- 324 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Miras
Karımın vefatının ardından ikisi kız bir erkek üç çocuğuma rağmen yalnızlığımı uzun süre yaşadım. Çocuklarımla birlikte aynı binada oturmak rahmetli eşimin isteği idi. Bir gün ”maddi durumumuz şimdilik çok iyi ama yarının ne getireceği,bizim ne olacağımız belli olmaz, rabbim eskilerinde söylediği gibi ; ikigün yatak üçüncü gün toprağı nasip etsin ,yatırıpta kapılara baktırmasın inşallah ama elden ayaktan düşünce evde bir yabancıya,bakıcının eline kalmak iyi değil, nasıl olsa tüm çocuklarımız bu şehirde neden hepsini bir apartmana toplayıp , ayrı dairelerde topluca oturmuyoruz” dediğinde bu fikir baştan bana iyi gelsede “Hayatım, bu çok iyi bir fikir ama sen beni dinlersen biz yine şu anki gibi ayrı yerlerde oturalım ve dışarıdan onlara yardımcı olalım.Hep birlikte bir araya,bir binaya toplandığımızda onların her birisinin bizden saklı bazı şeyleri olabilir,ne bileyim bizim görmemizi istemedikleri bazı şeyler olabileceği gibi kendi aralarındada anlaşmazlıklar olur,bu anlaşmazlıkları göreceğimiz,yaşayacağımız için biz de onlar gibi yaralanır kırılırız” dediysemde “olsun” dedi. Çocukların hepsini şehrin iyi yerinde aldığımız dört daireli geniş bir apartmanın her bir dairesine yerleştik. Yaşa göre ,en alta biz diğerler sırayla üstümüze yerleştiler.
Çok sürmedi karım aniden kalp krizinden bir akşam üstü vefat etti. Hayat ,her şeye sahip olsamda bana çekilmez gelmeye başlamıştı. Günlerim fabrikama gidip gelmek,torunlarımla zaman geçirmekle geçiyordu. Her ne kadar fabrikaya gidip geliyorsamda çocukların ve damadlarımın işine karışmıyordum. Fabrikamın % 55 hissesi bende idi. Annelerinde kalan hisselerle birlikte daha önce çocuklarıma verdiğim hisseler çocuklarımdaydı. Her durumda son söz bendeydi. Zaman zaman oğlum “ Baba sen artık fabrika ile ilgilenmesen, hisselerini bizlere eşit oranda devretsen, nasıl olsa yarın Allah korusun ,Allah gecinden versin sana bir şey olursa senin hisselerin yine bizim olmıyacakmı,ha şimdi ha sonra” deyip duruyordu. Hani oğlumun bu sözlerinin sadece kendi sözleri olduğunu sanmıyorum. Kızlarım ve damatlarım da aynı şekilde düşündüklerine eminim. Bu sözleri tecrübelerime dayanarak her zaman savuşturmayı bildim ama daha ne kadar savuşturabilirdim bende bilmiyorum.
Bir zaman sonra başımdan bir ağrı hissetmeye başladım. Zaman zaman gelen bu baş ağrıları sıklaşmaya başladı. Kimseye bir şey söylemiyordum. Birgün fakültede dostum olan Noroloji uzmanı arkadaşıma gittim,durumu anlattım. “Şimdiye kadar neredeydin” diye sitemle karışık fırçaladı. Bende bu durumumun aramızda kalacağını çocuklarım dahil kimseye söylenmiyeceğini rica ettim. Ben dışarıya çıkıp geziyorum bahanesiyle habersizce hastaneye giderek tahlillerimi yaptırıyordum. Tüm tahliller toplandıktan sonra ertesi günü neyim var belli olacaktı. Sonucta başımda beynimin ön tarafında bir ur tespit edildi. Bunu almaları gerektiğini,bundan alınacak parçanın patolojik sonuçlarına göre işlem yapılacağı söylendi. Ameliyat kafatasımın açılması ile değilde kafatasım açılmadan burnumdan içeri kamerayla girilerek beynimin ön tarafındaki o parçayı alacaklarmış. Bu operasyonun tehlikeli bir tarafının olmadığını ama bu operasyondan sonra ne yersem yiyeyim artık onların hiç birinin tadını alamıyacağımı,sadece bir şeyler yediğimi bileceğimi söylediler. Hani bir yiyeceği ağzımıza atınca yerken; fındık, simit,elma, fasulye v.s. gibi yiyecekleri nasıl tadlarından ayırabiliyorsak ameliyatdan sonra artık bunların hiç birinin tadını alamıyacağımı, sadece yediklerimi yerken gördüğümde ne yediğimi anlıyacak, ama hiç birinin tadını duymıyacaktım.
Ameliyat gününü aldım. O akşam evde tüm çocuklarımı toplayıp durumu anlattım. Bana baştan çok kızdılar,”neden bizim haberimiz yok,neden en son bizim haberimiz oldu” diye .
Beynimdeki uru’u aldıktan sonra alınan parçanın patolojik tahlil sonucu habis çıktı.
Artık tedavi oluyordum. Zaman zamanda filmler çekiliyor, kafamdaki ur’un gelişmesi inceleniyordu. Bende daha önce bana söylendiği gibi hiç yiyeceğin tadını alamıyordum,sadece yiyordum. Bir zaman sonra doktorum yeni tahlil ve filmlerden sonra “ Bu habis ur beyninizin başka yerlerinede atlamış,oralarda ufak ufak parçalar oluşmıya başlamış” demezmi ? “Bunların yayılmasını ve büyümelerini ameliyatsız yoldan tedavisi yoluna gideceğiz” dedi.Büyük kızımda yanımdaydı.Ben zaten olacağı biliyordum,bir gün bu acı haberi aldığımda soracağım tek şey “Ne kadar ömrüm var” olacaktı,ama kızımın yanında bunu sormaya cesaret edemedim. O akşam evde herkes toplandı artık söylenmesede günlerim sayılı idi. Kimse bir şey söylemeye cesaret edemiyordu.
Ertesi günü tekrar kimseye haber vermeden doktoruma gittim. Direk konuya girerek “Kaç ayım veya ne kadar zamanım kaldı” diye sordum. Doktorum yuvarlak laflarla “Henüz her şey bitmiş değil ışın tedavisi,ilaç tedavisi.. yani..” Konuşmasını kestim “Bırak hoca şu tedavi var bu tedavi var demeyi de birbirimizi oyalamadan bana söyle,ben dünkü çocuk değilim ve ölmektende korkmuyorum,bunu bilmemde en doğal hakkım sanırım,onun için sen her şeyi yap,yapta bana da sence ne kadar zamanımın kaldığını açık açık söyle”
Hoca masasından kalktı,ellerini önlüğünün ceplerine soktu,yavaş yavaş pencerenin önüne gelip uzun uzun dışarısını seyre daldı.”Evet hocam” dedim. Hoca bana doğru döndü yüzünü şöyle bir sıvazladı “ Senden bir şey gizlemiyeceğim” “ Evet” “Bana göre en fazla bir yıl” “Bir yıl” diyerek tekrarladım. “İşte ben bunu öğrenmek istiyordum hoca ,peki tedavi ile bu süre ne akadar uzatılabilir” “Aslına bakarsan tedaviden olumlu bir sonuç alacağımızı sanmıyorum” dedi. “Eh bu kadarmış” dedim. “Zaten yaşımda gelmişti,ha bir yıl içinde olmuş ha 10 yıl içinde olmuş,sonunda olacak ya” dedim. Teşekkür edip ayrıldımki geriye dönüp “ hocam sana bir şey soracağım ama aramızda kalacak, çocuklarım da benim bir yıllık ömrümün kaldığını biliyorlarmı?” diye sordum. Hoca bir an yüzüme söyliyeyimmi söylemiyeyimi diye tereddüt ederken, “Tamam hocam anladım” dedim, odadan çıktım.Öylece baka kaldı. Arkamdan “ Önümüzdeki hafta tedaviye başlıyacağız unutma” dedi . Sadece “Hııı…” dediğimi hatırlıyorum.
Evde çocuklarıma ne kadar zamanımın kaldığını söylemedim, zaten biliyorlardı…
Ertesi günü çocuklarıma bir müddet deniz kenarındaki yazlık evime gideceğimi,bir müddet orada kalıp başımı dinliyeceğimi söylediğimde oğlum “Tedavin ne olacak” diye sordu. Oğluma “Be oğlum siz değilmisiniz benim tedavimin cevap verip vermiyeceğini,ne kadar ömrümün kaldığını doktora soran” deyince kimsede ses seda çıkmadı. “Size doktorum,bu hastalığın tedavisinin sadece bir uğraşıdan ibaret olduğunu, olumlu bir sonuç vermiyeceğini söylemedimi?” “Söyledi” “Söyledi ise ne diye faydası olmıyacak tedaviyi yaptırıp bu son günlerimi acılar içinde geçireyim !. Madem belli sürem var niçin bu zamanımı en iyi şekilde geçirmiyeyim ?”
Oğlum “Yarın seni ben yazlığa götüreyim baba” dedi. “Gerek yok oğlum ben kendim giderim” dedim. “Olmaz” dedi oğlum.
Etesi günü oğlum gelinim ve iki kızımla birlikte yazlığımıza gittik. Sözde beni kendi elleriyle yerleştirip,gönül rahatlığı ile döneceklerdi. Halbuki yazlığımızda her zaman emektar karıkoca yardımcılarımız vardı. Arabayla giderken oğlumun sanki bana bir şeyler söyliyecek ama nasıl söyliyeceğini bilemediğinden ileri gelen bir sıkıntısı vardı sanki. Dikiz aynasından hem karısına hemde kardeşlerine bakıyor,acaba nasıl söylesem diye kıvranıyordu sanki.
Yazlığımıza vardığımızda emektar yardımcılarımız geleceğimizden haberdar olduklarından bizi kapıda karşıladılar.
Yerleştikten sonra çocuklarımı salonda topladım , “Ne söyliyeceksen söyle oğlum” dedim. “Yok baba” dediysede “Oğlum biz bu saçları değirmende ağartmadık bak hepiniz buradasınız ne söyliyecekseniz söyleyinde sizde rahatlayın bende” dedim. Bir iki hıkmık ettikten sonra bir birlerine baktılar ve küçük kızım “Baba abeymin sana söyliyeceği yok,ben söyliyeyim” dedi. “Söyle kızım,seni dinliyorum” “Sakın bizi yanlış anlama babacığım” “Sen daha bir şey söylemeden nasıl sizi yanlış anlarımki,sen hele de diyeceğinizi de yanlış anlayıp anlamıyacağıma ben karar vereyim” Bir an hepsi bir birinin yüzüne baktı “Bana bak ne söyliecekseniz söyleyin ama” “Tamam baba” dedi küçük kızım.
“Baba biz kendi aramızda tüm olayları görüştük tartıştık ve ileride aramızda kardeşler olarak herhangi bir kırgınlık olmaması için kendi aramızda paylaşımı yaptık paylaşımı şu kağıda döktük.Eğer sende uygun görürsen sen hayatda iken şu kağıtdaki gibi servetini bizim aramızda resmi olarak paylaştırmanı istiyoruz” dedi. Kızım yerinden kalkıp kağıdı bana uzattı. Çocuklarımın her birinin yüzüne ayrı ayrı öyle bir baktımki, onların hiç biri şu ana kadar tanıdığım kişiler,çocuklarım değildi. Sanki üzerlerindeki maskelerini atmışlar başka bir şeye bürünmüşlerdi. Bir müddet elime tutuşturulan kağıda açmadan baktım,baktım.. “Bakın çocuklar benim ne kadar yaşayacağımı hepiniz biliyorsunuz,ben öldükten sonra her şey zaten sizin, niçin bunu kağıda döktünüzde bana bu isteklerinizi resmi yoldan yaptırmak istiyorsunuz,ben öldükten sonra siz niye kendiniz bunu yapmıyorsunuz ?” “ Sen sağlığında bize bunu kendi isteğinle yaparsan biz her şeye razı olacağız,ama sen vefat ettikten sonra biz resmi işlemlere başlarsak belki o zaman aramızda çıkacak bir anlaşmazlık belkide tüm servetin izalei şuyuu (mahkeme satışı) yoluyla satılır ve hem biz kardeşler arasında kötü olur hemde elde avuçta ne varsa yok yere gider bizde avucumuzu yalarız” dedi oğlum.
Sen senelerce bak,büyüt,besle,adam içine çıkar,işlerini hazırla,evlendir sonucunda ise sen nasılsa ölüyorsun neyin var neyin yoksa ölmeden bizim üzerimize devret. Maşallah ammada hayırlı evlatlar yetiştirmişim (!). Tüm evlatlarımla ne kadar gurur duysam azdır (!). İyiki rahmetli anneleri sağ değil.
Hastalığımamı üzüleyim,hayırlı sandığım evlatlarımın hayırsızlığınamı üzüleyim bilmiyordum. Belli etmemeye çalışıyordum ama içimden ayağa kalkıp hepsinin yüzüne ayrı ayrı tükürmek geliyordu. Tüm bunlara rağmen ayağa kalktım “Bu kağıt bende kalsın ben inceliyeyeim bakalım belki mal paylaşımı yaparken bir birinize hakkınız geçmiştir (!) bunu önlemek için ben buna bir bakayım ondan sonra,siz şimdi beni yalnız bırakın “ dedim. “Baba umarız bizi yanlış anlamadın” dedi büyük kızım. “Ne münasebet çocuklar niye sizi yanlış anlıyayımki ? siz en doğrusunu düşünmüş -sünüz, hadi beni şimdi yalnız bırakın ben dinlenmek istiyorum,ha burayada benim haberim olmadan gelmeyin,güle güle”
Akşamleyin avukatımı ve doktorumu yazlığıma davet ettim. Olanları anlattım. Gece geç saatlere kadar tartıştık ve ne yapacağıma nasıl yapacağıma karar verdikten sonra bu olanların aramızda kalmasını önemle rica ettim. Evdeki emektar yardımcılarımada bu olanlardan çocuklarıma hiçbir şekilde bahsetmemelerini istedim.
Babalarının ölümünün üzereinden bir hafta geçmiştiki tüm çocuklar babalarının avukatından gelen bir davetiye aldılar. Aşağıda belirtilen gün ve saatde falanca hakimlikte babanızın vasiyeti açıklanacak,hazır bulunmanız önemle rica olunur gibi bir şeydi.
O akşam tüm kardeşler toplandı, Demekki babaları kendisine verilen mal paylaşım kağına göre vasiyetname hazırlamıştı.
Ertesi günü belirtilen saat de tüm kardeşler eşleriyle birlikte babalarının avukatıyla birlikte ilgili hakimlikteydiler. Hakim “Tüm mirascılar hazırmı avukat bey” “Hazır hankim bey noksan yok uygun görürseniz başlıyabiliriz” dedi.
Hakim önündeki zarfı açmıştıki kapı çalındı,hakim “Buyurun” dedi. Kapı açıldı içeri elinde bond çantasıyla takım elbiseli biri girdi “Umarım geç kalmadım hakim bey” dedi gelen. “Tam zamanında geldiniz” dedi hakim. Adam odada bulunan bir koltuğa oturdu.Tüm çocuklar bu gelene baktılar ama kimse tanımıyordu.
“Babanızın vasiyetini okuyorum dinleyin” dedi hakim.
Zarftan çıkan birkaç kağıda hakim şöyle bir baktı “Bunlardan biri tam teşekküllü hastaneden alınan akıl sağlığı yerindelik raporu” dedi. “Babam zaten son nefesine kadar akıl sağlığını yitirmemiştiki” dedi oğlu . Diğer çocuklarda bunu tasdik ettiler. Hakim okuyacağı kağıdın üzerinden ölen adamın varisi olan çocuklarına uzun uzun baktı ve ..”Vasiyetname çok kısa zaten”dedi. “Eeeee..” dedi büyük kızı.
Hakim kağıda gözlerini dikti uzun bir seslikten sonra ağır ağır okumaya başladı;
“Bütün menkül ve gayrimenkulüm ile servetimin tümünü,buna fabrikamdaki hissem,tablolarım ve koleksiyonlarımda dahil olmak üzere neyim varsa hepsini belediye yaşlılar evine bırakıyorum”
Kimsede ses seda yoktu,çıt çıkmıyordu.
Hakim sonradan gelen takım elbise adama “Avukat bey,rahmetlinin tüm mal varlığı kurumunuza kalmıştır,hayırlı olsun“ dedi. “Sağ olun hakimbey,Allah rahmetlinin mekanını cennet eylesin” dedi.
Yaşlılar yurdu avukatı iyi günler dileyerek odadan ayrıldı.
Rahmetlinin çocukları hala gözleriyle sessiz, hareketsiz,sabit bir noktaya bakıyorlardı.
Kamil ERBİL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.