- 294 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YA VARSA
Dünyanın birbirine yakınlaştığı, ülkelerin küçük birer köy gibi kaldığı, iletişimin bir nefes kadar çabuk gidip geldiği bir zaman dilimindeyiz. Kültürler iç içe girmiş birbirine karışmış. Haz ölçüleri değişmiş. Hız ölçüleri değişmiş. Hız ve haz çağı olmuş.
Bu zamanda bir şeyin arkasından koşmak bir anlam taşımıyor. Zira çok hızlı. Işık hızıyla yaşanıyor her şey. Yaşanıyor da nasıl bir yaşam isteniyor. Nasıl bir sistem bizi yönetiyor. Bunları kestirebilmek çok zor. Kültürler değişiyor, diller değişiyor inançlar değişiyor. On sekiz bin alemi yaratan Allah kullarını yaratınca gidin dünyaya dünyayı kazanın, bir kısmına da gidin dünyaya dünyada ukbayı kazanın. Bir kısmına da gidin beni dünyada bulun demiş. Bu baptan İrademiz adaletten, ilimden inançtan, ibadetten hayır ve hasanetten yana olacak. Haz ve hız dünyasında z-kuşağının arasında hangi doğruları yaşayabileceğiz, onun hesabını yapmak lazım..
Bu zamanın insanı teslimiyet sabır, iyilik fedakârlık din ahiret gibi kavramları anlatmaya kalktığında aval aval yüzüne bakıyorlar. Bu zamanda bu çağda diye karşılık veriyorlar. Kimi ateist, kimisi deist, kimisi narsist, kimisi de eyyamcı bilmem ne bela. Şimdiki insanların kendilerine göre birer dinleri var. Kendi aklıyla şekil verdiği dini hem vicdanını rahatlatıyor hem de aradığı içi boş özgürlüğü ona sunuyor.
Öğrenciliğimden bu yana o kadar çok şeyleri sorguladım ki. hiçbirinde bir çözüm noktası yok. Bazı filozof geçinen dinsizlerin söylemlerinden başka safsata göremedim. Güya halk arasın da bilim adamı, düşünür, filozof gibi payelerle sınıflandırılıyorlar. Zamanı sorgulamak bana düşmez ama. Bir başlangıcı bir bitişinin olduğu kesin. Bu mekânların kendiliğinden olma ihtimali olmadığı gibi, bu kadar düzenli olması da ayrı bir düşündürüyor. Hayatın bir gerçeğe hizmet ettiğini bilmek ve iktidarını o gerçeğe doğru kullanmak da bizim görevimiz olsa gerek.
Bu zaman kişiye göre doğum ile ölüm arasında, ama sonsuz bir zaman var. Hayatın elbette bir anlamı var. Tefekkür bizim zamana ait düşüncemizi biçimlendirip hayatın akışına yönelip akıp gittiğini gösteriyor. Tefekkür bize zamanın başlangıcı var bir de sonu var diyor ama. Kişiye göre uzunluk kısalık kavramı değişir. Bize düşen zaman dilimi içinde tefekkür, hayatın sonunda bir sığaya çekileceğimizin bilincinde olmamızı öğretiyor. Kalan zaman dilimini önüme aldım kırpık gözlerle şöyle bir süzdüm ve seyrettim. Hangi gerçekle karşı karşıyayım, ben ona ne kadar uzağım ya da yakınım.
Bu düşüncelerle yoğrulup duruyorum. Beynimdeki düşünceleri ve bilgileri akıl değirmeninde öğütüyorum. Şu an aradığım yerden değil, bulduğum yerden seyreyliyorum âlemi. Herkesin bir bakış açısı var ama mutlak hakikat ne acaba? Ben ona hangi uzaklıktayım? Bunları düşünüyorum. Akıl, bilgiyi öğüten muazzam bir değirmen. Aklıma takılan şüpheleri, soruları öğütüyor, dev kayaları un ufak edip gönlüme gönderiyor, orada vicdanımla yoğurup şekil veriyorum. İşte benim hayatım ortaya çıkıyor böylece.
Güzel yaratılışım, akıl ile donatılışım melekler, ahiret, yeniden diriliş ve peygamberler, hepsi benim hakikatim ve hayatıma bu bilgilere dayanarak yön veriyorum. Birinin düşünce dünyasına girip onun hakikat penceresine çevirince dünyam altüst oluyor. “İnsan gözleri nasıl olur da bu kadar gerçeği göremez?” diye çırpınıyorum. Allah’ın uyarıcı ayetleri olmasa belki diyeceğim ama. İnsanı uyaran bir sürü ayetler var. ’’o çetin günün azabından sakının ‘’Diye bizi uyaran ayetin belirttiği o çetin gün ne acaba ‘’(Kimilerinin dilleri uzar kimisine güneş bir metreye kadar iner ‘’) dedikleri gün mü acaba? evet aynen öyle.
"Ey insan! Dikkat et, söz başka, gönül başka olmasın. “İnsanın içi titriyor uyarıları duydukça “Bir gün yakîn bir gözle göreceksiniz”, “O çetin günün azabından sakının!” uyarısını okuyunca ürperiyorum. Bu uyarıların tam tersi olan mükâfatlarından bildirimleri var. Bunlarda insanı umutlandırıyor ve hayallere sürüklüyor. Sırat üstüne ev yapasım geliyor, hurileri bırakıp seni isterim diyesim geliyor. Bunları birine söylesem sen kafayı sıyırmışsın derler. Ama ne yapayım ki buda bir gerçek.
Kime anlatabilirsin ki kimse kendi bildiğinden başka şey öğrenmek istemiyor. Basıyor itirazı. Bilimle dini bir arada düşünemeyen birçok insan tanıdım. Sanki dinle bilim arasında tercih gerekiyormuş, onlar da modern ve akılcı bir yol izleyip dini elemişler, geriye bilim kalmış gibi. Hazreti Aliye Yahudi gelmiş ya Ali boşuna yoruluyorsun: Cennet Cehennem diye bir şey yok demiş. Oda ona yoksa ben ne kaybederim. Hiçbir şey kaybetmezsin demiş. Öyle ise ya varsa sen neyi kaybedersin deyince! Yahudi Müslüman olmuş. Bende diyorum ki “Mutlak hakikat sizin dediğiniz gibi olsun. Öldükten sonra dirilmek yok, hesap yok, dünyada ibadet yok, günah yok, sevap yok. O zaman kaybedeceğim hiçbir şey yok benim. Çünkü sonum yok olmaksa, şu anki inancımdan dolayı sorgulanmak da yok, ceza da yok. Peki, ya mutlak hakikat benim inandığım şekildeyse ve inanmamanın sonucu olan ve acıklı bir azap olarak tanımlanan cehennem haksa?”. O zaman vay sizin halinize.
Burada kazanıp kaybettikleriniz sizinle gelecek ve onlarla orada hesaplaşacaksınız. Beyler bayanlar hayatla kumar oynamayın. Herhalde kaybeden siz olursunuz. Kendi kendinize ihanet etmeyin. Hakikate karşı, akla karşı, korkunç bir karşı duruş. Şu uyarıya baktığımızda her şey o kadar ciddi ki görmemek duymamak düşünmemek mümkün değil. Hâlbuki Allah isteseydi herkes iman eder ve onun yolundan giderdi. Burası imtihan dünyası, sınanma dünyası Ateist deist her ne kadar izim varsa bunların iddia ettikleri mantıksal düşünceleri doğruysa bekle gör demekten başka sözümüz kalmıyor.
Beyler yok saymak cüretkarlığın en âlâsı! “Dünyada hikmet, ahirette adalet” sözünü unutmayın Bu kadar farklı düşüncelerin akıllara geliyor olması da mutlak aklın ihtişamının sonucudur. Bunu da hatırınızdan çıkarmayın.
Dünya yuvarlak diyenleri cezalandıranlar, düz olduğunu kabullenip hep yanlışla iştigal ettiler. zamanın deizmcileri de kuş beyinleriyle gerçekten uzaklaşıp gerçeklerden saptılar. Onların bildiği gerçekle mutlak gerçek farklı ama bunu kabullenmiyorlar. Şimdi “Sınırsız özgürlük var, günah kavramı yok” düşüncesiyle zamanlarını kaybediyor ve muhteşem sona doğru hızla yürüyorlar. Beyler Siz kendi isteğinizle ölüme doğru hızla yürüyorsunuz. Haz ve hız çağı olarak adlandırılan bu çağın insanına teslimiyetten, ahiretten, iyilikten, fedakârlıktan, sabırdan, erdemden bahsetmek, abesle iştigal gibi görünüyor.
Kendi aklıyla şekil verip yönettiği bir din hem vicdanını rahatlatıyor hem de aradığı özgürlüğü sunuyor. İşte bunun için kalpler bir yerlere doğru kayıp gidiyor.
Ama hepimizin hakikat kabul ettiği onca fikir bir yana, Mutlak hakikat var beyler. Mutlak hakikati sizin boş üfürükleriniz söndüremez.
Şöyle düşününüz Talip hocanın dediği gibi ‘’ya varsa’’ diye bir nokta koyun.
==========================AR==============================
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.