- 507 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Adıyaman Tuz Hanında Çay İçmek
Adıyaman’a her gelişimde Tuz Hanı’na uğrar, Adıyaman’ın yıllar öncesini yaşamış gibi olurum. Tuz Hanı çarşı içinde yer alıyor. Çevresinde hala o günleri yaşatan esnaf ve zanaatkarlar var. İlmek ilmek işliyorlar o günleri yaptıkları işlerde… Terziler, bazı köşkerler, attarlar(aktarlar), esnaf aşevlerinden bir ikisi işlevini sürdürüyor. Bu esnaflar o günlerdeki sadelik içinde işlerine dalıp gidiyorlar.
Bazıları güncel üretimlere yenik düşmüşler. İnatla babadan kalma mesleklerini sürdürenler de yok değil. Onları düş,gönülden kutlamak gerekir.
Ancak tenekeciler sokağı tümüyle yenik düşmüş zamana. Tümünün yerine yeni, günümüze uygun ürün satan dükkanlar açılmış. O günlerde açılıp kapanan tahta kepenkler, yerini çelik kepenklere bırakmış. O tahta kepenklerin ardına gizlenen renkler solmuş ve uçmuş, yitip gitmişler geçmişin karanlığında.
Gözler o ustaları arıyor. Gözler o ustaların ilmek ilmek dokuduğu, ürettiği el işlerini görmek istiyor. Ne var ki, tümü de gömülmüşler o kapkaranlık geçmişe…
Bize de salt düş kurmak, o günleri düşlerde yaşamak kalıyor.
Düş olarak yaşamak bile güzel.
Hala baba mesleğini sürdüren esnafların, karşıdan karşıya konuşmaları, şakalar yapmaları, onları tanıyanların gelip geçerken selam vermeleri geçmişin yansımasından başka bir şey değil.
Kimilerinin yüzlerinde yılların yorgunluğunun derin izleri var. Belleri bükülmüş iyice. Yıllar ve o yılların ağırlığı çökmüş omuzlarına… Dimdik durmaya çalışsalar da zaman yormuş onları… Diyeceğim o ki; zaman fena çökmüş omuzlarına ve de bellerini bükmüş zaman.
Bir de bellerini büken başka bir gerçek daha var. O da gençlerin ilgisizliği ve zanaatlarına bakış açıları…
Onları en çok da yıkan bu oluyor. Kendilerinden sonra zanaatlarının yok olacağını düşünmek bile istemiyorlar. Ne var ki işin en acısı da; gerçek bu.
Yani onlardan sonrası koskoca bir hüsran, koskoca bir boşluk…
Ne diyelim; onlardan sonrası koca bir yalan dünya…
İşte bunları düşünürken, bunlara dalıp gitmişken, Tuz Hanı’nda değil de, karşıdaki kahvede içtiğim kahve de, çay da pek acı geldi bana. İçim burkuldu. İçinde oturduğum, kahveden, çay içtiğim Tuz Hanı’na dışardan bakmak çok acı verdi bana. Dertlendim, kederlendim… Tuz Hanı özelliğini yitirmiş, özgün mimarisi yok edilmiş, hatta yapımı sırasında özgün yapı taşlarının, kamyonlarla Urfa’ya taşındığı söylenmişti. Bu sav doğruysa çok yazık, doğruysa çok üzücü bir durum.
Her neyse bir gerçek var ki, bundan böyle bizlerin Tuz Hanı’na giremediği ve o özgün yapısı içinde, halkla kaynaşan içtenliğiyle sarmaş-dolaş olup, ağız tadıyla kahve ve çay içemediğimiz gerçeğidir.
Bu bizleri çok üzüyor.
Adıyaman’ı çocukluğumuzda ve gençliğimizdeki gibi yaşayamadığımız gerçeği, bizim tarihi geçmişimizi yok ediyor.
Ben böyle düşünmekten kendimi alamıyorum. Ve de kahroluyorum.
Sizler ne dersiniz?
Mehmet Erbil
28 Kasım 2022 Pazartesi
www.mehmet-erbil.tr.gg
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.