordu o kitapta ...
Bu gün yol boyunca çepeçevre izlediğim bu yerler, insana hu zur veren bir görünümdeydi. Ekim ayına karşın hava sıcaklığı oldukça iyi sayılırdı .Böyle olunca da yolculuk oyunca izleni len yerler daha da bir güzel görünüyordu sanki...
Bu günlerde içimde yürek ezen bir sürü yanıtsız sorular olduğu gi bi duruyor. Bu günü birlik seyahat belki iyi gelir diye düşünü yor dum. Bir süre için olsun, kendimi dinlemekten uzak tutmuş olurrum,hem büyüklerin dediği gibi:” Tebdili mekanda ferahlık vardır” Daha önceki E5 karayolu dedikleri İstanbul Edirne yolu u oldukça aşağılarda kalmışO yollardan 40 yıl gidiş / gelişlerim olmuştu. Silivri’den sonra İstanbul hududunu geçip Tekirdağ il sınırları içinde Çorlu’ya ve daha sonraları Kırklareli il sınırları içinde Lüleburgaz ve daha sonra da son durak Babaeski’ye ula şılmış olurdu.O eski güzergahı ve o günleri özlüyorum doğrusu. Eşim burada , yani Babaeski’de doğup büyümüş ve onunla bu rada evlenmiştik. o günlerden bu yana nerdeyse elli yıla yakın bir zaman geçmiş. Dile kolay ; yarım asır bir zaman.. İki saatlik güzel ve rahat bir yolculuktan sonra, Babaeski’ye bir sıla özle miyle gelmiş olduk. Gerçekten de burası benim ikinci memleke timdir; çünkü bu ilçeye 22 yaşım da gelmiştim ve hep burayla bağım oldum. Oysa bu zaman zarfında doğduğum memleketime ise ancak üç kez gidebilmişim..
Babaeski’de eşimin kardeşine konuk olduk. Eşim ve ablası bazı akrabalarını ziyarete gittiler. Daha sonra ben de onlara uğradım ve o eski günleri anıp sohbet ettik. Ne zamandır düşünüyordum eşimin eski evini, dışarıdan da olsa, bir kez daha görmek ve resmini çekmek istiyordum. Bu ev de eşimle tanışmıştım, bu ev de evlenmiştim ve bir süre bu evde yaşamıştım; bundan 48 yıl önce...
Buralarda bunca yıla karşın pek değişen bir şey yok ; her şey yer li yerinde duruyor; aslında değişen bizdik; o kuzguni siyah gemç lik saçlarımız, şimdi ak pak olmuş ve kar beyazlığıyla yaşlılığı ve hüznü çağrıştırıyor. Umutlar, özlemler ve gençlik şarkılarımızın nağmeleri ,bu evin eski mimarisinin sevimliliği içindeki odalarda, duvarların solmuş yüzeylerine yapışıp kaybolmuş sanki O tahta bacakları üstündeki balkon, , rutubet kokulu izbe ve yaz günleri soğusun diye karpuz saldığımız bahçe kuyusu , bizi görünce sanki onlarda bize üzgün üzgün baktılar.. Tabii ki öyle değildi, bizdik oralara hüzünle bakıp dolaşan, bizdik gençliğimi zin o sıcak elini tutamayan ve bizdik rengarenk yıldız çiçekleri ve asmanın dallarındaki üzüm salkımlarını arayıp bulamayan.. Bizdik kaybolan gençliğimizi ve yakınlarımızı eski adreslerde umutsuzca arayıp duran. Ama yoktular; hiç birisi yoktu bu evde.
Bu güzel evin sahibi, eşimin değerli babası Galiçya’da, Filistin’de ve Kurtuluş savaşında bulunmuş ve adı evlerinin bitişiğinde ki bir sokağa verilmiş olan, gazi İBRAHİM HAKKI SEVİNÇ, ve annemin adaşı anne Naile hanım, çok olmuştu bu dünyadan gideli..Buraya gelirken çoğu zaman olduğu gibi yine duygu yüklüydüm. Nasıl olmasın ki? Bir insanın yaşamındaki en önemli birkaç karar dan biri de evlenmeye karar verip bir yuva kurmaktır.Tabii ki, bir erkek için,bir başka önemli olgu da askerlik görevidir. İşte ben bu yerde her ikisini de yaşamış ve bu yerlerde gençliğimi bırakmıştım.
Bu ziyaretimizde o günlerimi yeni baştan düşünüp , yeni baştan ya şadım. 22 yaşındaydım ve gelecekten yana umutlarım ve hayalle rim vardı; inançlıydım, azimliydim ve mücadeleciydim. Başarmak istiyordum ,başaracağıma da inanıyordum.. İçimdeki o bitmez tükenmez istekle ayakta durup,tutunacak bir dal için adeta felekten randevum vardı. Çetin bir yaşam kavgası sonun da , yaşamın beni geleceğe doğru güvenle götüreceği o emin el lerini tutabilmiştim...
O günlerden bu güne, 48 yıl geçti. işim oldu,çalıştım, çok çalıştım, kır k yıl çalıştım. Sıcacık bir aile yuvam oldu ve de biri profesör eğitimli, başarılı iki oğlumuz oldu.Şimdi ise görevini huzur içinde tamamlanmış insanlar olarak yaşayıp , yaşlanıyoruz.. İşte 1959 yıllında ki maceralı vatan görevim, beni ülkemin doğu ucundaki Van şehrinden , ülkemin batı ucundaki bir
diğer şehri Kırklareli’ne göndermiş oluyordu Babaeski de iyi bir gün geçirdikten sonra İ,stanbul’a evimize dönerken, akşam saatlerinde yağmur yağmaya başlamıştı. O günümüz güzeldi; o yağmur da güzeldi, İstanbul çok daha güzel..
CEVDET TÜRKOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.