- 706 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Yazının yazısı
Yazıyı, duygunun aksine düşünceninin etkisi altında olmakla birlikte, aklın içindeki dairesel hareketlerinden fırlayıp çarpışmalarının sonucu gelişen irili ufaklı ifadelerin hizaya girdiği kelimeler bütünü olarak görüyordum. Bunun için duygumu hareketsizce beklettiğimi içimdeki sıkışmışlığını önemsemez bir tavrı benimsediğimi hatırlıyorum. Ara sıra başıbozuk bir ritim eşliğinde dışarı çıkarıp gün yüzü gösterdiğimi, onları anlayacak duygudaşlarının peşine düştüğümü de.
Duygunun bazısı, sahibinin yurduna dönmek için için neyi varsa ortaya koyacağı bir savaş esiri gibi tetiktedir. Ölümcül bir yaraya sahip olan düşüncesiz hareketlere meyledebilir. Yazma işinin benimle uyumsuzluğunu anlamam için herhangi bir durumda bunaldığım, çaresiz kaldığım her anın yeknesak bir kaçışa doğru tekrarlandığını fark etmem gerekecekti. Böylece sakladığını açıklamaya gönlü olmayan bir biçimde zamanımın bir kısmını yitirdim.
Amacın engin yelpazesi, kişiyi bir sihirbazın melon şapkasından çıkacak tavşanı bekler gibi bekletebilir.. Oysa seçeneği tekil bir sonlanma olarak görüyor, duyguların hizaya gelmez coşkusuna kapılacağını bilerek aklın onaylamadığı kelime bileşiklerinden bilhassa kaçınıyordum. Nasılsa yoksunluk bir durum değil, bir seçimsizlikti. Şöyle de açıklanır haliyle yazı duyguyu pek ala yok edebilirdi. Düşüncenin hükmüne girmenin faydası yadsınamazdı ve yazı başladığında varlığı amaca ait kılacak bir güç kendini gösterirdi. Yoksa bunca ifadenin anlamsızlığı amaçsızlığından değil, amacı olduğuna inandığındandı.