- 355 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
ENGELLİ KÜÇÜK KIZ
Kendini eğitime adamış ilkokul öğretmeni Ahmet Anadolu’nun ücra köylerinden birinde sınıf öğretmenliği yapıyordu. Evliydi, nur topu gibi üç kız çocuğu vardı. Görevine, okuluna ve öğrencileri o kadar değer veriyordu adeta kendinden geçiyordu. Eğitim ve öğretim ateşiyle yanan bir meşaleydi. Bu yanan meşale en ücra köyleri aydınlatıyordu…
Ahmet Öğretmen diyor ki:
“Anadolu’nun en ücra köylerinden bir ilkokula ilk öğretmen olarak atandım. Öğretmenlik yaptığım köye yakın köylerden birinden sürekli mektup alıyordum. Bu mektupları büyük bir özveriyle okuyordum. Mektupları yazan kız çocuğuydu. Mektubunda yaşını dahi yazıyordu. Bu gelen mektuplar, duygu yüklüydü ve beni çok etkiliyordu. Adının Fatma olduğunu yazan kız çocuğunun yazısına ve yazdığı duygulu mektuba hayran kalmıştım. Çok merak ettim, bu güzel mektubu gönderen bu kız çocuğu kimdi? Hangi köylüydü? Hangi okulda okuyordu?
Art arda gelen bu güzel mektuplar merakımı bir kat daha artırıyordu. Bu kız çocuğu bıkmadan, usanmadan bana mektup göndermeye devam ediyordu. Gelen mektubun yazılarına ise sadece “Maşallah” denirdi. Yazı çok güzeldi ve de büyüleyiciydi. Benim ise mektupları yazan kız çocuğuna merakım arttıkça artıyordu. Fatma mektubunda köyünün adresini bile yazmıştı. Fatma’nın köyü, bulunduğum çevredeydi ama uzaktı. Fatma’nın köyüne arabasız gidilmezdi. Benim ise arabam yoktu…
Kız çocuğunu görüp onunla konuşmak istiyordum ancak arabam yoktu. Komşumun arabasını emanet aldım. Hanım ile atladık arabaya, yöneldik Fatma’nın köyüne. Uzun bir yolculuktan sonra köye ulaştık. Mektupta yazılan adresi köylülere sorduk. Evi bize tarif ettiler. Adreste belirtilen yere gittik. Nihayetinde kız çocuğunu belirtilen adreste bulduk.
Ev eski yapılıydı ve duvarın sıvaları dökülüyordu. Evin ağaçtan zerzeli bir kapısı vardı. Kapıyı çaldık ve kapının açılmasını bekledik. Evde bizi karşılayanlar arasında mektubu yazan küçük kız çocuğu yoktu. Bizi karşılayanların hepsi de yetişkin kimselerdi. Ben: “Bizi karşılayanlar arsında neden kız çocuğu yok” diye sordum.
Küçük kızın Anne ve babası:
“Siz galiba bizim Fatma’dan bahsediyorsunuz, o içerdedir. O, kalkıp sizin yanınıza gelemez” dediler. Benim merakım bu sözler karşında daha da arttı. Kendi kendime “O, acaba neden kalp yanımıza gelemezdi? Hasta mıydı yoksa bir yerden düşüp ayağı mı karılmıştı? Diye düşünmeye devam ettim. Küçük kız çocuğu hakkında kafamda bir sürü olumsuz cümleler kurmaya başladım…
Hanımla ve ev sahipleriyle içeri odaya doğru yöneldik. Birde ne görelim! Bir de ne görelim! Masum ceylan bakışlı Fatma odanın bir köşesinde tek başına oturuyordu. Kendine doğru yaklaştığımda birde ne göreyim! Aman Allah’ım! Aman Allah’ım! Aman Allah’ım! Fatma’nın el ve ayakları yoktu. Gördüklerim karşısında şok oldum. Bir an başım döndü, dünyam başıma yıkıldı. Gözlerim karardı, kimseyi göremez oldum. Yüzüm sapsarı kesildi, bedenim donakaldı. Bu gördüklerim karşısında uzun bir müddet kendime gelemedim. Bir bardak su içtim ve nihayetinde kendimi toparladım.
Fatma’nın yazdığı onca mükemmel mektuplar gözümün önüne geldi. Fatma’ya dedim ki: “Fatma bana o mükemmel, güzel yazılı ve duygulu yüklü mektupları yazan sen miydin?” Dedim. Fatma o incecik zarif sesiyle: “Evet efendim! O mektupların tamamını yazan bendim” dedi. Sorularım peş peşe geldi. “Sen okula gittin mi? Gittiysen hangi okula gittin? Yazmayı nasıl öğrendin? Okumayı nasıl öğrendin?” Dedim. Fatma o ürkek sesiyle: “Hayır öğretmenim! Ben okula hiç gitmedim” dedi. Fatma’nın verdiği bu cevap karşısında şaşkınlığım bir kat daha arttı. Ben kendisine: “Peki, sen okula gitmedin de böyle mükemmel okumayı ve yazmayı nereden ve nasıl öğrendin?” dedim. Küçük Hanım Fatma: “Öğretmenim kardeşim yanımda yazarken, okurken ve harfleri hecelerken dikkat ettim tekrar yaptım. Ben, bu okuma ve yazmayı yaparım dedim. Okumayı yazmayı öğrenmeye kararlıydım. İnancımı hiç yitirmedim. Böylece okumayı yazmayı öğrendim. Neyse uzun hikâye öğretmenim” dedi. Kendisine: “Fatma, ben seni okutmak istiyorum, okumak ister misin?” dedim. Fatma: “Tamam öğretmenim, okumak isterim hem de canla başla…” dedi. Onun için bir okuma planı hazırladım. İlkokul, ortaokul ve liseyi bitirmek için neler yapması gerektiğini tek tek anlattım. Bu konuda ona elimden gelen yardım yaptım. İradeli Fatma; ilkönce ilkokulu, sonrasında ortaokulu, nihayetinde de liseyi bitirmişti. Fatma artık üniversite sınavlarına girebilirdi. Sınav müracaatını yaptı. Sınav zamanı geldiğinde de ben kendisini bizzat üniversite sınavına götürdüm. Sınavı çok iyi geçmişti. Fatma: Öğretmenim! Sınav sonucunun sizin adresinize gelmesini yazdım. Sınav sonucum sizin adrese gelecek” dedi. Üniversite sonucunun benim adresime geleceğini söylemişti. Ben de: “Fatma! Tamam, sınav sonucun bana geldiği gün sana hemen iletirim. Kendi ellerimle seni kazandığın üniversiteye kayıt ettiririm. Üniversite hayatında senin maddi ve manevi bütün ihtiyacını ben karşılayacağın, sen merak etme” dedim. Fatma gururlu bir kızdı ama ailesinin maddi durumu çok zayıftı, üstelik engelli bir öğrenciydi. Fatma: “Hocam yardımınızı bir şartla kabul ederim. Borcum olsun. Göreve geçince size borcumu öderim.” dedi. Bu yaştaki kızın bu cevabı zeki ve istikbal vadeden bir öğrencinin cevabından gayrısı olamazdı. Bu kendinden emin önünü gören bir cevherin sözleriydi. Ben de kendisine: “Tamam anlaştık” dedim. Benim yardım teklifimi istemeyerek kabul etti. Fatma’yı kendi köyünde anne babasının yanına bırakıp kendi okulumun bulunduğu köyüme döndüm. Aylar sonra sınavlar açıklanmıştı. Fatma’nın üniversite sınav sonucu benim adresime gelmişti. Fatma’nın sınav sonuç zarfı bizim eve gelmişti. Nihayetinde seneler sonra altıma bir araba alabilmiştim.
Ben Hanıma: “Fatma’nın sınav sonuç zarfı elimize ulaştı. Zarfı biz burada açmayalım. Köyüne götürelim, kendisine teslim edelim. Sınav sonuç zarfını kendi açsın. Kazandığı okulu görünce onun mutluluğunu beraber paylaşalım” dedim. Hanımla arabanıza atlayıp sınav sonucunu Fatma’ya teslim etmek için Fatma’nın köyünün yolunu büyük bir sevinç ve heyecanla çoktan tutmuştuk. Heyecandan yollar bir türlü bitmek bitmiyordu. Fatma’nın köyüne sevinç ve heyecanla ulaşmıştık. Fatma’nın köyünün girişinde büyük bir mezarlık vardı. Mezarlığın her tarafı kalabalıktı adeta insan seli akıyordu mezarlığa. Hanımla ben: “Herhâlde köyde cenaze var. Biz Fatma’nın evine doğru gidelim, bir an önce sınav sonuç zarfını kendisine ulaştıralım” dedik. Eve doğru gitmeye başladık. Fatma’nın evinin önüne vardığımızda mezarlıktaki kalabalık kadar orada da bir kalabalık vardı. Evin kapısının önü insan kaynıyordu.
Fatma’nın ölüm haberini kapının önünde öğrendik. Aman Allah’ım! Fatma vefat etmişti. O an ne yapacağımı şaşırdım kaldım. Dünya başıma yıkıldı, ben de yıkıldım kaldım oracıkta. Yerimden kalkamadım ve saatlerce ağladım. Uzun süre kendime gelemedim. Kendime geldikten sonra sıra zarfı açmaya geldi. Açılan zarftaki haber güzeldi ama neye yaradı? Engelli kız çocuğu Fatma üniversite sınavını kazanmıştı. Kazandığı bölüm ise sınıf öğretmenliği bölümüydü. Bir tarafta Fatma’nın cenazesi diğer tarafta ise Fatma’nın hayalleri cansız yatıyordu…
14.12.2022
Yozgat