- 687 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
LEFİKA V
Lefika gideli uzun zaman oldu. O son günden sonra onu bir daha hiç görmedim. Oysaki ona söyleyemediğim daha çok sözüm vardı. Şimdi hepsi ebedi bir sır gibi boğazıma düğümlendiler. Ben, söylenmemiş sözlerimi ancak bir mezara fısıldayabilirim artık. Söyleyemediklerini bir mezara ağlayabilir insan veya onlardan bir roman yazabilir. Ah lefikam, şimdi biz, ikimiz hiç yazılmayacak bir romanın kahramanları gibiyiz. Bize ne oldu böyle, neden nefessiz kaldım, neden... İhtiyar bu son sözlerinden sonra artık kendi kendine bile konuşamaz olmuştu. Lefikanın gidişi onu çok üzmüştü kalbi yorgundu, ürpermesine, titremesine ve yerinden çıkacak gibi hızlı hızlı atmasına bir türlü mani olamıyordu. Başı dönüyor, gözleri kararıyor, zihninde bir uğultu duyuyordu. Sonra bir an dondu kaldı, elindeki bahçe makasını yere düşürdü. Kırgın kalbi daha fazla taşıyamadı bu acıyı, bahçenin ortasına yığılıverdi. Hava çok soğuktu, gözleri lefikanın gittiği o yola doğru bakıyordu. Aklı ise henüz açmamış iki gonca güldeydi. Bu viran yerde hala solmamış ve henüz açmamış iki emanettiler ona, bahçıvanın emanetleri... Gönlünde kimseye sitem yoktu. Sadece zamansız yaşananlara duyduğu hasreti bastıramıyordu. Bir ihtimal yaşanabilecek bir hayat vardı, beraber yaşanabilecek bir kader. Ama öyle olmadı... Ve bir aralık akşamı, çok uzun bir gecede, üzerini senenin ilk kırağısı örterken yorgun kalbi ve bedeni bu soğuğa daha fazla dayanamadı. Gözlerini yumdu ve derin bir uykuya daldı, dudaklarından dökülen son sözlerini hiç kimse duymadı...
Lefika ise o sıralar çok uzakta hala kalbinin bulanıklığını dindirecek kişiyi arıyordu. Gönlü fırtanalarla doluydu, böyle zamanlarda çok kırıcı olduğunu düşünürdü. Kimseyi kırmak istemediği halde,kırıcı sözler söyler, sonra ebedi bir pişmanlık yaşar ve üzülürdü. Bazende bile isteye soğuk davranırdı ona karşı his besleyenlere, bile isteye kendinden soğutmaya çalışırdı. Aslında fazla yadırgamamak gerekir onun bu halini. Vaktiyle çok büyük acılar çeken her insan biraz böyledir. Derken, içinde bir sıkıntı hissetti lefika, tuhaf bir histi bu. İhtiyarın ölümü malum oldu belki de. Gözleri doldu birden. Zihninde ihtiyarın, yanından ayrılmazdan evvel,söylediği sözler yankılanıyordu. " Yan yana yürümek birbirini beklemeye bağlıdır lefika. Aralarında zamanın uçurumları bulunan insanlar ise eğer emek vermezlerse asla kavuşamazlar. Birinin durup beklemesi diğerinin ise izleri takip etmesi gerekmezmi. Ama sanırım senin önce bahçıvanı bulmak isteyip istemediğinden emin olman gerekir. Gönlünü dindir lefika karışık bir gönül hiçbir sırra eremez. Aslında bahçıvan da bu sırrın peşinde ve yıllardır seni arıyor. Lefikayı bulmak istiyorsan eğer, onun olmayı en çok istediği yeri bulmalısın demiştim ona da. Asıl sorun şu ki lefika, birgün yollarınız kesişirse şayet, her şeyi dürüstçe konuşacak cesaretiniz var mı? " demişti ihtiyar. Ne tuhaf bir ihtiyardı diye söylendi içinden lefika, bakalım ben bir bahçıvanı istiyor muyum hayatımda diye de ekledi...
Lefikanın hayatı yeterince zordu. Mesuliyetleri haddinden fazlaydı. En güzel yıllarını kadir kıymet bilmezler ziyan etmişti. Şimdi yeniden bir hayat kurmak sevmek ve sevilmek istiyordu. Gönlünde solan gülü yeniden yeşertmeliydi, bahcıvanı da bu yüzden aramıştı, ona akıl danışabilirdi. Fakat bahçıvanın da aslında yıllardır onu aradığını ve dahası onun da kendine ağır gelen bazı dertlerinin olduğunu öğrenmişti ihtiyardan. Böylesi dertli biri, benim yaralarımı sarabilir mi diye geçirdi içinden? Yada ben onunkileri sarmak ister miyim...
Zor zamanlarında en büyük yardımcısı babasıydı lefikanın. Ailesinden kimse destek olmasa bile ona sığınırdı. Dağ gibi bir adamdı rahmetli, aslında bütün kızlar için babaları hep öyledir demişti ihtiyar. Gözleri ne zaman dolsa alıp başını bir yerlere kaçmak isterdi, kimsenin bilmediği, kimsenin görmediği bir yerlere... En çokta babasına giderdi böyle zamanlarda, yine öyle yaptı mezarı başında ağlamak,içini dökmek huzur veriyordu yüreğine. Fakat bu sefer bir farklılık vardı mezarlıkta. Birisi rengarenk taze güller ve çiçeği yeni açmış limon fideleri dikmişti mezarın etrafına. Zaman zaman budanıp sulandıklarıda belliydi fidanların, hiçbiri bakımsız değildi. Oturup beklemeye karar verdi lefika, bu gizemli kişinin kim olduğunu, neden babasının mezarına böylesine değer verdiğini merak etmişti... Çok geçmeden tuhaf görünümlü birisi çıkageldi. Lefika uzaktan bu garip adamı izliyordu. Adam önce gülleri suladı sonra limon çiçeklerini kokladı, oturup biraz dua etti ve çokça ağladı. Sanki dertleşiyor gibiydi. Daha sonra büyük bir vakur ile kalkıp geldiği yöne doğru gitmeye başladı. Çok yorgun ve hüzünlü bir havası vardı. Lefika ardından koşup seslendi:
-Kimsin sen, neden diktin bu fidanları ?
Adam durdu göz yaşlarını sildi ve arkasını dönmeden cevap verdi.
- Ben derdini ancak bu mezara anlatabilen bir meczubum. Kim olduğumun bir önemi yok. Vaktiyle gönlünün nihalini koparmışlar bu adamcağazın, tıpkı benim gibi. O yüzden ona yeni nihaller yetiştiriyorum.
- Bu mezar benim babamın mezarı, ona neden vefa gösteresin, neden birşeyler anlatasın?
- Çünkü anlatacak kimsem yok. Hem birbirlerine değer veren insanlar birbirlerinin geçmişine de değer verirler. Sitem edip kalplerinin yükünü artırmazlar. Benim kalbim çok kırıldı lefika ve sustukça canım daha çok acıyor. Kimseye sırrımı açamıyorum, hiçbir yere sığamıyorum. Söyleyemediklerim boğazıma düğümleniyor. Gelip her şeyi babana anlatıyorum.
Lefika, ismini bilmesinden ötürü, konuştuğu kişinin bahçıvan olduğunu anlamıştı.
-Madem kalbin kırık ve acı çekiyorsun neden küsüp gitmedin diğerleri gibi, neden diktin bu gülleri.
-Üzülmekten, kırılmaktan,acı çekmekten korkmam ben. Dikenlerin elime batmasından çekinmem ama bir bahcıvan için en dayanılmaz şey, bir gülün artık ona gülmemesiymiş. Oysa ki seven, sevdiğinin her halini sever değilmi. Geçmiş acılarını, dertlerini hatta yaralarını bile. Zaten yaralarını sevmeden bir kimsenin onları iyileştiremezsin. Çekip gitmek bana yakışmazdı,dikenlerin batmasına razıydım. Bahçıvan olmayı ben seçmiştim.
Lefika sessizliğe bürünmüştü. Gözleri bile çok az şey söylüyordu artık. Bahçıvan niçin sustuğunu anlamıştı. Bir çiçek ne zaman solmaya dursa önce susardı. Ama ancak onlarla konuşmayı bilen biri bunu anlayabilir. - Sessizliğin gerçekten küskünlüğünden mi lefika? Sana duymak istemediğin sözler söyleyen bir adam olamam ben. Susmamı istiyorsan susarım, sonsuza dek uyumamı istiyorsan, uyurum. Yeter ki son bir kez daha uyu de bana, lefika...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.