- 858 Okunma
- 5 Yorum
- 5 Beğeni
Hint Bülbülü
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yâren kafesin içinde, bir sağa bir sola hareket edip duruyor, güneş ışıklarıyla aydınlanan salonu sesiyle dolduruyordu. Sabah mahmurluğunu üzerinden atalı hayli zaman geçmiş, ev halkının da uyanması için her yolu deniyordu.
Kafes bugün genişlemişti, ve güneş daha sıcaktı.
Derken merdiven aralığından bir ses geldi, merdiven inip çıkarken dizinden çıt çıt sesi gelen Nazife, kimseyi uyandırmamak için ihtiyatla aşağı iniyor, ama dizi onu ele veriyordu.
Yâren sevindi; gelen Nazife olunca, bütün övgüler, sevgi sözcükleri ve iltifatlar sıra sıra dizilecek demekti. Gözlerini merdiven kapısına sabitledi, nefesini tuttu. Nazife’yi görür görmez başladı en güzel nağmelerine.
Hayırlı sabahlaaar! Benim Hint Bülbülüm, Yârenim...
Bir ânda salonu cıvıl cıvıl sesler doldurdu, kafes genişledikçe genişledi, kocaman bir konser salonuna dönüştü. Yâren, içindeki bütün mutlulukları anlattı, güzel şeyleri hatırlattı, nağmeleriyle Nazife’nin kulaklarına nasihatler gönderdi. Bu karşılaşma yeni demlenen çayın kokusu gibiydi. Hem her gün içilir ama yine de bıkılmaz ve her ân yolu gözlenirdi.
Fazla tek başınalık içini bunaltmış, bunu dağıtmak için konuşmaya başlamıştı. Sabahın erken saatlerinden beri kendi kendine söyleniyor, birilerini çağırıyordu sanki. Sesini bir alçaltıp bir yükseltiyordu, birisi uyandıysa gelip onunla konuşsun, sesinin âhengine katılsın istiyordu. İşte şimdi, o en sevdiği gelmişti. Çehresindeki çizgilerden mutlu bir sabaha uyandığını anlamış ve sesine huzur giydirmişti bu yüzden.
Nazife mutfakta çay demlerken, Yâren bu sefer diğerlerini uyandırmak için şakımaya başlamış, sesine en güzel tonları yüklemişti. Bugün en güzel resitalini sunmak istiyordu. öyle muhteşem öttü ki herkes yatağından huzurla kalkmıştı. Salona toplanan ev halkı, şaşkınlık içinde Yâren’i seyrediyordu. Nazife bu hayranlığına başkalarını da şahit tutmak isteyince hemen telefonuna sarıldı, kamerayı açıp canlı yayını başlattı ve Yâren’i çekmeye başladı.
Canlı yayında kalpler uçuşmaya başladı, “Ne şeker şey, of çok tatlı yaa!” gibi mesajlar yağdı. Birçok hesapta Yâren paylaşıldı. O kadar çok paylaşıldı ki, Yâren bir fenomen oldu. Günler geçtikçe mesajlar artıyor, “Bu kuşun cinsi ne biz de alalım evlerimizi şenlensin” diye sorular gelmeye başladı bu kez.
“Hint Bülbülü” diye cevapladı hepsini, her birine teşekkür cümleleri yetiştirdi, yorgun düştü.
Ama sonra ne olduysa, Yâren bir hafta sonra ötmeyi bıraktı, etrafına ürkek ürkek bakındı. Hadi kızım, devam etsene, dedi Efe. Nazife’ye dönüp, niçin ötmüyor abla, diye sordu. Nazife günlük videolar çektiği bir günde, telefonun kamerasını kapatıp masaya bıraktı. Başını kafese eğip kuşa yakından baktı, bilmiyorum ablacığım, dedi. Sesi korkudan titriyordu, Yâren gibi.
Abla kuş hastalandı sanki, baksana titriyor, dedi. Başından aşağa kaynar sular döküldü Nazife’nin, kuşu kamerayla rahatsız etmek de neydi şimdi. Pişman oldu. Neyse rahat bırakalım, dedi.
Aradan iki saat geçti, Efe’yle Nazife tekrar kafese yaklaştılar. Ya kuş büyümüş, ya da kafes küçülmüştü. Bir şeyin değişik göründüğünün farkındaydılar.
Yâren’i öttürmeye çalıştılar, pencere kenarına bıraktılar kafesi, olmadı. Kuş hiç tepki vermiyordu. Kafesinin bir köşesine sinmiş öylece duruyordu.
Bu Hint Bülbülleri tek başlarına kalınca böyle oluyormuş, dedi babası ikisini kafesin dibinde görünce. Çok yalnız kaldı Yâren. En iyisi ben bir tane daha alayım, dedi.
Nazife içinde bir suçluluk duygusunun büyüdüğünü, o büyüdükçe kalbinin daraldığını hissetti. Gizli olan cevherleri ortaya dökmek, her ne kadar değerlerini eksiltmiyorsa da, göz aşinalığı varlığına zarar veriyordu.
Nazar olmuştur, dedi annesi. Millette maşaallah demek yok, hayran olunan taşı bile çatlatıyorlar, diye söylendi.
Napsak, bir veterinere mi götürsek baba?
Bırakalım, yarın olsun bakarız diyerek kızının yüzündeki üzüntüyü sildi parmak uçlarıyla.
Kafes iyice daralmış, yalnızlık çoğalmıştı.
Kuş mu büyüdü, kafes mi daraldı, Efe her gün bu soruyu soruyordu. İçindeki oyuncakları çıkardılar bu yüzden, kuş içine sığsın diye.
Sonra daha büyük bir kafes getirdiler. Kuşta bir canlılık belirdi sanki, ancak çok geçmeden söndü, ölüm iyiliği gibi.
Ertesi gün, güneşin ılık ve canlı ışıkları, perde aralığından içeri süzüldü. İnce bir çizgi halinde kafesin parmaklıklarından içeri girdi, kuşun gölgesi büyüdü, öyle ki kafesi tamamen kapladı bu kez.
Zeynep Zuhal Kılınç
YORUMLAR
Zeynep Zuhal Kılınç
Her yeni güne, şakıyan kuşlar, bülbül ve kanaryalarla başlamanın huzuru paha biçilmez. Yaşama sevinciyle gün başlar. Enerji, heves, umut ve huzur dolu.
Yedi - on beş sene yaşarlar. Birlikte yaşadıkaları aileyle mutluluklarını her dem paylaşırlar. Kayıpları da bir o kadar acıdır. Yaşamın kaçınılmaz döngüsüyle yüz yüze gelirsiniz.
Ama çok değerli yumurtalarını ki en fazla iki adettir, almayı başarabildiyseniz, yüreğinize biraz olsun su serpilir, yeni umutlar yeşerir.
Tebrikler duygulu yazınıza.
Sevgiler, seçkin dilekler.
Zeynep Zuhal Kılınç
Kıymetli yorumunuz için teşekkür ederim.
Günü güzel kılan güzel yürek sesinizi tebrik ederim sevgili yazarım sevgili gönül dostum.
Akabinde yeni yılınızı kutlarım.
İçten selam sevgimle