- 323 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
Kuşun Kanadı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kuşun Kanadı
"Kuşun Kanadı" Yazar Erdal Şahin’in, anı-öykü türünde, Mart 2022 tarihinde Çıra Yayınları tarafından 3. baskısı yapılmış eseri. Kitapta on dört hikâye yer almakta ve seksen sekiz sayfa hacmindedir. Kitapta yer alan "Kuşun Kanadı" hikâyesi, ayrıca kitaba isim olmuştur. Kitap arka kapak yazısında, "abartıdan uzak ve gösterişsiz metinlerde yazarın dikkat kesildiği anlar, mekânlar ve kişilerle tanışıyoruz" şeklinde kitap hakkında bir değerlendirmede bulunulmuş. Diğer bir değişle munis bir anlatımla ekzajereden uzak bir bakışla ele alınmış hikâyeler diyebiliriz.
Hikâye kahramanlarına bir göz atacak olursak; Eşkıya Halit, Yaşlı deli Hemo, Şahika Hanım, Şero Ailesi, Yetim Kız Şevval, Halim Bey, Murat, Teneke mele veya imam, hikâyelerin münderecatı içerisinde en çok dikkatimi celp eden 2017 yılında 109 yaşında ebediyete irtihal etmiş olan, Bostan ve Gülistan’ın hafızı Hacı Kamil Aykut gibi isimleri öncelikli olarak sıralayabilirim.
Bu on dört hikâyenin tamamına yakını, Van, Bahçesaray’ın Elmayaka köyünde ve yazarın dayısının köyünde geçmektedir. Bu hikâyelerin ne kadar kurgu, ne kadarı yaşanmış olduğunu başta yazar ve yakınları bilecektir. Bu hikâyeler, köy-kent kıyaslama ve gidiş gelişlerinden ziyade, köydeki hayatın zorlukları ve daha çokta özlemle yâd edilmesinin güzellikleriyle yol alındığı görülmektedir. O günlere dair sevgi ve bilgi katılmış muhabbetlerle işlenmiş yaşanmışlıklar okudum. Hayatın sadece imkândan ibaret olmadığı, daha çok vicdan meselesi olduğunu hatırlatıyor bu hikâyeler bize. Günümüze oranla tevekkülün ve şükrün daha çok olduğu yıllardan bahsediyoruz vesselam.
Yazarın ifadesiyle, modernizmin tahrif edici tasallutuna uğramamış zamanlardır bu yıllar. Her ne kadar hikâyelerin geçtiği yıllar çok eski bir zaman dilimi olmasa da o yıllara ait sohbetlerde, Sahabelerin hayatlarının anlatılmasına ve cenknâmelerin okunduğuna şahit oluyoruz. Radyo, televizyon gibi elektronik eşyaların üzerine kanaviçe, dantel gibi el emeği göz nuru işlemelerin örtüldüğü yıllardan bahsediyoruz. Yazılan bu hikâyeler yazarın temellük ettiği yazıların ilk örnekleri böyle şekillenmiş olsa gerek. Anadolu’da aynı kaderi paylaştığımız ister Kürt olsun ister Türk olsun ister başka bir millet, Anadolu insanının sahip olduğu irfan aynı bu ruhla mündemiş olduğunu görmekteyiz. İslâmî değerlerin içselleştirildiği ve ata kültürüne müntesip bir minvalde ki hayatları görüyoruz. Bu hikâyelerde gördüğümüz, gerek Doğu Anadolu olsun gerek İç Anadolu gerek diğer coğrafyalarımızdaki köylerimizde benzer zaviyelerden yine benzer tecrübelerin yaşandığını görmekteyiz. Bu hikâyelerde anlatılan bu kadar zorluklara ve güçlüklere rağmen evvelemirde tarihsel, kültürel ve inanç merkezli bağların ve birlikteliğin mukimliğine şahit oluyoruz.
Çok kültürlülüğün izlerini taşıyan Elmayaka Köyü sakinlerinin imece, birlik beraberlik bilinci, yaşatılan gelenekler, kışla-karla mücadeleler minvalinde hayatlar sürdürülüyor. Yazar’ın babasının köy bakkalı olması da bunlardan birisidir. Bunlardan başka bu hikâyelerde yazar hakkında başka bilgilere de ulaşıyoruz. Mesela, yazarın ana dilinin Kürtçe olduğunu ve yazarın on beş yaşında Türkçe öğrenebildiğini öğreniyoruz.
Yazarın doğduğu Van-Bahçesaray kültürüne dair bazı yansımaların hikâyelere aksettiğini de görmekteyiz. Bunlara bakacak olursak; örneğin, “Mele”, ülkemizin doğu ve güneydoğuda gayri resmî olarak imam görevi yapan çoğunlukla Kürt din âlimidir. Kökeni Molla sözcüğü olan mele isminin, melle veya mala şeklinde telaffuzlarına da rastladığımız bir isimlendirmedir. Hikâyede geçen, "Mele Teneke" hadisesi şu şekildedir. Köyde imamlık yapan mele, (yani imam) Ramazan’da sahurda köylüyü uyandırmak için eline bir büyük teneke alıp köylüleri uyandırması üzerine bu lakap verilmiştir. Başka bir yerde, Yazar, çocukluğunda anlatılagelen ‘çirok’ denen masallardan bahsediyor. Masal, olağan üstü olayla süslenmiş bulunan ilgi çekici hikâye, hikâye ve masal, öykü, roman, fabl, mesel (eğitici öykü), masal, denen Kürtçe bir isimlendirmedir. Başkaca hikâyelerde “Dengbej” kelimesi geçmektedir; Kürtçe (Kurmanci) deng "ses" ve Kürtçe (Kurmanci) bêj "söyleyen, ses veren" sözcüklerinin bileşiğidir. Türkçe ’de "şarkıcı" anlamına gelir.
Tekne orucunun nasıl olduğunu biliyordum ama "tabak orucu"nu da bu hikâyeler vesilesiyle öğrenmiş oldum. Bütün gün oruç tutamayan çocukların, günün sadece bir bölümünü oruçlu geçirmesine "tabak orucu" ya da "tekne orucu" denir. "Tabak orucu"nda da "tekne orucu"nda da çocuklar sahurdan kuşluk vaktine kadar veya öğleye kadar oruç tutarlar. Ayrıca Kürt, Türk, Ermeni ve Azeri kültürünün yansımalarını da hikâyelerde görmekteyiz. Köye yakın bir noktada mukim bulunan Ermeni Kilisesini buna örnek verebiliriz. Ermenistan’ın köylerine yakın bir coğrafyada olması, köylülerin ve yazarın zaman zaman Erivan radyosunu dinlemesine vesile olmuştur. Köye yakın bir yer olan "Kahni ya Çırtki” isminin de bu farklı kültürlerin harmanlanmasının bir yansıması olsa gerek.
Hâsılı, bu yazılanlara daha çok yazarın çocukluk yıllarının hâsılası olan hikâyeler bunlar desek yanlış olmaz. Hayata, dünyaya ve sosyalliğe çocuk gözüyle içerden bakma öyküleri olarak da nitelendirebiliriz. Son olarak biz de yazarın güzel bir duasıyla yazımızı sonlandıralım. "Allah’ım bizlere hayatı ve ölümü kolaylaştır ve güzelleştir, bu kubbede hoş bir seda bırakanlardan eyle" amin…
İlkay Coşkun
Yitik Bavul Dergisi
Sayı 13, Mayıs Haziran 2023