- 367 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
-PILE PILE PILE SESLERİ ARASINDAN YÜKSELEN BİR EFSANE OLMAK-(1)
Bin dokuz yüz yetmiş dünya kupası, bir müsabaka yayını radyoda, öğle uykusundayım yandaki odada, baktım cazır cuzur sesler radyodan, sordum bizimkilere, bu ses nedir yaa! Dediler Pele’dir. Halla halla hallah demişim, kim bu adam yahu!
Kuşkusuz mizansendir de, gerçekliği yok değildir. Hani sıkça denir ya, yetişemedim Pele’ye. Yetişsen ne olacak kardeşim! O devirde televizyon yok bir şey yok. Ülkemiz özelinde alırsak, televizyondan ilk dünya kupası canlı yayını yetmiş dört finali. Hani şu meşhur Cruyff, Beckenbauer…
Altmışlı yıllarda Pele’yi, Di Stefano’yu, Eusebio’yu radyodan dinlemek, gazetelerden okumak ancak mümkün. Yetmiş finalini de, rahmetli Halit Kıvanç misali Meksika’da değilseniz eğer, radyodan ancak dinleyeceksiniz, ve cazırtılı cuzurtulu makamda muhtemel.
Halit Kıvanç dedim ya, en sağlam Pele hatıratını ondan aldık yıllarca. Ülkemizin belli başlı spor hafızalarından olmasının ötesinde birebir tanıklıkları hayli hacimlidir. Bin dokuz yüz elli sekiz İsveç’te Pele ile henüz on yedi yaşında olmasıyla birlikte yedekken röportaj yapar söz gelimi. Bu görüşmeyi gerçekleştirmesi sonraları hatırı sayılır fayda sağlayacaktır kendisine. Mesela Meksika’da, şöhretinin doruğunda bir Pele var artık. Bizdeki meşhur deyişle, burnundan kıl aldırmayan, yanına yaklaşılmaz bir adam. Kimseye röportaj vermiyor üstat. Sevgili Kıvanç, yanında bulunan vaktiyle birlikte çekildikleri fotoğrafı yollar. Az sonra salona gelen Pele, hey amigo hoş geldin diyecektir.
Pekâlâ, sonraları bu anının nakledildiği Pele’nin, bu asıl isminin ötesinde galat-ı meşhur lakabı diyelim, nereden gelmekte? Yine sevgili Kıvanç’ın anlatımına göre çocukluğunda top bulamadığı zamanlar konserve kutularına vurduğunda çıkan pıle pıle pıle sesler yaşadığı yöredeki çocukların dilinde Pele’ye dönüşecektir kısa sürede.
Evet “Gerçek adı Edson Arantes do Nascimento olan Pelé, 23 Ekim 1940’ta Portekizce çevirisi “üç kalp” anlamına gelen Três Corações şehrinde doğmuştur. Halit Kıvanç, bir röportajında Brezilyalı spikerle arasında geçen konuşmadan bahsetmiş ve neden “Pelé” olduğuyla ilgili “Bizde plajda, kaldırımlarda top oynarlar. Top bulamadıkları zaman boşalmış konserve, meşrubat kutularıyla oynarlar. Bu çocuk da meşrubat kutularına bir vuruyor ‘pıle pıle pıle pıle’ diye ses çıkarıyor. Buna Pelé ismini koymuşlar.” sözlerini anlatır.”
Öyle ki, elli sekizin ve tüm kupaların en genç yıldızının bugünlere kadar akıp gelen, coşkun bir nehir misali çağıldayan bir öyküsü vardır artık. Tüm zamanların en büyük isimlerinden olduğu muhakkak. Birincisi olup olmadığı dahi tartışılsa da, öyle görünüyor ki vefatında en azından resmiyette gelmiş geçmiş en büyük oyuncu olarak defnedilecek. Siz bakmayın, her devrin futbol yapısı, anlayışı farklı ya da eski devirlerde doğru düzgün defans yok bir şey yok, futbolun henüz gelişmediği ilkel zamanlardı türü söylemlere. İnsanoğlunun binlerce yıldan beri hiç değişmeyen bir yanı, yaşayanlarla ve ölülerle farklı bir bağ kurulmasıdır. Hatırlasanıza Maradona’yı sağlığında eleştiren hatta negatife alan insan evladı, vefatında onunla artık göklerde top oynayacağız demeye başladılar dünya yuvarlağında. Meşin yuvarlakla, bu dünya yuvarlağının benzeşimi ne kadar da dikkat çekici, değil mi?
Yanlış anlaşılmasın saf bir Pele sempatisi değil söylediğim. Bilakis üstadın kendisine dönük kimi çıkışlarını, temcit pilavı halini aldığı ölçüde sıcak karşıladığımı söyleyemem. Ve korkarım ki, bitirirse Pele’yi asıl bu bitirecek. Yaşlılığın ikinci bir çocukluk halini alması misali, yine pıle pıle yapmaya mı başladı yoksa?
Demem şu ki, tüm zamanların en büyüğü sorgulamaları Pele’ye anımsatıldığında, kibarca gardını alan birini bulursunuz karşınızda. Geçmişte Messi ya da Ronaldo’nun hiç dünya kupası almadığını öne sürer ya da Maradona hatırlatıldığında Di Stefanoyu öne sürerdi ya, şimdi Messi’ye geçtiği tebrik mesajındaki ifade dikkatimi çekiyor mesela.
Messi’nin Dünya Kupası’nı hak ettiğini söylerken, “Futbol, her zaman olduğu gibi hikayesini büyüleyici bir şekilde anlatmaya devam ediyor. Messi, hak ettiği gibi ilk Dünya Kupası’nı kazandı.” ifadelerini kullanmaktadır. Messi’nin bundan sonra yeni bir turnuva görmesi yaşı düşünüldüğünde oldukça zor. Pele burada, kendisinin üç dünya kupası kaldırdığını vurgulamakta kanaatimce. Messi’nin de bu mesajı aldığını düşünüyorum açıkçası. Sıkıcı bulmuştur ünlü efsaneyi muhtemelen.
Pele sıkça dört dünya kupası gördüğünü üçünü kaldırdığını vurgularda, dıştan bakıldığında haklı dursa da, içerden problemlidir biraz. Örneğin, altmış iki ve altmış altıda grupta sakatlanıp, kalan müsabakaları tribünden izlemesi akla gelebilir. Şöyle ki, altmış iki dünya kupasının kazanılmasında yedeği Amarildo’nun katkısı büyüktür. Ünlü futbolcu altmış yıl sonra Amarildo’yu bir Armadillo olarak anımsıyorsa hayli hazin kaçar açıkçası. Elli sekizde dahi tanınmamışlığın avantajı o kadar belirgin ki. Vava, Garrincha, Didi, Zagollo, Zito rakipleri meşgul ederken kamufle olmaktadır belli ki. E üstat, sen elli sekizde dünya kupası kaldırdıysan Garrincha, Vava, Didi ne kaldırdı diye sorulmaz mı? Ünlü olmak evveliyatın unutulduğu bir süreç mi yoksa?
Hani derim ki, sualler doğru sorulmuyor zannımca. Gol krallığı kazandığı bir dünya kupası olup olmadığı sorulmalı mesela. O zaman ikisinde sakatlandığından, doğru düzgün forma şansı bulamadığından söz edecektir muhtemelen.
Güneşte leke aramak değil ama, artı ve eksi ögeler hep vardır. Söz gelimi Pele dört dünya kupasında on iki gole sahip. Fransız Just Fontaine bir kupada on üç gol kaydediyor oysa. Bugün de aşılmamıştır. Fontaine, Reims gibi bugün belki vasat bir takımı ellili yıllarda efsanevi Real Madrid’in karşısına finalde çıkartmıştır. Ne yazık ki, yirmi sekiz yaşında ayağı kırılmak suretiyle noktayı koyacaktır.
Pele’nin en büyüklüğünün sorgulanan bir damarı, atar damarı ise emektar dönemindeki Cosmos macerası hariç tüm futbol yaşamını payitahtta geçirmesidir. İtalya, İngiltere gibi ülkelerde hiç oynamaması, bir nevi deplasman tozu yutmaması düşürmez mi grafiğini? Hemen tümden Santos kulübünde geçmektedir aktif spor yaşamı.
Şu kadar ki, bin dokuz yüz seksende dünya güzeli seçilen Kimberley Santos’dan söz etmiyoruz. Bilakis ana yatağı besleyen damarlarda düşünüldüğünde, bahsettiğimiz Güney Afrika’nın Kimberley elmas yataklarından hiçte aşağı kalmayacak karatlık bir öykü olmalı.
-DEVAM EDECEK-
L.T.
YORUMLAR
İlgi merakla okudum ve bilmediğim bir konu hakkında pek çok da bilgi edindim.
Defter'in değerli yazarlarından kadim dostum sayın şahsınızı kutluyor ve teşekkür ediyorum kendi adıma.
Devamı da çabucak gelsin.
Derin selam saygımla dost yazarım
levent taner
Eksik olmayın hocam
Katılım ve katkınız her dem kıymetli kuşkusuz
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.