- 392 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Topuklu ayakkabı
Ona öfkem öyle kolay geçebilecek kadar az değildi. Öfkeden çok hayal kırıklığı olmuştu içime oturan. O gün orda herkesin içinde arabayı önümde durdurup içeriden içeriden bana bağırıp çağırması ne kadar kaba bir insanla birlikte olduğumun göstergesiydi. Kaba, görgüsüz sakin kalmayı bile başaramayan beni her ortamda rezil eden hasta bir adamdı o. Hasta olduğunu gözlerinin içine baktığım o anda farketmiştim. O gün bana hediye aldığı topuklu ayakkabıları giymiştim ve arkadaşlarla bir kaç kadeh içmeye gitmiştim. Haberi vardı hatta "çok içerseniz ara, gelip alırım." demişti. Aramız iyiydi olduğundan fazla iyi. Bir gece öncesinden koyun koyuna hafta sonumuzun planlarını yapıyorduk. Evvela birlikte kahvaltı falan yapar vakit geçirir sonra ayrılırız herkes kendi ortamında takılır diye karar almıştık.
O gece, gece boyunca topuklu ayakkabımın ayağıma vurmasından tam olarak eğnememiştim. Hatta arada bir tuvalete gidip ayakkabımın ardına peçete sıkıştırdımsa da kar etmemişti. Dans etmeyi bırakıp kös kös oturmaya başladım ve ona yazdım. Erken ayrılmam gerekiyordu fakat arkadaşlarımın benim için eğlenceleri bozulsun istemiyordum. Ona yazdığım da bana "gelirim canım ama bir saat daha bekle" demişti. Bir saat daha beklemiştim. Sonra aradığımda telefonunun kapalı olduğunu fark ettim. Ayakkabılarımı çıkartıp mekanın kapısında sigara içerken arkadaşını aradım. "alo yenge Mert şuan yanımda değil gelince artırım" "peki" dedim. Ayakkabıları tekrardan giyip içeri girip oturdum mecbur. Arkadaşlarım burdan sonra sahile ya da çorbacıya gitme planı yapıyorlardı. Bense bu körolası ayakkabının günümü nasıl zehir ettiğini düşünüyordum. "Siz gidin Mert gelecek beni o alır" dedim. Onlarda "seni bekleriz sen gidince gideriz bizde" dediler. Her ne kadar ısrar ettğmse de ikna edemedim birde onların beklemesi sıkıntı oldu içime. Tekrardan arkadaşını aradım. Mert açtı telefonu sesi sinirliydi. "noldu Melisa!" "şey ayakkabım!" "ayakkabın mı vurdu? Yürüyemeyecek halde misin?" "evet ama sen neden?" "tamam at konum! At! Geliyorum" kapattı.
Geliyordu ama bir felaketin gelişi gibi içim sıkılmıştı arkadaşlara dönüp "geliyor işte siz çıkın hadi daha fazla beklemeyin" dedim inatla beklediler. Ve mekanın kapısı önünde daha arabayı durdurmadan içerden içerden bağırıp, çağırmaya başladı. Bende arkadaşlarımda şoktuk onlara zoraki gülümseyip "gidin hadi" dedim. "emin misin?" dediler. Emin değildim o arabaya binmeye onun o rahatsız edici sesini duymaya emin değildim. Nevar ki bindim. Sonra ona dönüp "ne bağırıyorsun? Bir sakin ol! Rezil ediyorsun beni!" derken gözlerine baktım ateş gibiydi. "sen beni rezil etmiyorsun değil mi? Sen ne diye benim arkadaşlarımı arıyorsun! Sana kaç kere diyeceğim beni arkadaşlarımın yanında, arkadaşlarımı da arama diye!" "lütfen sus tartışmak istemiyorum zor bir durumda kalmasam aramazdım ve bir daha asla aramam" derken sesim kırık çıktı. O daha çok yükselerek sanki komik bir şey anlatmıştım gibi gülerek "hah! Zor bir durum! Hanfendinin ayakkabıları vurmuş neymiş yürüyemiyormuş! Ben sana dedim o ayakkabıları almayalım dedim zaten vuracağı belliydi. Değiştirseydin ilk dendiğinde ama sen inatla" o topuklu ayakkabıyı istiyorum" dedin. Başka model olmazmış! Neymiş özel yapımmış! "" sen bunları anlamazsın tamam mı? Şimdi beni eve bırak annemin evime! "" haaa öyle mi hanımefendi tabi hay hay! Böyle gecemi zehir edip annenin evine mi gideceksin birde ne olacak? hayır efendim otur evinde ben bir kaç saat sonra geleceğim. "
Beni o halde bırakıp gitti ve sabaha kadar gelmedi. Evde saatlerce ağlayıp uyumuşum. Ertesi sabah erkenden kalktım hiç ses yapmadan çıktım o planladığımız günü geçirmek istemiyordum onunla, onun yüzünü bile görmek istemiyordum. Çıktığımda köşede ki konteynıra topuklu ayakkabıları atacaktım ama birden atmamaya karar verdim. O ayakkabı onun nasıl bir hayal kırıklığı olduğunu hatırlatacaktı bana ve en kısa zamanda ondan ayrılmanın yollarını arıyracaktım. O gün akşama kadar sokaklarda gezdim. Aradı açmadım. Günümü kendimce avmde, güzellik merkezinde vs, doldurdum. Bir kaç kitap alıp sonunda biçare eve geri döndüm.
Eve döndüğümde salonda oturmuş tekli koltuğu salonun ortasına yerleştirmiş yedikleri, içtikleri yerlerde maç izliyordu. Hayatımın umutsuz bir vakası işte orda oturuyordu. Sonra sessizce duşa girdim, geceliklerimi giyip yeşil çay demledim, aldığım kitaplardan birini seçip yatak odasına geçtim. Yatağa uzanıp kitap okuyordum ki kapıyı zorlandığını fark ettim. Ses çıkarmadan okumama devam ettim ama o daha fazla zorlayıp açmazsam kıracağını söylüyordu. Açtım ve yerime geçtim. Dün ki, sinirinden eser yoktu yine her zaman ki alaycı tavırları ve şakalarıyla güya olayı kapacaktı. Bir süre cevap vermedim. Sonra kitabı elimden alıp kollarımı iki yana yaslayıp "yüzüme bak!" diye zorluyordu. Yüzüne öfkeyle baktım. "şimdi öp" derken yüzümü çevirdim. Sakince konuşmaya başladım "sen her şekilde davranıp, kırıp, gidip umursamayıp sonra geldiğin an seni affetmeni istiyorsun ya" dedim "evet" dedi. "artık öyle olmayacak çünkü büyük bir hayal kırıklığısın sen" dedim. Daha şiddetle kollarımı bağladı bu kez üstüme çıkıp "beni seviyorsun beni sevdiğini söyle" dedi. "sevmiyorum dedim, sevdiğimi sanmışım sevdiğim kişi sen değilsin inandığım ve hayal ettiğim kişiymiş o sen değilsin!" dedim. Birden ellerimi bıraktı gidecek sandım kapıyı kitlendi ve tekrardan bana yöneldi. Kalkıp kapıya doğru yürüyünce belimden kavrayıp geri itti. Sonra bir hamle sımsıkı sarıldı. Boğuluyordum." bırak "dedim." istemiyorum dokunmanı, konuşmanı istemiyorum çık" dedim. Sonra zorla öpmeye çalıştı elinden kaçtım. Kaçarken bir hamle gömleğimi tuttu. Üstümdeki gömleği çıkarttı gömlek ikimizin elimde kaldı. "bırak" derken inatla gömleği çekiştirip beni kendine doğru çekmeye başlaması beni korkuttu. Gözlerinin içine baktım o an göz bebekleri kocaman olmuştu.
*bir şey mi içtin? Dedim.
*hayır. Gel buraya. Dedi.
*hastasın sen! Dedim.
Gömleği koluyla dolayıp beni kendine doğru çekerken sanki o an kontrolden çıkmıştı. Gözü gözü dönmüş gibiydi. Birden korkum dah da çoğaldı. Kendine çekip beni yatağa doğru götürerek bir yandan "beni seviyorsun" diyordu. Sonunda yatağa düşüp kapaklanıp ağlamaya başladım "istemiyorum neden böyle yapıyorsun? Boğuluyorum! Korkuyorum!" dediğim an bakakaldı ve tam bir hamle yapacakken telefonum çaldı.
Sonra sanki kendine gelmiş gibi geri çekilip kapıdan çıktı gitti. Arayan kardeşimdi onla konuşup beni almaya gelmesini istedim. Hızlıca bir küçük valiz hazırlayıp gizlice çıkarken onun o salonda ki koltuğa oturup eline aldığı o topuklu ayakkabılarla oynadığını gördüm.
Arabaya bindiğimde bir resimli mesaj atmıştı. Topuklu ayakkabıları yakmış altına da şu yazıyı yazmıştı.
*Şimdi benden kaçıyorsun git! Ama unutma ki seninle aramıza her kim girerde seni benden almaya kalkarsa sonu bu ayakkabılar gibi olur!"
...
YORUMLAR
sürükleyici bir yazı ve bu durumu yaşayanlar içinde büyük bir acı büyük bir yıkım
"Hayatımın umutsuz bir vakası işte orda oturuyordu"
bu düşünce zaten özetliyor yasamdaki tranvayı gelde tek yürek ol sevdiginle ne mümkün ...
kitabın bir sayfasını bitirdim şimdi boş sayfanin dolmasını merakla bekliyorum desem abartmış olmam kaleminize yüreğinize sağlık