- 323 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ÖĞRETMENİM NEREYE?
Şimdi bu fotoğrafa bakıyorum da. Stajerligimi bitirmiş, uzman öğretmen olarak Ankara Jale Tezer Dersanesinde görevimin ikinci yılındaydım. Çicegi burnunda , hevesli ve mutlu bir öğretmen...
Öğrenmek ve öğretmek için cıvıl cıvıldım. Öğretmen olunca her şeyi biliyoruz sanmayın. Öğrencilerden de öğreniyorduk. Öğrenmek hayatın Meli/malı kipi değil mi zaten? Bazen bazı öğrencilerden de hayat dersi aldığımız oluyordu. Adı üzerinde öğrenmek kelimesi öğreniciden geliyor.
Öğrencilerimizden aldığımız bu gücü biz de öğrenip öğreterek devam ettiriyorduk. 20’li yaşlardayım o zamanlar. Arkanı kollayan, açığını kapatan zümrelerim ve oda arkadaşlarımızla beraber konu hazırlıyoruz, soru yazıyoruz, deneme kontrolleri yapıyoruz. K2 de bitmesi gerekirken kontrollerin hata olmasın diye k4,k5...Gidip geliyordu. Birimizin görmediğini diğer göz görürdü. Müthiş bir çalışma ortamımız ve şevkimiz vardı. Beraber planladığımız çizelgede hazırlığımızı yapar, bizi öğrenme aşkıyla bekleyen gözlerin önüne çıkardık.
Derslerimizde tabi ki her zaman Türkçeyi, kurallarına ayırmıyor, atomlarına bölmüyor ve çarpıp çıkarmıyorduk. Hayattan aldığımız dersler de konumuzun ana fikri olurdu çoğu zaman. Birlikte güler birlikte susardık öğrencilerimle.
O zamanlar şimdiye nazaran öğretmene biraz daha değer verilirdi. İyi ki derdim bu mesleği seçtim. Zaten kitap da elimden düşmez, her yerde elimde kitap, dünyayı baştan yazardım. Türkçe öğretmenliği benim için biçilmiş kaftandı bu yönüyle.
Bu meslek için belki karşıma hayat boyu bir daha çıkmayacak bir fırsatı arkama bile bakmadan tepecek ve yıllar sonra keşkelerden bir yaprağı elimde tutarak belkilerimle başbaşa kalacaktım. Ama o zamanlar umrumda mı? Delikanlılık başımda fileli.Gençlik başımda duman...
Ben kendimi bildim bileli memur kültürü içinde gençliğimi yoğurdum. Tarım Bakanlığı, T.C Devlet Demiryolları. Memur ailenin iki evladıydık biz. Lojmanlarda, arkadaş çevresi içinde sosyalleşerek büyüdük.Hayallerimizi anlattık kimi zaman birbirimize. Birdik, iki olduk, yetmedi üç, dört...
Zengin ailelerin züppe çocukları gibi olmadık hiçbir zaman. Babalarımız bizi okula bırakırken öğretmenlerimize "Eti sizin kemiği benim" diyerek eğitimin tepesindeki gözde öğretmenlerimize bizi teslim ederdi. Öğretmenlerimiz yol gösterenimiz oldu bizim için her zaman ve saygı duyulması gereken, işini severek yapan kutsal bir melek. Biz böyle gördük, böyle bildik,böyle öğrendik. Şimdi zaman mı çok değişti ben bu çarpık eğitim siteminde aldığım yolun yokuşunda yolda mı kaldım bilmiyorum. Eski o şevk, iş değil de yuvama gitme isteği elimden çalınmış bir emek gibi geliyor son zamanlarda bana.
Halbuki babamla çok mücadelemiz ve ona çok dikleştiğim olmuştur eskilerin kutsal olarak nitelendirdiği "Öğretmenlik"için. Üniversiteye hazırlandığım ilk zamanlar radyo ve sinema okumak istiyordum. Orta okuldaki Türkçe ğretmenimden dolayı sevmedim o yaşlara kadar Türkce dersini. Türkçeyi sevmek şu yana bir de o işin erbabı kimliğine bürünüp öğretmen olmak... İşte o kısım ben de yoktu. Ta ki üniversite hazırlık kursuna giderken öğrencisi olduğum Tolga Hocam’ın öğrencisi olana kadar. Burada onu anlatmaya kelimeler yetmez, tarif edemem. Yıllarca elimde kitap hep onun peşinde koştum. Sınavlarda ilk zamanlar Türkceden 15 yanlışım belki daha fazla olurdu. Ama ben yılmadım, ona mahçup olmamak ve başarmak için hep daha çok calıştım, ve o da bıkmadan cevapladı tüm sorularımı ve sınavı kazandığım sene 45;soruda 45 Net ile Türkcenin hakkından geldim ve onun emeklerinin karşılığını aldım . Canım hocam.. Üniversitede okurken yine başına musallat oldum,kalmak üzere olduğum derse beni çalıştırmazsa kalacağımı söylediğimde "Bana kitabını 3 gün bırak, seni çalıstırırım" dedi. Vizeden 40 almıstım finalden geçmem gerekiyordu. Sınavlar açıklandığında sınıf dökülmüş ben onun beni çalıştırmasıyla 100 alarak AA ile geçmistim. Şu yaşıma geldim, branştaşı ve meşlektaşı oldum, hâlâ bile başına ekşirim darda kalınca. O da geri çevirmez sağ olsun hiç. Arada laf da sokuyor ya olsun🤣 Ölene kadar ondan öğreneceğim daha çok şey var..Bana bu mesleği o sevdirdi, mesleğimin en başından beri ilki tabiki Başöğretmen Atatürk, ikincisi de Tolga Hocam oldu idolüm .Ben bu meslekten kalbimi çekene kadar da öyle devam etti. Halbuki yolun başında ne heyecanla ve kendime verdiğim sözlerle başladım bu yola.Şimdiki geldiğim nokta ise o günlerden fersah fersah uzakta. Gece ile gündüz misali. Şimdi yine bir geriye saralım olay örgüsünü...
Ankara’da oturuyorduk o zamanlar. TCDD’nin lojmanında Sıhhıye’deki lunaparkın karşısındaki uzun bloktaydı evimiz. Gencliğimin ilk demlerini attığım, hayatın tozunu voltaladığım yaşlarımdı. Sakarya Caddes’ndeki Ekin Dersanesine gidiyordum şimdiki adıyla TYT öğrencisi olarak. Orada tanıdım canım hocamı. Laf aramızda tüm kızların hayran olduğu, ağırlığı, kültürü, bilgisi ve bizlere davranışıyla hepimizin kalbini kazanmış ender rastlanan hocalardandı. O sene benim için zor bir sene olmuştu. Her yeni gelen Milli Eğitim Bakanı’nın bizleri kobay olarak kullandığı eğitim sisteminin o yıllarda geliştirdiği "Kredili Sistem"in son deneklerinden olduk. O sene ben sınavı kazanamamıştım. Laf aramızda orta ve lise yıllarımda biraz tembel, hocaların yaka silktiği, bizim şimdi sinir bozucu dediğimiz öğrenci tiplerindendim. Okuduğum Anıttepe Lisesinin çete başısı Yahya’yı da almışım arkama tozunu dumana katıyordum ortalığın. . Son sınırına kadar harcardım devamsızlık hakkımı hep. "Harca harca bitmez" sözü bende ilk vurgunu yapıyordu o sıralar, devamsızlığımla. EKG çizgileri gibi pik yapmıştı devamsızlık çizelgem O gitmemeler stabil olmadı hiçbir zaman. Evden en erken ben çıkıp eve ilk gelen de ben olduğum için eve gönderilen devamsızlık kağıdımı babam gelmeden imha ederdim. Ama bir gün eve geldiğimde babamın elinde okulun gönderdiği devamsızlık çizelgem elinde beni beklerken bulmustum. Adamın gözlerinden ateş çıkıyordu. Elinde terlikle kovaladı beni. Kredili sistem ya mayanda varsa tembellik seni devamsızlığa itiyordu. Şimdi diyorum hangi hocanın belasını aldım? Kafamda deli sorular... 😉 Biz de diyoruz bazen öğrencilere kızınca ’İnşallah öğretmen olursun da senin gibi öğrencin olur" diye. "Aman Allah korusun Hocam, ağzınızdsn yel alsın diyorlar." Bir de işgüzarlar, biliyorlar kendilerini. Kesin bir değil birden çok beddua aldım hocalarımdan. Etme bulma duası bu dünyası değil.
Geldik mi tembellikten üniversite sınavına. ÖSS deniyordu yanlış olmasın o zamanlar sınavın adına. Tabi gezersen o kadar boş, ÖSS seni tırmalar:) Sonuç olarak kazanamamıştım. Sonradan fulleyerek kazanacağım sınavdan o sene şimdiki alanım olan Türkçeden bile bir randıman alamamış ve mezuna kalmıştım. Tekrar hazırlanıp memur olan ailemi ikinci sınavda kazanarak onurlandırmam farzdı. Ben tekrar hazırlanma ve ders çalışma planları yapıp Tolga Hocam gibi bir öğretmen olma hayalleri kurarken babam da bana bir sürpriz hazırlıyormuş, benim sonradan elimin tersiyle iteceğim.
Dedim ya akıldaki delikanlılık fileli, idealler gönülde. Gönül vermişiz öğretmenliğe, önüme set çekilse yıkıp geçerim, "Bendimie sığmam taşarım." Gençlik başımda duman...
Kıbrıs’a babamın arkadaşının oteline otelin sahibince tatile davetliydik. Reklam olmasın hatırlamıyorum şimdi otelin adını. Akşam yemeği yiyorduk ailecek,canım teyzoşum da bizimleydi. Tüm gün deniz,kum,güneş, animasyon. Keyfim gıcır. Babam demez mi tatil dönüşünde THY’ye Esenboğa Havalimanı’na Yer Hostesi olarak başlıyorsun. Şimdi bile dün gibi hatırlıyorum boğazıma dizilip de o lokmalarımın boğazımdan soluk boğazıma kadar yol çizdiğini. "Keşke bir sorsaydın baba, ben öğretmen olacaktım" diyeceğim, diyecek oluyor dilim, sonrasıbkısa bir sessizlik... Yaşlar, gözlerime hücum ediyor...Ve ağzımdan çıkan tek sözcük sadece: "Tamam Baba" gerisi boşluk...
Despot olmasa da babam çekinirdim ondan. Aslında kızamıyordum da ona. Şimdi düşünüyorum da geleceği görmüş olmalı diyorum.
O sıralar babam mesleğindeki başarılı basamaklarını çıkmış ve TCDD Genel Müdürü olarak başarısını zirveye taşımıstı. Babam zaten ben bildim bileli çok okuyup çok çalışan,işini her şeyin üstünde tutan bir adam oldu. Kendisini bizden de uzak tutacak kadar olsa da bizim için calışıyordu. Olsundu, her şey bizim için değil miyd? İki evladı için. Babana selam söyle diyordu lojmandaki arkadaşları beni görünce. Babamı kim kaybetmiş ki ben bulayım? Görürsem söylerim derdim. Aynı evin içinde bile denk gelemezdik babamla çoğu zaman. Cünkü yurt içi ve yurt dışı görevleri olurdu hep. Aylarca bizi bırakıp ya yurt içi ya da yurt dışına göreve gider; en az üç ay orada kalırdı. Evdeyken de çok didişirdik. Babam akrep erkeği ben aslan kadını. Ateşkes sağlardık tabi en sonunda ve kazanan da ben olurdum. Ama akrep babası ya,önce bana akrepliğini yapar, sonra beni kıramazdı. Bazen ona sinir olunca yok mu görevin? Git biraz da özleyeyim seni derdim ama o evden çıktığı anda özlerdim onu. Çok sürmezdi de zaten, illaki bir görevi çıkardı. Yine bir özleme belası... Zaten ilk 6 yaşımdayken alıştırdı beni yokluğuna. Ama 7 yaşında babasına düskün olan bir kız çocuğu için çok zor geçen günlerdi. Önce askere gitti Zonguldak’a. , sonra ben 1. Sınıftayken İngiltere’ye gitti 7,5 ay. Cep telefonu da yoktu o zamanlar. Görüntülü nerede arayacak? Ahizeli telefondan ne kadar hasret giderilirse biz de o kadar doyuyorduk birbirimize. Ben hayal mayal hatırlıyorum 5-6 yaşlarımdayım. Kardeşim 2,5 yaşındaydı Zonguldak ’a asker babamızı ziyarete gitmişiz annemle. Babamla vakit geçirdikten sonra ayrılma vaktimiz geldiğinde babam kapıya kadar geçirmiş bizi. Biz ayrılırken "Babam kaldı anne, babam neden kaldı? Babam da gelsin" diye ağlaya ağlaya yıkmışım ortalığı. Daha ben o yaşlardaykenden cazgırmışım. Nasıl yaygara kopardıysam tüm askeri birliği ağlatmışım. Babamın komutanı acımış benim halime babamın omzuna dokunup : " Bugün izinlisin, git ailenle vakit geçir" demiş. Babam hep minnetle anlatır bu anıyı. "Cadı, tüm askeri birliği uzaya çektin, basımın tatlı belası" der hep bana ne zaman bu anıyı anlatsa. Bu sanırım cocukluktaki ilk tramva babamla ilgili. İkincisi de İngiltere’ye yurt dışına gittiğinde olmuştum Dile kolay tam 7,5 ay. Gel 6-7 yaşındaki bir kız çocuguna anlat bunu.
Gömleklerini yıkattırmamıştım anneme babamın. Gömleklerini koklar, ona sarılıp yatardım, her gece ağlayarak uyurdum. İçime kapanmıştım, derslerim kötüydü. Öğretmenim annemi çağırmış bir gün ve anneme mutsuz ve kavgalı bir ortamda mı büyüdüğümü öğrenmek istemişti. Babam yoktu, başka çocukların babalarını onları okuldan alırken görünce ben yanaklarıma süzülen göz yaşlarımı tutamazdım. Böyle 7,5 ay geçti, babamın görevi bitti ve evimize geri döndü. Ertesi gün okula gittiğimde çenem açılmış ve öğretmenime "Babam geldi öğretmenim" demiştim. Sonra o masum kız gitti , yaramaz bir kız geldi Öğretmenimin yeni halimden pek memnun olduğunu sanmam .Ondan sonraki meslek hayatında, asker kocasını bekleyen kadınlar gibi ben de babamı bekler olmuştum. Görevleri olurdu, her gittiği yerden bir sürü hediye ile dönerdi geri.
Devletin görevde verdiği harcırahları kendisine hiç harcamaz, biriktirir ya da bize hediye alırdı. Çünkü ben bildim bileli ben olmadı onun hayatında. Biz oldu, evlatlarım oldu. Şimdi bizi de görmüyor gözü, yerimizi torunları aldı çünkü. İşte o başarılı çalışmalarının sonucunda TCDD Genel Müdürü olarak göreve baslamıstı. Aynı zamanda Ulaştırma Bakanlığının da özel Kalem Müdürlüğünü de üstlenmisti. Dolayısıyla THy’nin Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı da arkadaşıydı. İlerleyen zamanlarda imkanı olmazsa diye beni bu işe sokmuştu. Sene 1999 Esenboğa Vip ve SİP Salonu’nda yer hostesliği yapıyordum. Bakan ve Milletvekillerini diğer yolculardan önce elimizde telsizlerle biz götürüyorduk uçağa.O dönemin bütün bakanları, babamın arkadaşıydı, onlar gelince herkes sıraya geçerken ben Rüştü Amca, (Rüştü Kazım Yücelen) o zaman daha tanımıyordum ben fiili olarak hiçbirini ama ben babamdan bahsedip tanışıyordum onlarla. Onlar da benim koluma girip benimle çay içerek sohbet ediyorlardı. Babamın da görevi devam ettiği için iclerinde hâlâ aile dostumuz olan ve hâlâ da çok iyi görüştüğümüz Eski Uallaştirma Bakanı Enis Öksüz amcam ve babamı da uçağa bindirip onları yolcu ediyordum.. Takdir edersiniz ki sevilmemistim diğer çalışanlar tarafından. Bütün THY benden nefret etti desem abartı olmaz sanırım. Sivrilmistim. Zaten ben istemiyordum çalısmayı orada, dedim ya illaki öğretmen olacağım. Babamı en kolay duygusal anlarında yakalar ve istediğimi yaptırırdım ona. Babam yine gôrevde beni özlemis ve aramıştı. THY’den ayrılmak istediğimi ve sınava hazırlanacağımı söyledim. Tam tahmin ettiğim gibi olmuş onun duygusallığını lehime çevirmiştm ..,Yanlış anlaşılmasın amacım ne narsistlik taslamak ne de ukelalık yapmak. Sadece o yaşlarda öğretmenlik için nasıl yanıp tutuştuğumu anlatmak amacım.
Ertesi gün işi bıraktım ve sınava hazırlanmaya başladım .Babam döndüğünde mevzuya uyanmıştı ama günaydın demek için çok geçti. Ben kararımı vermiştim. Genel Müdür de "Kadroya alalım ,daha rahat yere alalım, sınavı bitene kadar zaman tanıyalım"demis de demiş... O zanın parası ile an az 2000 TL maaş babamın dediğine göre. Ama ben Nuh dedim mi Peygamberin P ’si çıkmaz ağzımdan. Karar verdim mi geri dönüşü almam , riski göze alırım . Bu, en sevdiiğim özelliğim kendimde . Kimse kusura bakmasın mütevazı olamayacağım bu konuda. Ben kimse için kendimi şekilden şekle sokmam. Benim kendimin bir tek heykeltıraşı var o da benim canım kendim. Ben ne istersem o gerisi teferruat. Aslan kadınıyım, belayım:) diyorum kendime. Ve evet bingo! Söz aramızda kalsın, babam duymasın yıllar sonra diyorum keşke ayrılmasaydım THY’den. Aptallık heykelimi dikseler yeridir. Ben sınavı kazandığım sene KPSS belası yoktu, ben ne zaman 3. Sınıf oldum o zaman başladı ve biz işte o zaman mesleğe 1-0 yenik başladık.Üzerinden yıllar geçti ve köprünün üzerinden çok sular aktı. Yorulduğumu ve mesleğimden soğuduğumu hissediyorum artık . Kimseye muhtaç olmadan yaşamak istiyorum. O yüzden bu mesleği bıraktım. Çünkü devir eski devir değil. Şimdiki nesille bizim zamanımızdaki nesil ve eğitim arasında uçurum var. Geçmis olsun, eğitim sistemi bir öğretmrnini daha kaybetti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.