- 457 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Aşkın Eşiğinde Atarken Kalbim
“Basma, bu eşikte benim kalbim var.” Tanpınar’ın dilinde vücut bulan bu mısra bilmem kaç asır evvel Yunus’un kalbinde mayalanmış olmalı. Taptuk’un kapısına varan Yunus eşiğe başını koyup yatarken duymak istediği tek cümle “Bizim Yunus mu?” nidasını işitebilmekti belki de kim bilir.
“Olup, olmamanın eşiklerinde.” sürüklenen Tanpınar’ın gönlü hangi duyuşun kıyısında dinginliğe erişmiş hangi imbatın serinliğinde derin bir oh çekmiştir.
Habbeyi kubbe yapan asrın aymazlığında kimi çukurun derekelerinde cehli mürekkep kuyusuna yuvarlanırken kendini alayı iliyyine çıkan bir melek gibi telakki ederek derecesini pek yüce bir yerde görebilir. Bu şaşırmışlığı Necip Fazıl şiirinde resmederken “aşksız yobaz” ifadesiyle şekilciliğin insanı sürüklediği kolaycılıkla soslanan nobranlığı yerden yere vurur.Hiçbir zaman doğru kapıyı usule ve edebe uygun hal diliyle aşma çabasına girmez bu tipi tip.Şeklin farklı bir kölesi,gösterme ve görünme hastalığının farklı bir müptezelidir böylesi. Merkezde olma ihtirası yüzünden her türlü kulluğa razıdır böylesi.Kendi nefsini an be an sena eden kem talih böyle bir lümpenin hangi olmanın kıyısına gelebilmiştir, dersiniz.
Kıymetli bir büyüğümün ifadesiyle karnında tost kafasında testle meşgul olan ellerinin arasında daracık bir ekrana sıkışmış bir neslin yükselmesi nasıl,ne mümkün!Bir sonraki paragrafı okumasanızda olur.Neme lazım konforunuz bozulur!
Bu neslin nereden face(feyz) aldığı, kimin kulağına twit(cik)lediği, beyninin hangi neronları arasında snaps(çet)lenirken ins teg gram akılla hareket edip etmediğini hangi link(ten)edineceğiz. Hangi url(dur hele hocam ne diyorsun)den bulacağız. CM’nin dediği gibi çocukları u(YouTube)yutup keyfimize bakma konforu varken bize ne kime ne? Bakıcı PC(pi-si) oyalarken gameover( oyun bitti) diyecek sonra suçu birbirimize cover(atıp tutarken) bu kaybolan neslin üstüne birde cuvara mı tüttüreceğiz whatsup durumlarında.Bundan sonraki paragrafları da kalanlarla devam edelim. Bakalım bizi hangi sınırlara taşıyacak bu yazı.
Haz ve hız çağının esiri talihsiz bir zaman diliminde insanın yoksunluğun çölllerinde sahipsiz bir başına kaldığı bir dönem. Hassas kalplerin an be an yaşadığı bu cehennemde, bizi ayağa kaldıracak Yesevi’nin bulduğu bengisu kaynağının sevi ırmağına dönüşen çağlayan çağlayan ferahlığına bizi hangi temayülümüz ulaştıracaktır. Belki asıl aradığımız bu doyumsuz kaynağın peşine düşmeliyiz.Yoksa aşksız ham softa olmak yahut şekle tapan şekilsizlerden olmak an meselesi.
Beşikten mezara kadar sürecek bu bilme arzusu hangi eşikten hangi nazara denk gelirsek hangi yakan gözlerle rezonans olursak mümkün olur. Kafası gönlüyle hoş olanın safâsı bir ömür değil sonsuz bir hayat süreceğine eminsek Mustafa Kara hocamızın ifadesiyle arayışımız sürmeli acele etmeden belki bir ömür sürecek bir Yesevi ruhla hem olacak anı kollamalıyız.
“Ya sevmeyi bilmedik yıllarca ya sevince geç kaldık “diyen Kara’nın bu geç kalmışlığı en son istediğimiz olsun diyerek en güzel nasiplerle buluşmak dileğiyle bir niyaz bırakmak ister gönlüm bu satırlara…
“Büyük sükutların fırtınası var” elbette kalbimizde Tanpınar’ın bu ifadesinden hareketle Şeyh Galip’in mumdan gemilerle ateş denizinde ilerleyen hüsnü aşkına hayran olmadan yanmadan yakma çabasına girmek ne beyhude bir çaba…
Biz insanız sevgiye ve iyiliğe açız. Belki bu yüzden samimi bir iyilik gördüğümüzde yürek yangınımıza yetişiverir gözyaşlarımız.Aklınıza size veya bir başkasına yapılan bir iyilik geldiğinde içleniyor ağlıyor belki dolu dolu oluyorsa gözleriniz,emin olun en doğru eşikte atıyor kalbiniz…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.