- 360 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir zamanlar İnegöl'de...
Anneannem çok sevimli biriydi.Herkesin anneannesi çok sevimlidir ama galiba benimkisi herkesinkinden daha da sevimliydi...
Yıllarca yaptığı hayat mücadelesi ; kısa boylu, her zaman güler yüzlü o sevimli kadının omuzlarında büyük bir yük oluşturmuştu. Yine de her zaman dik durmayı başarmıştı.
Yıllarca İnegöl Gazipaşa İlkokulunda hizmetli olarak görev yapmış,oradan emekli olmuştu.
Annemin memuriyeti nedeniyle köyde görev yaptığından onun yanındaydı.
Dedem köy muhtarıyken Yunanlılar tarafından katledilmiş. Annem,anneannemin çalıştığı okulun müdürünün yardımıyla meslek sahibi olmuş,devlet memuru olarak köye atanmıştı.
Ben küçükken anneannem bana köyde süt bulmamanın zorluğundan şehrin pazarının olduğu bir gün beni de yanına alarak hayvan pazarından yeni doğum yapmış bir inek aldı.
O zamanlar köylerden şehirlere günde bir kere, köy sütçüsü köydeki sütleri toplar şehre mandıraya götürür öğleden sonra köye dönerdi. İşi olanlar köyden şehre köy sütçüsüyle gidip gelirlerdi. Sütçüyü kaçıranlar ise yayan gitmek zorundaydılar.
İşte Bizim aldığımız ineği sütçünün arabasının arkasına bağladık.Bizde arabada köye geldik.
Anneannem avludaki ahırda akşam üstü ineği sağarken ben ahırın kapısına oturur onun sağmasının bitmesini beklerdim. Sağma işlemi bittikten sonra ılıcacık sütü kovadan bir tasla alıp bana içirirdi. Bu uzun süre devam etti.
Şimdiki gibi her yerde elektrik yoktu. Şehir merkezinde vardı ama oda belirli saatlerde yanar belirli saatlerde sönerdi. Köylerde gaz lambaları kullanılırdı. Şimdiki gece lambaları içinde, o zaman gaz lambalarının çok ufağı olan idare lambaları vardı. Veya gaz lambaları kısılarak gece sabaha kadar yakılırdı. İkindiye doğru ise sopaya sarılmış bir bez parçasıyla lamba şişesindeki isler temizlenirdi. Hatta bazı evlerde lambaların şişelerine,yanmadığı zamanlarda konulmak üzere şişe ebadında yapılmış veya örülmüş yada dikilmiş bezler örtülürdü.
Benim okul çağına gelmem nedeniyle annem İnegöl, Orhaniye mahallesi Kelmehmet sokağından bir ev aldı.
Anneannemin bir zamanlar görev yaptığı eski Gazipaşa İlkokuluna gidiyordum.
Sokakta herkes bir birini tanır sever ve sayardı.
Yaşımın küçük olmasına rağmen o sokak ta ve çevresinde ki komşuluk ilişkilerini bu kadar sene geçtiği halde hala içim ısınarak anıyorum.
Komşular birbirlerine o kadar sıcaktılar ki…
Hiç unutmam,bir gün sokakta galiba yağmur duası yapılacaktı. Bizden daha büyük çocuklar bir sopaya geçirdikleri hırkayı sallayarak kapı kapı dolaşırlarken diğer bizler de arkalarındaydık. Her kapının önünde durarak mani attılar. Gidilen evlerden ya yağ,ya şeker ,yada un gibi şeyler toplandı. Sonunda toplanılan erzaklar bizim evin karşısındaki evin avlusunda komşu kadınlar tarafından pişirildi ve hep beraber yenildi.
İyi hatırlıyorum , bazı akşam üstüleri sokakta ki hanımlar işlerini alırlar şu anki Halilbey caddesinin doğu kısmındaki ormana giderlerdi. O zamanlar oraları sırf ormanlıktı.. Konu komşu dan koyunu kuzusu olanlar da oraya otlatmaya giderlerdi. Biz çocuklar da ağaçların arasında oynardık.
Çoğu zamanda sokaktaki hanımlar bir kapının önünde toplanırlar hem muhabbet ederler hemde işlerini yaparlardı.
Biz çocuklar ise her akşam üstü sokaktan belli saatlerde geçen simitçiyi,tereyağlı ve kaymaklıcıyı, macuncuyu, susamlı helvacıyı beklerdik.
Simitçiler sokak başından dönerken başının üstündeki henüz fırından çıkmış simitleri dizdiği simit tablasını bir eliyle tutarken diğer eliyle de tablayı koyacağı sehpayı koluna alarak sokağa girerler “haydiii gevrek gevrek akşam simidiii !” diye bağırırlardı. O mübarekler de çıtır çıtırdı...
Bir de güzel kokarlardı ki…
Tabii bütün çocuklar oraya…
Az sonra “Taze kaymaklı,tereyağlı!” diye bağıran başka bir satıcı geçerdi sokaktan. Birde macuncu… Tablasındaki çeşit çeşit renklerde sade,fıstıklı,fındıklı,limonlu macunlarını satardı. Kısa bir ağaç çubuğa kaşık sapına benzer bir metalle tablasından aldığı renk renk çeşitli macunları sarar verirdi. Bizde o macunları ağzımıza sokar, iki avucumuzun arasına aldığımız sopalarını iki tarafa döndürerek yerken o kadar hoşlanırdık ki…
Susamlı helvacıyı nasıl unuturum…
Sıcacık susamlı helvalar…
Evimizin bahçesindeki büyük duvarın arkasında romanlar otururdu. İkindiden sonra oldu mu taksimle başlayan fasıl sanat müziği ile devam ederdi. İşte benim Türk Sanat Müziğine hevesim ve sevgim o zamanlarda başladı. Evimizin bahçeye bakan kısmında önü açık sofamız vardı. Oraya oturur onları çıt çıkarmadan sonuna kadar dinlerdim.
Belkide yaşamımın en güzel günleri o sokakta o sevimli insanlar arasında geçti.
5 Ocak 1955 yağmurlu bir Pazar günü anneannem vefat etti.
Allah (cc) rahmet eylesin,nur içinde yatsın,mekanı cennet olsun...
Onu Orhaniye mahallesi mezarlığına gömdük.
Kısa bir süre sonrada orada bizimle kalacak biri olmadığı için evimizi de satarak İnegöl’den ayrıldık.
Bu gün hala o günleri,o sokağı andıkça içimi sıcak,sımsıcak bir duygu kaplıyor.
İnegöl’e gittiğimizde o sokağı mutlaka ziyaret etmeye çalışırım.
Yarım asır geçmesine rağmen eşimle o sokağı baştan başa geçerken; sanki çocukluğumda ki sevimli,cana yakın,güler yüzlü olarak hatırladığım tüm komşularımız gözlerimin önünde canlanır , hüzünlenirim.
Kamil ERBİL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.