- 294 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA
Çocukken ailemizden ve de öğretmenlerimizden “Artık büyüdün,” lafını çokça duyduk. Hatalarımız, yanlışlarımız kimi zaman şiddetle kimi sözle anlatıldı. Küçükken sorumlu olmadığımız tüm şeyler büyüdükçe sırtımıza yüklenmeye başlandı. Yaşımız ilerledikçe bize öğretilen değer yargıları katlanarak devam etti. Bizler de bu sayede yanlış yapma ihtimalimizin iyice azaldığını kabul ettik. Artık çocuk değilsin; paylaşmayı, barışmayı, sevmeyi öğren dediler. Başımızı eğip: “Eyvallah!” dedik.
Büyüdükçe her şeyin yoluna gireceğini düşünürken… Aman Tanrımmmm! Dünyayı çocuk hallerimize bırakmanın neyi kötüymüş, onu bir türlü anlamadık. Hem de çocuk aklımızın temizliğini, saflığını, güzelliğini bildiğimiz halde. Büyümekle birlikte problemlerin çözebilme yeteneği arasında doğrudan bir ilişki kurmuşlar. Böyle buyurmuş Zerdüşt; akabinde okumuş yazmış âlimlerimiz. Büyümekle öğrenmek arasında da benzer şey olduğunu da eklemişler. Dur durak yok tabii… Ver Allahım, ver!
Öğrenmek büyümektir aynı zamanda. Ya sıfırın ya da mevcut olanın üzerine koymaktır. Öğrendikçe düzelir diye umuyoruz. Eksikler giderilir. çirkinlikler azalır diye bekleriz. Paylaşmak, barışmak, sevmekle açar yüzümüzde güller. Büyüyüp serpildikçe kızarız çocukluğumuza. Tüm bunlardan bihabermiş gibi. Büyüdükçe temizlenmiyormuş dünya. Büyüyünce anladık. İşin içinde insan olunca durum değişiyor illaki. O, her şeyden üstündür, çünkü kutsaldır, özel yaratıldığını düşünüyor. Böylece doğayı, hayatı, gezegeni her yönüyle hem de binyıllardır hoyratça kullanıyor. Her şeye rağmen kendimizi yüceltmekte sınır tanımıyoruz. Artık kutsal ve zeki olan bir canlı karşımızdadır. Derin bir “Ohhh!” çekip: "Kurtuluş yakındır," dediğinizi duyar gibiyim.
İşin ilginç tarafı belgesel tadındaki türümüzün bedenen büyümesinden ziyade zihnen olgunlaşması onu daha zararlı yapmıştır. Kendini dünyanın yegâne sahibi görüp umarsız ve sorumsuz davranma eğiliminde olan başka türle karşılaşmadık. Bilgi ve zekânın birleştiği yeğane varlık yine aynı oranda zeki olan bizler; hemcinslerimizle dahi uzlaşmaktan aciz değil miyiz? Varlığımızdan bugüne; kutsallığımızın, zekiliğimizin, tecrübelerimizin, gezegene artı yönde katkısı olmuş mudur? Bu defa derin bir “Offf!” çekip kurtuluşumuzun ertelendiğini, duyar gibiyim.
Temiz bir dünya için büyümüş, sorumluluk hisseden az sayıdaki kişilerin cesur mücadelelerine de şahit oluyoruz. Dünyayı kurtarmanın tek başına mümkün olmadığını haykırıyorlar. Gerçek manada büyümenin karşılığını anlatsalar da dinleyen yok gibi. Gezegenimizin son yüzyılı düşünülürse ekonomik, ekolojik, siyasi, sosyal alanda nereden nereye evirildiğini anlamak mümkün. Kirli dünyamızın tek sorumlusu insan ve yaptıklarıdır. Çocuk masumiyetimiz de yetişkinler sayesinde bu kanserli duygu ve fikirlerle büyümektedir.
Neye kulak vermen gerektiğini anladığın an, bir çınlama duyarsın: "Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz," dediklerinde gülüp geçiyoruz ya, işte o. Büyüdükçe kirlendik ve kirletiyoruz. Büyümek; sorumluluk alıp, düzeltmek değil miydi? Temiz kalmanın adını koyamadığımız türden. Her şeyi normalleştirme alışkanlığı burada da karşımıza çıkıyor. Kirli insan, kirli, toplum, kirli fikirler ve dünya. Hem de yanı başımızda büyüyüp gelişmeye devam ediyor. Sırıtmakla kalmıyoruz düzene, kirlenmenin güzelliğini alkışlıyoruz.
Ülkeler, devletler, toplumlar, bireyler hemen herkes birbirini maskelemeye devam ediyor. Hepimiz aynı kandırmacanın içindeyiz aslında. Kendi dışımızdakileri; her an hinlik yapmayı kollayan çakallar, diye işliyoruz. Hele de devletlerarasındaki ilişkileri hiç sormayalım. Düzeni olmayan bir dünya düzeni kurulmuş. Birbirinin gözünü oymak için fırsat kolluyorlar. Orta Doğunun kıvırma sanatından biz de nasibimizi almıyor değiliz. Çıkar beklentileri büyüdükçe ilişkiler daha da kirleniyor. Her şey bir nevi arapsaçı. Bu sefer de Şair Can Yücel’in “Bana şiirlerinde küfür etme diyorlar usulsüz. Lan bu kadar (……BİPPP……) nasıl anlatayım küfürsüz?” lafını duyar gibiyim.
Bundan gayrı temiz toplum, temiz dünya, temiz siyaset beklentin rafa kalkmaya başlar. Temel insani değerler; riyayla, çıkarla, terörle, şiddetle, yalanla, korkuyla sarılır. Değişim kendinle ve yakın çevrenle sınırlamakla kalmaz daha da geriye gittiğini fark edersin. İçindeki feryadı kendin duyarsın anca. Uzaktan, cesur adımlar atanların gölgesinde iki laf etmekle huzura erer gönlün. Hele çoluk çocuğuna dönüp de: “Bakma sen öyle yaptığıma; ben temizim, dürüstüm aslında,” diyerek üfürükten tayyareye binersin. Oysaki bahane üretme atölyen devreye girmiştir yine. Bundan böyle ortaklaşıp birlikte hareket etmeliyiz, dersin. Bence de öyle “Kurtuluş yok tek başına; haydi hep beraber cehenneme odun taşıyıp ateşi harlayalım.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.