- 434 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
YOKSA BİR RESET DAHA MI?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yaratılışından bu yana merak,tesadüf, ihtiyaçları veya keşifleri ile hakikatleri bir bir gözler önüne seren insanoğlu, giderek şaşırtıcı bir hızla da tahmin edilenin de üzerinde ve belki de hayal gücünün sınırlarını da baş döndürücü hızda zorlayarak bu günlerin çok ötesinde bir geleceğe doğru da evrilmektedir kuşkusuz.
Yakın zamana değin onlarca ve belki de yüzlerce yılda ortaya konan bilimsel bulgular, günümüzde aylar, haftalar ve hatta saatler için dahi katbekat artarak gün yüzüne çıkmakta, bu verilerin hayatla buluşması da aynı hızda cereyan etmektedir.
Ulaşımda, tekerleğin icadıyla adeta bir devrim yaşayan insanlık, mekanik ve zincirli aktarım olanakları sunan, çoğunlukla da kas gücüyle hareket eden araçlara terfi etmiştir. Bu devinim orda da kalmamış, buharlı kazanlı araçlardan, petrolün çeşitli şekillerde damıtılıp işlenmesiyle ortaya çıkan; benzin, mazot ve daha yeşilci bir fosil yakıt olan doğal gazın da kullanıldığı ulaşım araçları teknolojine erişilmiştir. Hoş ya, bu teknolojiler de günümüzde büyük bir olasılıkla son demlerini yaşamakta ve yerlerini daha çevreci ve ergonomik, daha hızlı ve güvenli olan ;güneş panelleri, uzun ömürlü bataryalı araçlar,sadece manyetik prensiplerle çalışabilen ve asla yakıt tüketmeyen yeni nesil araçlara devredecektir. Ne kadar da yetişilemez, baş döndürücü ve hayalleri zorlayıcı değil mi? Bu arada zamanında çokça ilgi gördüğü dillendirilen “Jetgiller” adlı çizgi filmin, günümüzü anlatıyor gibi olması da çok manidardır. Elindeki bond çantasını cadde üzerinde tek tuş dokunuşuyla uçan bir otomobile döndüren, o zamanlar hayal ve fakat günümüzde de çok uzak olmayan bir gerçeklik bu.
Daha çeyrek asır önceden prototipleri bile başarılı denemeler gerçekleştiren ve o günün gündemine bomba gibi düşmüş bulunan uçan otomobiller de yabana atılır değiller. Doğal olarak, sınırsızca istekleri ve hayalleri ile insanlık, her geçen an bu hayallerine uzanabilmeyi de cari hale getirecek gibidir.
Bilimin ve teknolojinin sarmal yapısı ve evrenselliği, onun her bir kültürden ve zeminden de yerden beslenmesini ve sonuç olarak da engel tanımaz şekilde bilinmeze doğru bir devinimine yol açmaktadır. Daha birkaç asır önce “Ay`a Yolculuk, 80 Günde Devr-i Alem, Yer Altında Yirmi Bin Fersah” gibi döneminin hayati gerçeklerine uçuk kaçık gelen romanları ile belki de alay konusu olan Fransız yazar Jules Verne, günümüzde ise hayranlıkla ve hak ettiği şekilde saygıyla anılmaktadır kuşkusuz. Bu gerçek bize bilim ve teknolojinin bu güne dair sınırı ne olursa olsun, hayaller ile başlayan bir başlangıca ihtiyaç duyduğunu işaret eder. Elbette, önce hayal etmek, ümit etmek ve sonrasında da onlara uzanabilmek için aklın sınırlarını zorlamak da dediğimiz bu süreç, insanlığı daha güzel yarınlara götürebildiği sürece kimsenin itirazı olmaz sanırım.
Yukarıda genel özellikleri, tarihi serüveni ve mantığıyla dillendirmeye çalıştığımız bilim, gerçekten de insanlığı hak ettiği o ;daha özgür, daha mutlu, daha sorunsuz ve ergonomik bir yaşama taşıyabilecek midir? Yoksa, kendi içindeki tehlikeli ve tüm insanlığı ve hatta gezegenimizi tüketme ve belki de yok etme pahasına bir uçuruma mı gidecektir? Bunu, sağ duyulu insanların farkındalıkları engeleyebilecek midir? Zira, genetik bilimindeki akıl almaz ve etik dışı deneyler, giderek daha da fazla insanı ve onunla birlikte medeniyeti yok edebilme potansiyeli taşıyan; nükleer, kimyasal,biyolojik silah ve ajanlar, sibernetik sahasındaki çığ gibi büyüyen robot teknolojileri ve sanal zeka yazılımları, atmosferik olayları ve hatta arzın levhalarını dahi yerinden oynatan titreşimler ve frekekanslarla ortaya konulan suni;depremler,tsunamiler, şaşırtıcı ve adeta da hilkat garibesi gibi apansızca ortaya çıkan atmosferik devinimler vb bizleri düşündürmeli sanırım. Bilime ve teknolojiye karşı olmamakla beraber, topyekün varlığımızı ve insan olarak doğal yapımızda bulunan ve biz yapan şeylerin irademiz dışında manipüle edilmesi kabul edilebilecek şeyler değildir.
Burada sorulması gereken soru, yarına hangi teknolojilerin ve veya bilimin egemen olacağı değil, yarının olup olmayacağıdır kuşkusuz. Arkeolojik kazılar ve gerekse de dini ve ilmi hakikatler bizi geçmişimize dair ciddi bir sorgulamaya da itiyorlar aslında. Neredeyse yarım asra yakın süredir özel koşullarda dondurulmuş insan bedenleri, geleceğin dünyasını görebilecek midir, yoksa bu dev teknolojik enstürmanlar kendilerini elit sana birkaç çılgının elinde insanlığın sonunu mu getirecektir?
Hindistan`da yapılan arkeolojik kazılardan ortaya çıkan bulgular ve gerekse de “Mahabbarata Destanı”nda dillendirilen tarihi gerçekler son derece manidardır insanlık adına. Gerek destanın içerdiği metinlerle kazılarda ortaya çıkan bulguların fenni yönden de örtüşmesi, binlerce yıl önce bir nükleer yıkımın büyük ölçüde gerçekleştiği yönündedir. Teoriden hakikate doğru ivmelenen bu durum, geleceğimiz adına çok düşündürücü değil midir? Büyük bir olasılıkla, binlerce yıl önce daha da ileri bir teknolojimiz varken, insanlık nükleer bir savaş sonunda adeta “tarihini resetlemiştir”. Ve asıl soru şu ki, arkeolojinin gün geçmeden ortaya koyduğu yeni buluntuların tarihimize dair ne de karanlık yanların olduğu gerçeğinden hareketle, acaba birkaç kez bu resetlemeyi yaşamış olabilir miyiz? Hz. Adem ilk insan ve fakat hanhi jenerasyonun ilki?
İnsana rağmen bir hayat mümkün olmayacağına ve en azından anlamsız olacağına göre, onun hayatını garanti edebilen, uzatan, daha sağlıklı ve konforlu kılan, günlük hayatın hengâmeleri içinden kurtararak kendine daha çok vakit ayırabilmesini sağlayan bir gelişim ise daha onurlu, istenen, beklenen, takdir edilen olacaktır kuşkusuz. Bu duruma biraz çarpıcı ve daha ziyade de dramatik bir örnek vermek mümkün elbette. Sözünü ettiğimiz haber tam da bomba gibi şu şekilde düşmüştü basına: Güney Kore’de bir anne, 2016’da nadir görülen bir hastalık sonucu yedi yaşında hayatını kaybeden kızıyla sanal gerçeklik teknolojisi sayesinde "buluştu". Ne kadar da dramatik ve bir o kadar da hayranlık uyandırıcı bir gelişme değil mi? Hayatımıza daha önceleri bilişimin bir uygulaması olarak girmiş bulunan “avatar” kavramı ve onu bizzat kullanarak daha öteye taşıyan sanal gerçeklik bir filme de konu olmuştu hatırlarsanız. Gişe rekorları kıran nadir filmlerden biri olarak “Avatar”, gerçeklik dediğimiz şeyi bir kez daha sorgulamamıza yol açmıştı büyük olasılıkla.
Şunu söylemek gerekir ki, gezegenimizin geleceğine en büyük tehdit dışarıdan değil, büyük olasılıkla içinden olacaktır. Bizim dışımızdaki canlıların var olma ihtimalini de asla geride koymuyoruz ve fakat, dünya içinde yaşana gelen gelişmeler bu olasılıktan önce köklü bazı değişikliklerin gerçekleşmesini kuvvetlendiriyor sanırım. Bu düşünüzşün dışında bir başka medeniyetle temas ihtimalini geride bırakan ;bir göktaşı veya olağan dışı başka bir gök cismi dünyamıza ölümcül bir şekilde temas etmedikçe, dışarıdan gelecek bir yıkım olasılığı neredeyse yok derecedir diyebiliriz. Aksi olsaydı, on binlerce yılı çoktan aşmış bulunan kadim insanlık tarihi bu günleri asla göremez ve bu metnin de yazılması mümkün olmazdı. O halde asıl soru, beşeriyetin gelecekte nasıl bir teknolojiye evrileneceği ise, daha ciddi bir soru da, geleceğin var olup olmayacağı veya nasıl bir geleceğin hayat bulacağı olmalıdır. Bir geleceğimiz olacaksa, bu gelecek zahmetsizce ve alabildiğine de sınırsızca her şeye erişimi sağlayabilecek, aklın tezahürü, her şeyin tamamlayıcı unsuru bir yazılımdan geçecektir kuşkusuz.
Son görüşümüz, teknolojik keşif ve güncellemelerin hangi amaca hizmet edeceğinin tarihin bilindik şekliyle akışına veya yeniden resetlenmesine yol açabileceğidir. Öyle ki,yeniden ilkel ve barbar dediğimiz çağlara dönüş ile evrenin keşfine doğru masalsı bir hayata kucaklamak arasında bıçak sırtı bir durum bu.
Bilimin bizi onurlu bir hayata taşıyacağına inanmak, en doğru ve kulağa da hoş gelen bir düşünüş sanırım. Böyle olmasını diliyoruz ve fakat, gücü elinde tutanların onu ne maksatla kullacaklarını bilebilmek de kahinlik olurdu doğrusu. Biz en iyi ve ideal olanı, bütün insanların ve dahi canlıların yarınlarını hesaba katarak iyi olan tercihlerin hayata geçmesini diliyoruz. Bundan belki de çeyrek asır sonra bu ikilemin sona ereceği kuşku götürmez bir gerçek sanırım. Sizce de öyle değil mi?
Oğuzhan KÜLTE
YORUMLAR
İnsanoğlunun kendi teknolojisiyle kendini tüketmeyeceğini umut etmek isterim. İlerleyen yıllarda uzaya koloniler kurmak, gezegenleri bir bir giderek keşfetmek, Ay'ın büyülü kraterlerinden birine uzanıp muhteşem gezegenimizi seyretmek ne betimsiz olurdu. Mars'ta gün batımını izlemek, azot, hidrojen yüzdelerinin Dünyamızdan çok farklı olduğundan renk cümbüşü gün batımını izlemek, mest edici olurdu. Hubbel teleskobunun Dünya'dan uzaklaşırken çektiği resimlerle büyülenen bizler, bunları yüz yüze yaşarken, incelerken ne eşsiz duygularla sarmaş dolaş olurduk.
Evrende milyarlarcası var olan çok küçük bir kara deliği, füzemizin yakıtı olarak kullandığımızda ne hızlı gider, Güneş Sistemimizin dışında yol alabilirdik.
Umut ve iyi niyetle gelişmiş, insanoğluna yaraşır geleceğe doğru...
Yazınıza tebrikler.
Saygılarımla.
Oğuzhan KÜLTE
Evet hocam aynen öyle gücü elinde bulunduranlar en tehlikeli olanlardır kutluyorum çalışmanızı ve sizi
Oğuzhan KÜLTE
Değerli çok değerli bir paylaşımdı.
Günü hak eden yürekleri de ihya...
Sonsuz içten selam saygımla hocam
Oğuzhan KÜLTE
Bu muhteşem araştırma yazınızın emeği oldukça yadsınamaz kesinlikle ilgi alanlarımdandır. Katılıyorum size..
Nuh'un öncesini gerçekten bilmiyoruz ya da bildirilmiyiruz. Kazılarda çıkan şeyleri kısıtlı olarak öğrendiğimize bakarsak; akla bir çok soru geliyor. Geçmiş teknolojiler bu gün den çok çok daha iyiydi bu kesin Nuh öncesi. Acaba gelecekten mi geldik yani Bizim gelecekte bunları kesfedim evrensel bir kaos yaşayıp yok olmadan önce resetleme esnasında bir uzay gemisi ile yok olan dünyamızın belli bir zamanında tekrar mı üredik?
Oğuzhan KÜLTE
Reset ;yeniden başlamak anlamında..Aksaklıkların bitirilerek yeniden yola devam hali..Daha mükemmele ulaşmada ivme kazanmak.Dünyanın dönüşüne katkıda bulunan bu ivme insanların kendi kendilerine sonlarını hazırlamalarında büyük paya sahip.İlginç ve bir o kadar da bilgilendirici muhteşem bir yazı.Kaleminiz daim olsun.Sağlıcakla.Saygıyla.
''Gelecek de bir gün gelecek''
neneh. tarafından 13.12.2022 07:40:43 zamanında düzenlenmiştir.