Öyle sitemler vardır ki, bir medihtir ve öyle medihler vardır ki, bir kötülemedir. la rochefaucauld
Kıpkırmızı
Kıpkırmızı
VİP ÜYE

Kayboluş

Yorum

Kayboluş

3

Yorum

4

Beğeni

0,0

Puan

819

Okunma

Okuduğunuz yazı 28.12.2022 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Kayboluş

Kayboluş

En güzel ses; sessizlik…

Kendi derinime batmaktan bir yere çıkamadım, çıksam da varamadım bir yere. Dünyaya böyle geldim, batık bir gemiden düşer gibi, düşsem de toparlamadım, öyle istedim, durmayı, sakinliği, kaybolmanın içindeki yokluğu sevdim. Bulunduğum yerde sürekli kötücül, korkutmayı amaç edinmiş, çürümüş ruhların, bozuk namlularındaki sözler isabet ediyordu içime. Bulunmamalı, bilinmemeliydim. Vurulsam, kaçacak yerim de yoktu, düşerdim, kaçmaya gücü olmayanların bir yerde ne olursa olsun, gidememesi, takılı kalması gibi. İstemediğim zamanda doğmanın, hazır olmamanın huzursuzluğuydu bu. İçini ev bilip, kimseye gidememek, bir yere varamamak, anlayamadığım şeyleri çözmeye de uğraşmak işime gelmezdi, uğraşamadım aklınızdaki düğümlerle, yapamadım yanınızda olmayı, beceremedim kimseye yük olup, nefes almayı. Bir kişiyi daha kaldıramazdı yüreğim, kendime kadar yer vardı. Artık çok geç bunca eskiyken, yeniden başlamak için. Yeni diye bir şey yok, ismimle tezat,

Hoşça kal’ı sığdıramadım hiçbir yere, o hoş kelimesi kaldı içimde, hoş olan bir şey yokken, niye hoşluktan bahsedecektim ki?

Söz sevinçleri, sızıları paylaşabildiğimiz bir şey değildi artık, hiçbirinin sözü bir diğerine benzemiyor, benzese çünkü biraz anlaşılırdı bunca laf. Söz; uçurumun kenarında son gücünle tutunduğun, gecenin bir yarısı sana en yabancı kâbusların arasındayken, içinde birikenler, derinindeki en yüce saydığın performansınla dile getirebileceğini bildiğin ama artık hiç bir harfi harcamaya değer görmediğin yerlerde biriktirdiğindi.

Bunca yıl sonra olanlar gerçekten olmuş muydu, bana mı öyle geliyordu? Öyle ya kimsede olanların olduğuna dair bir etki, bir işaret yoktu. Çok sonraları o zamanları uzak ve soğuk bir rüya, bir izlenim gibi hissediyorum. Kendime bile uzak, ayrı beklenilen olmayan bir sonradan çıkma bir eklem gibi. Artık her şey silik ve önemsiz olacak kadar uzaklaşmışken, kaç gözü vardı insanın, gördüğünü göremiyor, gördüğünü bilemiyor, bildiğini anlayamıyordu. Kaç gözle daha bakması gerekiyordu, görebilmek için… Onlara benzemiyor ama anlıyordun, her zamanki uzaklıkların doldurduğunu zannettiğin boşlukların, neden olduğu hep aynı ağrılar. Değişmenin cezası gibiydi değişememek, değişmeyecekti.

Hayatın manası ancak kendime kadar, kimse anlam arayıp, bulamaz bende. Eskiden anlamalarına ihtiyacım olduğunu zannettiğim şeyleri, şimdi hiç bilmemelerini tercih ediyorum. Hayatla uzlaşırdım belki, içindekiler olmasa. Denize hazırlıksız yakalanıp, düştüğüm o gece yarısı, beni boş verip, içimi de beraberinde dibe çökertip aynı zamanda suyun kaldırma kuvvetini bir kenara bırakıp, beni kaldırmayan denizi olmayan suya da aşk olsun.

Zamanın içinde olmaması gereken anlar vardır, geç kalmalar gibi, o anın aslında orada olmaması gerekiyor da tesadüfen oradaymış gibi, bulunduğu zamana ait olmayan ve olamayacak anlar. İşte ben de dünyanın içinde, o olmayacak an gibi duruyorum. Kimyamız yarı tereddüt, ikilem diğer yarımız da hezeyanlardan oluşuyor. Bir bilinmeyen, belirsiz de çok az bir kısmımız var, onu biz bile bilmiyoruz, bir şey olduğunda, önemini hissettiğimizde ya da farkında olmadan bir olaya hazırlıksız yakalandığımızda ortaya çıkan, bizim bile tanımadığımız o yan, tanıyamayacağımız… Heyecan bizi boş vereli çok oldu, on yıl mı, on gün mü? Dün gece o rüyada mı terk etti bilmiyorum. Kendimi yine kendimle avutuyorum, kimsenin kandırmasına gerek duymadan. Gidemeyeceğim bir yerdeyim, çıkıp, gitsem geri gelemeyeceğimi biliyorum.

Nefret ya da kin barınamıyor içimde, hiç. Başkalarının sebep olduğu durumlar karşısında bile bir miktar haklı bir nefret barındırmam gerekirdi belki, bundan sonrakiler için kendimi korumak adına. Ama hiç yapamadım, yapmadım. Belki üşendim, belki öyle güçlü duygularım olmadı hiç. Şerefsizlere, söz verip tutmayanlara, duygularımı sömürenlere karşı tavrım; onları oldukları yere havale etmek, öyle de yaptım. Sessizliğe aldım kendimi, sessizce geçtim dünyanın sokaklarından, böyle rahatladım, belki üşendim, belki hissimi körelttim ama bence en huzurlusu, kendim için en doğrusu buydu.

İçsiz bir zamanın içinden geçip, gidiyoruz. Anlamak isteyen, uzaktan da anlardı, anlatmadan da. Her şey sona ermek üzere olduğunda, hiçbir şey yapma gereği duymuyorsun. Hep kitaplardaki yazarların hayatı, filmlerdeki romanlar ilgini çekti ama artık her şeye birden, aynı derecede uzaksın. Perec’in Kayboluş’u anlattığı o boşluğu özlüyorsun çünkü o kayıp tam sana göre, senin sonsuz kere yukarı yuvarlanmalarındaki boşluğuna ancak böyle bir yer bulunur, böyle bir son olurdu. Bir sigara olsa, hep dışarıdan herhangi bir eşya da ya da maddeyle kocaman şeyler o ufacık nesnelerle düzelecek gibi geliyor. Hiçbir şey yapamadığın zamanlarda bolca saçmalıyor ve buna zaaf gibi tutunuyorsun. Bir şey yapmaktan, neden olmaktan, senden sebep herhangi bir şeyin yeri olması, yer değiştirmesi, değişime uğraması ya da var olması seni korkutuyor. Hiçbir şeye sebep olmak istemiyor, kendi sebebinden feragat edip, kurtulmak istiyorsun. Hayata hâlâ neyle, hangi bağla tutulduğunu bilmiyorsun, bulamıyorsun da. Sevdiğin şeylerden dolayı olamaz ki onları bile yeterince sevemediğine inanıyorsun. Bu nedeni, bağı da bulmuyorsun çünkü bulsan o bağı da ortasından kesip, yok edersin. Herhangi bir sebep, çıkıp, yapışsın, tutunsun, nedenin olsun o bağla istemiyorsun. Atlamak istediğin tuzaklara kendi ayağınla gidiyorsun, kaymak, kaybolmak arası bir şey oluyor o zamanlarda ama tamamen yok olamıyorsun, diğer her şey gibi, her şey gibi bir yerin var, istemesen de, anlamasan da, tutunmak istemesen de, tuzakları özleyip, uzaklara meylin olsa da…

Bunca denizde olup da bunca acılı, derin ve kederli aynı zamanda da anlamlı bu kadar şeyi nasıl yazıyorsun bilmiyorum. Gözlerimi gözüne açtım, her yer sınırsız denizdi, yokluk gibi, hiçlik gibi. Boğulmak istedim, ben zaten hep eskiden beri, kimseye sormadan yok olmak isterdim. Dünyalarca uzaklık var şimdi aramızda, köklü, ölü ve sisli. Birkaç hayat, biraz gerçeklik ve çokça soğukluk girdi araya, iliklerine kadar hissettiren. Zaman sanki bizi koparıp, başka yerlere yapıştırdı, hayat kendine yer ettirmek istedi içimizde, iç yoktu, kendi suyunun bile dışında kalıyorsan, nasıl inanabilirdik bir iç olduğuna, iç olsa bile tüketen bir şeydi, bitiren. Hiçbir şeyin içi yoktu, olsa olsa sadece bir kalp çarpıntısı oluyordu, yaşamaya dair. İç olsa gidebilir, saklanabilirdim, benim içim beni dışarı atmıştı, kendimin bile bulmayacağı bir iç olsa inanırdım içlere. Giderdim o zaman içe, gidebilirdim.

Düşünerek farkına vardığım şeyleri, susarak unutmayı yeğliyorum. Hissedebildiğim tek ve yoğun duygu; bıkkınlık. Yorgunluk da değil, onu bile uyuşturmasını becerebiliyorum ama bıkkınlığımın hiçbir çaresi yok çünkü her şeyden her an bıkabilirim. İsteyebileceğim hiçbir şey yoktu, akıp, giden zamandan başka. Terkedilmiş rüzgâr diye bahsedilen o rüzgârın kimseye ihtiyacı yoktu, kendini kutluyor her fırsatta, dalgalar da eşlik ediyordu. Güçlendikçe bir şeyleri savuruyor, bir şeyler ona katılıyor, bazı şeyler ona kendini bırakıyordu, o da elinden geldiğince savuruyordu, onun buradaki hükümranlığıydı sorgusuz.

Nevin Akbulut
Yirmi Sekiz Aralık İki Bin Yirmi İki 11:00

Yazımı güne değer gören, Değerli Seçki Kuruluna sonsuz teşekkürlerimle,
Yılın son ve içli yazısıydı.

Paylaş:
4 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Kayboluş Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kayboluş yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kayboluş yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy, @gulum-camlisoy
29.12.2022 15:37:04
Her bir yazınız eşsiz güzellikte bu bağlamda sizi kutlarım ve sizi okumak adına çok mutluyum.

Selam sevgimle sevgili yazar arkadaşım
guleseryorulmaz
guleseryorulmaz, @guleseryorulmaz
29.12.2022 15:08:25
Tebrikler güzel bir yazı okudum
Düşündürücü, gerçekten kesitler vardı
KUTLARIM.
İbrahim Kurt
İbrahim Kurt, @ibrahimkurt
29.12.2022 13:12:49
Böyle konulu ve güzel çalışmaları beğeniyle okuyorum kutlarım harika bir çalışma
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL