- 201 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TEMBELLİĞE TEŞVİK
Çalışmayı, çalışkanlığı dinimiz teşvik eder. Dini görevlerini yaptıktan sonra helal işlerde çalışmayı ibadet sayıyor. Emeğinin karşılığını kat, kat, bereketlendiriyor. Ne kadar emek o kadar bereket. Şimdilerde çalışmak değil, tembellik, boş, boş gezmek haramlarla eğlenmek, zevklenmek teşvik ediliyor.
Nerelerde derseniz hemen, hemen her yerde ve her ortam da! Dizilerde, filmlerde, sanal ortamlarda, sohbetlerde, bilerek veya bilmeyerek tembelliğe teşvik çok! Çalışsan bile kendini fazla yormayacaksın, az çalışıp çok kazanmanın peşinde olacaksın. Uyanık olacaksın, nerede çok para son orda olacaksın, helal, haram demeyeceksin. Helal, haram bunlar eskilerde kaldı. Gibi basit, ucuz iblisi sevindiren sözler. Helal, haram fark etmez dedin mi. İblisin fısıltıları başlar. Fark etmez diyenlerin aklına öyle hain şeyler getirir ki, kendisi bile, anlayamaz. Kafasının birden çalışmaya başladığını zan eder. Hatta sözde arkadaşları, dost sandıkları bile onu över, gaza getirmek için” Vay be sen ne zeki biriymişsin. Şeytana bile papucunu ters girdirirsin derler.” Birde yemin ederler. Teşvik bol say, say bitmez. Ancak helal çalışıp helal kazanmak isteyenlerle dalga geçenler çok olur. Üç kuruş için çalış, çalış eşek gibi nereye kadar, bu paraya ben kılımı bile kıpırdatmam. Resmen keriz derler mi derler. Ama hiç düşünmezler. Bu memleketin işleri keriz dediklerinin, çalışmaları, duaları, emekleri, sabırları sayesinde yürür. Caddelerde, sokaklarda gezerken gördüklerimiz bunu her zaman kanıtlıyor. Bakıyorsun adam çok az maaşla çalışıyor. Mutlu, huzurlu, çocukları, dershanelere giden öğrencilerden çok daha başarılı, taktir, teşekkür alıyor. Kariyerlerin en iyilerini yapıyorlar. Örnekler çok istemediğimiz kadar. Demek ki sadece madde değil, , insanı insan yapan. Manevi helal kazanç çok daha önemli! Eski ana-babalar çocuklarına ne iş yaparsınız yapın, helalinden yapın. Hak yoldan ayrılmayın. Haram insanları, iblisin oyuncağı yapar. Haramlar kolay kazanıldığı için bağımlılık yapar. Kolay kazanılan kolay harcanır. Senide harcar haberin bile olmaz. Cehenneme gönderir seni, iblisi sevindirir. Yüce Yaradanını üzersin. Az maaşla çalışanlara, fakirlere yönelik saygısızlıklar giderek, artıyor.. Çevreyi kirletiyor hem de, “biz kirletmesek, siz nasıl iş bulursunuz, yetmez birde bize dua edin diyenler bile çıkar. Defalarca görgü şahidi olmuşluğumuz var. Bir temizlikçi sokağı temizliyor, tam karşıdan bir genç geliyor. Elindeki kağıdı buruşturup yere atı veriyor. Hiç sıkılmak yok, utanmak yok. Tabii olarak bizden okkalı bir edebe davet aldı. Davetin kimden ne zaman geleceği belli olmaz. Şimdilerde bizi gördümü çöpü atması gereken yeri hatırlıyor. İnşa Allah akıllanmıştır. Temizlik imandan. Hele yerlere tükürenlere kıl oluyoruz. Wc leri pis kullananlarımız, evde ne bulursa silkeleme meraklılarımız çok. Hem de sorsanız okumuş, Avrupa görmüşlerimiz az değil. Gavuristanda caydırıcı cezalar var, korkuyorlar, kurallara uyuyorlar. Türkiye ye geldiler mi hayvani duyguları kabarıyor. Bütün kurallar unutuluyor. Hani temizlik medeniyetti, hani temizlik sağlıktı. Hep lafta medeniyet, icraatte cehalet. Sözümüz özümüz olsa, herkesler huzurlu, temiz olsa olmuyor. Hayat inişler, çıkışlar.
Cahiller, alimler, bir arada yaşamak zorunda ve sınavındayız.. Biz çirkinliği değil, güzelliği, tembelliği değil çalışkanlığı teşvik edelim. Kimi yapar kimi bozar. Kimi sevapları, kimi günahları kazanır.. Güzellikleri seven ve koruyanların günleri bereketli ve daim olsun inşa Allah.
Erbakan Hoca ve Komutanlar
1996’da Başbakan Erbakan, Başbakanlık konutunda Yüksek Askeri Şura komutanlarına yemek verir.
Yemekte Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Deniz Kuvvet Komutanı Güven Erkaya da vardır.
Erbakan Hoca yemekte misafirlerine içecek olarak portakal suyu ikram ediyor.
Servis yapılırken Deniz Kuvvet Komutanı Güven Erkaya "ben rakı isterim" diyor.
Garson, "Alkollü içki yok efendim" diyor.
Güven Erkaya ısrar edince garson gazete kâğıdıyla örterek bir kadeh rakı getiriyor.
Güven Erkaya kadehin etrafındaki gazete kağıdını açıp garsona diyor ki "Rakıya devam edeceğim, sen rakı şişesini servis masasına koy, kadehim boşaldıkça doldurursun’’
Yemeğe geçilmeden evvel medya mensuplarını içeri alınır.
Güven Erkaya, medya iyice görsün diye rakı şişesinin etrafındaki bardakları çeker.
Yarın haberlerde laikliğin korunduğunu yazarlar. Herkes rakıyı konuşur.
Bu arada Erbakan’ın tabanındaki imajı da sarsılır.
Bu arada Erbakan Hoca’dan terler boşalmaktadır.
Medya mensupları çıkınca İsmail Hakkı Karadayı da "şarap" istiyor. Rakı ve şarabı Erbakan Hoca’ya göstere göstere içiyorlar.
Düşünün, Başbakan yemek veriyor ve o yemekte “portakal suyu” ikram ediliyor.
Ama beyler laikler ya, illa içki içecekler.
Dikkat edin, Erbakan “ev sahibidir", komutanlar ise birer “misafir
Malum, misafirler, umduklarını değil, bulduklarını yer içerler.
Ama komutanlar, “rakı” sipariş ediyor, “şarap” sipariş ediyor ve medyaya göstere göstere içiyorlar.
Sonradan öğrendiğimiz şu ki; o gece eve dönünce, Genelkurmay Başkanı Karadayı, Güven Erkaya’yı telefonla aramış ve şöyle demiş:
“Aferin Güven. Rakı istemekle çok iyi ettin. Ben de şarap isteyip, içtim!”
Onlara göre ağır milli sanayinin kurulmasının, kendi silah ve arabamızın üretilmesinin hiç önemi yoktu.
Yeter ki laik düzeni temsil eden "rakılı masalar" hep var olsun ve korunsundu...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.