- 280 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
KİRLİ ÇORAP
Halis Bey ile Sultan Hanım, mutlu bir halde yaşıyorlardı. Yaşlı çift çocuklarını büyütüp evlendirmişlerdi. Evlenen gençler, çoluk çocuk sahibi olmuşlardı. Halis Bey ile Sultan Hanım’ın boy boy torunları vardı. Hepsi de birbirinden tatlıydı.
Günler ayları, aylar da yılları kovalıyordu. Günler güzel geçiyordu. Ufak tefek problemler olsa hayat yaşamaya değerdi. Karı, koca ve çocuklar birbirlerine destek oluyorlardı. Yaşamlarındaki problemleri bir bir çözüyorlardı. Her şey yolunda gidiyordu.
Yaşam şekilleri olağan bir durum haline gelmişti. Halis Bey; beş vakit nazmını cemaatle kılmaya önem verirdi. O, öğleye kadar evde kalır, sonra güzelce abdestini alır ve ikindi namazını kılmak için camiye giderdi. Namazını huşu içinde kılardı. Namazdan sonra evin ihtiyaçlarını tedarik ederdi. Çarşıda, pazarda ve kahvede eşi dostu ziyaret ettikten sonra huzur içinde evine dönerdi. Sultan Hanım da namazlarını hiç aksatmadan kılardı. O, güzide bir ev hanımı olarak evin rutin işlerini yapardı…
Ailecek akşamları evde koyu bir çay sohbeti olurdu. Aralarında çok farklı sevgi alış verişi vardı. Aile fertleri birbirine nazik davranır ve hoşça vakit geçirirlerdi. Halis Bey, hanımını “Sultanım” diye severdi. O ise eşine “Halis Ağam” diye hürmet ederdi. Yine bir akşam çay sohbetinde Sultan Hanım:
“Halis Ağam!” dedi.
Halis Bey:
“Buyur Sultanım!”
Sultan Hanım:
“Ya sen öğleyin gidiyorsun ya!
Halis Bey:
“Eee!”
Sultan Hanım:
“Ben bir şekil oluyorum ağam. Bana öyle gülüp durma! İnan ki seni çok özlüyorum.” Dedi.
Halis Bey:
“Sultanım şaşırma!”
Sultan Hanım:
“Bize gülerler herif. Ne yapıyım? Gerçek bu.”
Halis Bey:
“Eeee ne yapalım?”
Sultan Hanım:
“Şu palton ile şapkan var ya! Sen gidince askıda dursun.”
Halis Bey:
“Şu palton ile şapkan var ya sen gidince askıda dursun da ne demek Sultanım? Tamam, nasıl istiyorsan öyle olsun Sultanım.” Dedi.
Ortada başka bir konu vardı. Halis Bey eve gelince ayağında ıslanan kirli çoraplarını çıkarır odadaki kaloriferin üzerine koyardı. Sultan Hanım da kalorifer üzerine konan kirli, ıslak çorapları alır ve yıkamak için kapının ardına atardı. Bunu yaparken kötü niyetli değildi. Onun tek endişesi kirli çorabın kokusunun odaya yayılmasıydı. Halis Bey çoraplarının kapı ardına atılmasına çok üzülür fakat canından çok sevdiği eşini kırmamak için de ona hiçbir şey demezdi.
Halis Bey ıslak çoraplarının konusunu oğluna açtı. Annesinin yaptıklarını oğluna tek tek anlattı ve sonunda dedi ki:
“Vasiyetim ve sır olsun oğlum! Eğer ben annenden önce ölürsem, şu ıslak, kirli çoraplarımı götür ve kaloriferin üzerine koy.” Dedi.
Oğlu;
“Tamam, baba inşallah vasiyetini yerine getireceğim.” Dedi.
Olacak bu ya! Zaman zuhur etti, Halis Bey eşinden önce vefat etti. Kocasının ölümüyle Sultan Hanım’ın dünyası yıkıldı. Canından çok sevdiği kocasının ani ölümüne çok çok üzüldü ve günlerce ağladı…
Sultan Hanım bir gün çocuğu ile otururken dedi ki:
“Oğlum! Baban ile birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi herkes bilir. Babanızın eşyalarını hayrına dağıtalım ancak şu paltosu ile şapkası kalsın, askıya asalım. Paltosu ve şapkası askıda sürekli asılı dursun.” Dedi.
Bunun üzerine oğlu:
“Yok, olmaz anne! Babamın vasiyeti var.” Dedi ve çantasından bir kirli çorap çıkardı.
Sultan Hanım:
“Bu ne?” Dedi.
Oğul:
“Anne! Bunlar babamın kirli çorapları. Babam: ‘Sultanım! Islak ve kirli çoraplarımı kalorifer üzerine koy dursun ve kurusun.’ Dediğinde sen babamın kirli çoraplarını kaloriferin üzerinden alıp kapının arka tarafına atardın.” Demesi üzerine Sultan Hanım, yılları geriye sardı. Bu durum karşısında bir kez daha yıkıldı, ağladı ve ağladı. O kirli çorapları saatlerce bağrına bastı, kokladı, kokladı ve kokladıkça kokladı...
30.12.2022
Yozgat