- 374 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Palmiye ağacından öğrendiklerim
Eylül İzmir
Gözlerimi kapattığım o anlar beni nedense o eve götürüyor. Artık o evde oturmadığımı beynim bir türlü algılamadı. O ev artık bizim değil. Ama yinede benimmiş gibi geliyor. Hâlâ balkonunda siyah masam, sıvası çatlamış duvarında masayı andıran demir çıkıntıya yuva yapan fırsatçı güvercinler. Odam öylece duruyor hayalimde. Eskimiş perdeler, taş duvarlar, kocaman camlarından görünen Göksu parkı,Ankara... Saatlerce beynim uyanık, gözlerim kapalı bir halde evimi özlüyorum. Her gece o evde geziyor, yeni sahiplerini rahatsız ediyorum.
İçine düştüğüm psikolojik tramva, beni geçmişimle yeniden yüzleşmeye zorlamıştı. İçimdeki kayboluş, yeniden varoluş tam da bu noktadan sonra, İzmirin kalabalık caddelerinde yalnızlığın esirmesiyle başladı.
Ankaranın caddelerinde daha önce hiç görmediğim bir kuş sürüsü, arka bahçeden görünen, budanmamış bir palmiye ağacına konuyor, daha sonra tek tek dağılıyordu. Daha önce kuşların istilası filmini andıran hâtta tam da aynı gürültü ve korkunçluğuyla bir kaç kez aynı şeyi yapmışlardı..bütün bu olanlar, görsel şovları içimde bir şeylerin yerini oynatmış, içimdeki organları alt üst etmişti. Palmiye ağacı diğer palmiyelerden çok farklıydı. Budanmamış, el değmemiş olması onu farklı kılıyor, kuşların belkide görünmeyen küçücük böceklerin, sineklerin yuvası, kamp alanı oluyordu. Göçmen kuşları kıskanmıştım. Acaba içlerinde benim gibi, kaybolmuş, sürüye ait hissetmeyen başka bir yerden gelip aralarına sızmış yalnız bir kuş var mıydı? Yoksa palmiye gibi haline bırakılmış, el değmemiş, Kurumuş dalları yere saçılan geçmişini anılarını üstünde taşıyan ağaç mıydım gerçekten. Budanıp yol kenarlarına süs diye dikilmeyi ister miydi? Yoksa mutlu muydu yerinden? Her gün milyonlarca kuş, bazen sığınmak bazen beslenmek için konuyordu dallarına. Gövdesinden yeşil dallarına kadar sararmış Kurumuş gövdesini taşımak zor olsa gerekti. Kuruyan yanı kesilip atılsa boylu poslu olacak daha da serpilecek , sarı çürümüş dalları yeşile dönecekti. Palmiyeyle aramda bir bağ oluşuyor, kendimle özdeşleştiriyordum.
Ankara’daki evimin aksine doğallığına bırakılmış Karşıyakanın yemyeşil sokağında, arka bahçeye bakan iki odalı dönüşüme uğramış (yeni yapılmış) bir eve taşınmıştım. Bahçeyi sevmiştim. Küçük sade şirin bir evdi. Her mevsim meyvesi dallarından eksik olmayan mandalina, limon ağaçları, görmüş geçirmiş yaşlı palmiyeyi de. Kesilip yerine süs bitkileri dikilmemişti. Hiç bir karınca ecelinden önce ölmemiş, hiç bir böcek sokakta kalmamış yurdunu evini katbetmemişti. Kediler bile sağlıklı, tombul, halinden memnundu. Yağmurda ıslanıp ağlayan bir kedi görmedim, nede cılız bir köpeğin sefaleteni.
Evi boşaltmamı söylediklerinde, Kepçenin değdiği toprakta, ordan oraya kaçan solucanlar gibi şaşırmıştım ne yapacağımı.
Ankara’daki evim lükstü. Herşey’ hâtta bahçesinde Köpeklerin gezmesi bile yasaktı. Güvenliğe uğramadan izin almadan hiç kimse giremezdi siteden içeriye. Gürültü yapmak, yüksek sesle müzik dinlemek, eve asansörle eşya taşımak, belli bir sattten sonra matkap gibi işlerle uğraşmak yasaktı. Zevkli bahçesi, asker gibi tek sıra dikilmiş gülleri, 12.ci kattan küçücük görülen Işıklı havuzu, her gün balkonumda kendi evleriymiş gibi hareket eden, pisliğini boklarını bana temizleten arsız güvercinleri. Sanki beni o evden kovmak istercesine inatla balkonuma ayrı bir planla gelip yerleşmeye çalışan bunu çoğu zaman başaran güvercinleri hiç özlemediğimi fark ediyordum. Sonraları özlediğim her şey içimdeki bataklığına gömülüp kaybolup gitmeye başladı. Bendeki dönüşüm kaçınılmaz bir hâl alıyor karşı koyamıyordum.
İzmir...
Palmiye 7 yıl boyunca beni beklemişti. Ankara da ki evimde 7 yıl oturmuştum. Bir palmiye için 7 yıl çok göz açıp geçinceye kadar kısa bir dilim benim içinse çok uzun bir zamandı. Sadece insanlara ayrılmamış bir dünyayı, bir ağacı, bir kuşu, bir kediyi hissedebiliyordum. Hatta bir sineği, iğrenç diye tabir edilen bir böceği.
Depresyona giren insanların kendilerini dünyadan soyutlayıp doğanın özgürlüğüne bırakmaları bu yüzdendi belki. Hiç bir kuş kalbinizi kırmazdı,
hiç bir köpek nankörlük etmez, hiç bir kedi evini unutmaz, ne kadar uzağa giderseni gitsin yönünü bulur çıkar gelirdi.
Devam edecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.