- 404 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇEKEMEZSEN
132- ÇEKEMEZSEN
Lemos/Esentepe köyü, Taşeli bölgesinde tekerleğin değmediği bir yerleşim yeri. Çocukluğum bu köyde mahrumiyet içinde geçti. Kış ayının çok uzun geceleri teneke odun sobanın ısıttığı, gaz lambasının aydınlattığı odada tüm aile bireyleri otururduk. Böylece aile çocukları hep bir arada olurdu. Canı tez biz çocukları kapalı o dada dindirebilmek ve yaramazlıkların önlemek için aile büyüklerimiz dedem, ninem hem dini bilgiler verir hem de bazen cin, cadı ve benzeri hikayeler anlatırdı. Bu heyecanlı hikayeleri ağzı açık sabırla dinler, ertesi geceye devamı için söz alırdık. Kü çücük yaşımız süresince cemalin görmediğimiz, sesin duyup konuşmadığımız bu varlıkları elbette merak edip kor kardık. Bunlardan her daim korunmak için ıssız yerlere girerken besmele çekip öğrendiğimiz duaları okurduk.
Allah-ü Teala, “İnsanları ve cinleri ancak ve yalnız Ona ibadet etsinler” diye yaratır. Cin’ler, akıl, idrak, irade ve şu ur sahibi varlıklar olup Allah’a iman etmek, O’nun emirlerine itaat, ibadet etmekle yükümlü. Cinlerin mümin olanı olduğu gibi münafık ve kafirlerinin bulunduğu, Cin’in kafiri şeytan (iblis) olup kibiri nedeniyle cennetten kovuldu ğun güvenilir kaynaklardan okuduk. Azimüşan Kur’an-ı Kerim’in 114 süresinden birisinin “El Cinn” (72. Süre, 28 Ayet,) süresi olduğun öğrendik. Cinler genelde konut, değirmen, kuru dereler ve pislik yuvası tuvaletleri daha çok mekan seçip barınırmış. Bu duruma rağmen cinlerle ilgili dinlediğimiz hikayeleri unutmadık. Belkide korktuğumuz için belleklerimizde yaşattık.
Anadolu coğrafyasında Söbeler köyü isimli bir yerleşim yeri varmış. Bu köyün evleri dağ dağ içine gizli dereler ke narındaymış. Engebeli arazide her konut diğerin den gizlenmiş konumda yapıldığı için birbirini görmezmiş. Sanki küçükken sokakta oynayan çocukların söbe oyununda gizlenmesi benzeri. “Komşu komşunun külü ne muhtaç olur” deyimin olumsuz kılarcasına evler doğada bir birinden uzaklaşıp gizlendikçe gizlenmiş. Bu durumda köyün adın “Söbeler” olmasın sağlamış.
Söbeler Köyünde sırtında kambur olan engelli üç, beş kişi varmış. Bu engelliler den birisi Cahit, diğeri de emmioğ lu Nahit’miş. Kuzenler Cahit ve Nahit aynı yaşta olmaları ve çocuklukları beraber köylerinde geçmesine rağmen i kiside birbirini pek sevmez, üstelik çok kıskanırlarmış. Çekememezlik (hasetlik) hali had safhadaymış. Cahit’in evi köyün bir ucunda, Nahit’in ki ise, köyün öteki ucundaymış. Birbirinin yüzünü görmeye bile tahammül edemezler miş. Cahit takva içinde yaşamaya gayret eden mütedeyyin birisiymiş. Nahit ise, haram, helal ayırt etmeyen, günü nü gün etmek için felekten gün çalmak için çabalayan karekterdeymiş. Gün bulup gün yaşayıp yarını düşünmez miş.
Güz günlerinden bir Cuma günü Cahit, Cuma Namazı eda ettikten sonra merkebi ne yüklediği buğdayı öğütüp un yapmak için su değirmenine gider. İkindi üzeri değirmene ulaşır. Değirmenin dışı içi ana baba günü, Pazar yeri benzeri kalabalık. Herkes kışa hazırlık için buğdayı, mısırı öğütüp un, bulgur yaptırmaya gelmiş. Cahit gibi yeni ge lenler ise, değirmenci Ali’den sıra almak için telaşla koşuşturmakta.
Değirmenci Ali, Cahit’e buğdayı öğütme sırasının gecenin geç vaktinde geleceğin bildirir. Bunun üzerine Cahit, baş ka bir işi olmadığı için yatsı namazın eda ettikten sonra dinlenmeye çekilir. Yünden dokunmuş mısır çuvallarının ü zerine kıvrılıp uyur. O kadar derin bir uykuya dalar ki, mışıl mışıl uyuyup kendinden geçer. Uyurken rüyasında mü min cinleri görüp ibadetlerine iştirak eder. Bu cinler, hem Hazreti Peygamber Efendimize, hem de Hazreti diğer peygamberlere inanıp tebliğlerin dinleyen gruptanmış. Mütedeyyin müslümanlar gibi ibadet ediyor, Kur’an-ı Ke rim tiilaveti dinliyorlarmış. Cahit’i de ibadetlerine dahil etmişler. Allah-ü Tea’la’yı zikir esnasında cinler ne yaptıysa Cahit’te aynısın yapmış, zikirlerine aynen iştirak etmiş. Zikir esnasında sürekli söyledikleri, “Ya Allah, Bismillah, Allah Hu..” sözünü aynen dosdoğru tekrarlamış. Cinlerde Cahit’in Allah için ibadet etmesinden çok memnun olmuş lar. Hiç yabancılık çekmemişler. Cinlerin zikir toplantısı bitince Pirleri, “Bu insanoğlu için bir iyilik, hayırlı bir iş yap mak için sırtındaki kamburu yok ediverin” diye talimat vermiş. Derin uykuda olan Cahit değirmencinin sesiyle uya nınca kendisini yirmi beş yaşında bir delikanlı gibi olduğu, kamburunun kaybolduğun anlamış. İlk anda buna hay ret edip bir anlam veremese de, ziyadesiyle memnunmuş.
Cahit, değirmende buğdayı öğütüp un yaptırdıktan sonra kuşluk vakti köyüne döner. Köyünde kamburundan kur tulmuş yeni fiziki halini gören başta eşi, çocukları olmak üzere herkes çok şaşırır. Komşuları bu işin nasıl olduğun merak edip en ince ayrıntısına kadar sorar. Merak edenlerin en başında kuzeni Nahit gelir. Nahit iç ten içe Cahit’i çok kıskanır. Kendisi de yıllardan beri taşıdığı kamburdan kurtulmak ister. Tez vakitte komşusundan bir kile (50Kğ) mısır satın alır. Bir akşam üzeri merkebine yükleyip değirmene gider. Değirmen öyle pek kalabalık değildir. Mısırı erken vakitte öğüttüğü halde cinlerle karşılaşmak için geceyi değirmende geçir meyi ister. Değirmenin bir köşesi ne hırkayı serip üzerine kıvrılıp yatar.
Günün yorgunluğundan derin bir uykuya dalınca o da rüyasında cinleri görür. Cinler yine ibadet halinde olduğu için iştirak eder. Cinler zikirlerinde, “Ya Allah, Bismillah, Allah Hu..” dedikleri halde Nahit sözü kavrayamaz ve sü rekli, “Yallah, Yallah, Yu” (Haydi git, yürü) diye söyler. Niyeti halis olmadığı, çıkar amaçlı olduğu için cinler eğilip kal karken o şaşkın şaşkın yalpalayarak bir sağa, bir sola savrulur. Zikirin ahenğin bozar. Atalarımız, “Misafir olduğun bir köyde, toplulukta her kişi kör ise, bir gözünü de sen kapat” sözünün gereğin yerine getiremez. Tarakta bezi olmadığı, bu işlere alışkanlığı bulunmadığı için ortama uyum sağlayamaz. Böylece cinlerin piri Nahit’in yaptığın dan ve söyleminden memnun olmaz. Cezalandırılma sın isteyip, “-Bu insanoğlunun sırtına daha önce aldığınız kamburu yükleyin” tali matı verir. Güneşin şavkıyla uyanan Nahit, sırtında iki kambur olduğu ve en az yirmi beş yıl yaşlandığın anlar. Sırtına sarılan kamburdan dolayı yolda yürüyecek ta kati bulamaz. Öğüttüğü unu değirmende bırakıp merkebine binerek köyünün yoluna revan olur. Hasetinden “Dimyata pirince giderken, evindeki bulgurdan olur”. Çok üzüntülü ve yüzünden düşen bin parçadır.
Alah’ın kulu insanın benliği ve kişiliğini pörsüyen kibir ve çekememezlik (haset) olgusudur. Esasında, “Kendin için hoş görmediğin bir şeyi, olguyu başkaları için de reva görmemek” en büyük ahlaki erdemdir. Kişi kendisi için iste mediği bir olguyu, nesneyi başkası için isterse, başına her türlü kötülük gelir. Belayı kendi eker, kendi biçer. Kişi kalbi haset (çekememezlik/ kıskançlık) duygularıyla sarılmışsa, akılsız başın vereceği kararla Taşeli Toros Dağları zirvesini zemheri soğuğunda aş maya kalkar. Aklıyla değil, nefsin yönlendirmesiyle hareket eder.
Allah cümle aklıselim kişileri kibir, haset benliğiyle şeytan ve cin şerrinden koruyup sağlıklı bir yaşam versin.
Süleyman YILDIZ
(Lemos5303)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.