- 491 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TOPRAK GÖZLERİ TOPRAĞA GÖMDÜM
Acı bir soğuk var dışarıda ama içerisi sıcacık, klima önüne oturdum, keyfim yerinde. Sobalı odada oturduğum tatlı çocukluk anılarını anımsatıyor bana. Bardağımdaki kekik çayının sığ kokusu Torosları tütüyor. Bu gece rüyamda görmedim seni. Önceki gece için yalan söyleyemeyeceğim, gördüm. Sana olan bütün kırgınlıklarımı, bütün acılarımı, bütün can yanmalarımı anlattım yüzüne, ya da vurdum mu desem? Saçlarımı sevdin usulca, rüyaydı evet ama yüreğim titredi. Dokunuşunu düşte hissettiğim gibi uyandım sabaha karşı. Ağlamak istedim, ağlayamadım. O gün yeterince ağlamıştım, gözyaşım kalmamış demek ki…
O günden sonra hastalandım, iki gün yataktan kalkamadım. Tonla ilaç, çift antibiyotik, astım ilaçları derken mahvoldum. Hala daha iyileşemedim. Berbat, acınası bir durum. Hastalığım ne bilmiyordum en başta, insanların saçma ithamlarını duymamak adına “Farenjit” dedim ilk, sonra doktor “Bronşit” dedi. İnan bana ne kestiremiyorum hala, ciğerlerimdeki keskin acının hissindeyim yalnızca. Trajikomik gül goncası, üzüntümden yataklara düşecek kadar hasta oldum. Sen duysan ya inanmaz ya da dalga geçerdin. Acınası değil mi? Gerçi umurunda değildim, gözüne değmezdim. Her şeye rağmen yine senden başkasının olmayacağını mutlak kabul edişimi bünyemden atamıyorum. Tüm benliğime işlemiş sanki, kazıyarak anca çıkar belki…
Seni Bodrum gecesinde kuzenlerimle, hayır onlar benim artık kardeşlerim, içtiğim iki demlik çayın son yudumunda bitirmem gerekirdi. Heba ettim boş avuntuyla aylarımı, hayır yıllarımı… Ağabeyim bana vicdan yapıp soğuktan kucağına koyduğum ayağımı ovduğu, kardeşimin sana öfkeyle küfrettiği gece bırakmalıydım. İçimde yaşadım her şeyi, en son satıra kadar. Seni öyle sakladım ki içimde ağlamamı geceler bile görmedi, içten ağladım hep. Defalarca gurursuzluklar yaptım, sevgi fedakarlık gerektirir diye düşündüm çokça. Memleketimdeki tepe tepe yeşillerde aradım seni, konuşmuyorduk o zamanlar. Konya ovasının ıssız bozkırında camdan ayırmadım gözümü. Anlat anlat nereye kadar değil mi? Bu örneklerin arkası gelmez. Sesim çıkmasın diye ağzımı kapattığım, hıçkırıklarımı yuttuğum gecelerin hesabını Allah’a nasıl vereceksin? Kıyamam ki ben sana… Bir tarafım Allah’ın sana kızmasına bile dayanamazken diğer tarafım sitemkar. Bana varlık içinde yokluk yaşattığın için kırgın ve çok yorgun. Bitap haldeydim, ölmek üzereydim ve sen o günlerde beni yapayalnız bıraktın. O soluksuz ıssız gecelerde duvarlar arasına hapsettin beni. Sesinin ötüşüne bağrında yatar olurdum ben, ne zamandan beri beni hiçliğimle baş başa bırakır oldun inan ben de kestiremiyorum.
Kadere inanmazlığın, maneviyata düşmanlığın, özlemi içinde gaddarca bastırışın ince ince kıydı damarlarımı. Aklının ucundan geçmişimdir belki ama sen aklından geçen sineği kalın taban subay botlarıyla ezecek kadar acımasızdın. Kadın ararken senden üç gram sevgiye hasret küçük kız çocuğunun yanağına tokat atmaktan çekinmedin. Senin olsun bütün dünya, hep sen haklısın evet gül goncası! Gururunu ayaklar altına alıp da özür diledin ya benden; en büyük sensin. Ben kötü kadınım, beklemezdim uzun dönemde seni. Ben doyumsuz bir canavarım, sadakatsiz, iki paralık. Hatta! Hatırladım şimdi; iki satır, üç kelam!
İçimdeki aşkı söküp atabilmeyi çok isterdim. Tozdan dolu zahiri bakışların dört bir yanımı sardı. Umurunda olmayan, aklından zikrinden alıkoyduğun genç kadına niçin böyle eziyet ediyorsun bilmiyorum. En sevdiğim şalımı verecek kadar yanıktım sana, sense beni yanına yakıştırmıyor iki yaprak kağıt parçasını benden esirgiyordun. Çok hayalim vardı seninle, geçen sana yazdığım –senin bilmediğin- yazılarımı okudum. Yine ağlamak istedim ama kahkaha attım. Acıdım kendime.
Saçlarımı kestirdim, kısacık. Kulak hizasında, elime bile gelmiyor artık. Enseme yel vuruyor boğazım düğümleniyor. Geceler çok sessiz, normalden çok üşüyorum. Gül kopardım, suya koydum. Gül kuruduğunda seni unutacağım. Merak etme iyi bakıyorum gülümüze. Hoş, pek ömrü yok gibi duruyor; musluk suyu gülleri kurutur.
Biz hep ayrı yollardaydık; İstanbul senin olsun İlteriş’im, ben Ankara’da kanatlarımı açacak ve Anadolu olacağım. Tebriz, Rakka, Erbil, Kars, Iğdır, Van… Gezip bir olacağım, yoluna git; zira ben kumarı kaybettim.
İki satır üç kelamı geçti biraz, olsun o kadar…
-Hiç
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.