- 356 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İŞÇİ POTİNİNİN ÖVÜNÇ GÜNÜ
İŞÇİ POTİNİNİN ÖVÜNÇ GÜNÜ
Güney batı Almanya’da bulunan eyalette yaşayan çocukluk arkadaşım ve hanımlarımız teyze çocukları oldukları için Paskalya yortusu zamanında bizi, davet ettiler. Hanım tarafından akraba olduğumuz için olmayan işi gücü bırakıp onları ziyaret etmeye karar verdik. İzzeti ikramları ve ortak noktamız çok olduğu için biz onlardan; sanırım onlar da bizden memnun ki her zaman davet ediliyorduk.
Bu sefer ki davette renkler de vardı. Arkadaşın ilk oğlundan iki torunu vardı. Arda ve Efe, henüz yaşları küçüktü ama birlikte resim yapmak istiyorlardı. Çocuklarla resim yapma konusunu anneleri de çok istiyordu. Onlarla beraber resim yapmaya anneleriyle karar verdik. Bu birlikte resim yapabilmemiz için ön hazırlıkları düşünüp; bir kaç gün sonra görüşüp karar verme konusunda mutabık kaldık.
Karakalem ve keçeli kalem veya pastel boya ile çocuklar, bazen istedikleri sonucu tam alamadıkları için çabuk sıkılıyorlardı. Yağlı boya ise geç kuruduğu ve masayı, masa örtüsünü, odayı, mobilyaları ve özellikle de elbiselerini çıkmaz lekelerle kirletiyordu. Çabuk kuruyan akrilik boya hem yağlı boyaya yakınlığı, hem de su ile kullanılıp hızlı kuruması çocuklar içinde çok yararlıdır. Fakat bir yere bulaştıysa hemen su ile silinmesi gerekir; aksi halde kuruduğu zaman çıkarmak neredeyse imkansız hale geliyordu.
Böyle bir etkinlik için ön hazırlık konusunda malzemeler ve koruyucu malzemeleri not aldım. Evvela benim temin edeceğim şeyleri gözden geçirip fırçalar, palet, boyalar, tuvaller ile koruyucu cilaları not aldım. Bunların özelliğini karşı taraf bilemezdi. Hemen “İnternetten alırız” dediler. “Olmaz” dedim ve “bildiğim bir resim malzemeleri satan yerden alıp getiririm” dedim.
Siz dedim büyüklerden kalan eski birkaç gömlek hazırlamasını söyledim. Gömleğin ön tarafının çocuğun sırtına gelecek şekilde giydirip; uzun kolların üç kısmını arkadan başlayınca sanki bir koruyucu önlük gibi oluyordu. Fırça ve boya batıkları artık bu önlük üzerinde kalacak, diğer elbiseleri kirletmeyecektir. Koruyucu malzemelerden birisi de çalışma alanına örtülecek naylon örtü ve üzerine konacak eski gazete ve kartonlar. Çocuklar için küçük sehpalarda yararlı oluyordu. Orta büyüklükte bir kaç tane kavanoz da gerekliydi. Bol miktarda eski giysi ve çarşaftan el mendili büyüklüğünde bez parçalarına fırça ve boya artıklarını silmek için ihtiyaç vardı.
Beklenen gün geldi. Arda ve Efe’nin dedesinin evinde onları bekliyorduk. Yuvarlak mermerden mutfak masasının üstünü naylon ile kapladık. Naylonun üzerine de eski gazeteleri kat kat serdik. Su ve boya döküldüğü zaman; bu gazeteler o suyu ve boyayı emerek büyük tehlikelerden bizi koruyacaktı. Çocuklar ellerindeki malzeme ve torbalarla masanın etrafında yerlerini aldılar. Anneleri bana asistanlık yaparak yardım ediyordu. Bu hazırlıkları beraber yaptık ve artık resim yapacak duruma gelmiştik. Çocukların gözlerinin içi gülüyordu.
“Ne resmi yapalım?” der demez çocuklar birbirine baktılar. Efe yanındaki torbadan kendisinin ve abisinin markalı lüks spor ayakkabısını çıkardı. Bunları yapabiliriz diye başımı sallayarak onay verdim. Ardından da; “Annemize hediye etmek için onun bu ayakkabısını da istiyoruz” dediler. “Tamam” yapabiliriz” dedikten sonra “herkes kendi tuvaline çizmeye başlasın” der demez çocuklar ikisi birden;
“Halil amca, bu ayakkabıların resmini siz yapacaksınız, biz de önce izleyip, fırça tutmasını ve boyamasını öğreneceğiz” diye karşılık verdiler.
Ressamlar özellikle klasik dönemde birçok ressam ayakkabı, nalın, terlik, çizme resmi çizip boyamışlar.. Pırıl pırıl parlayan asker, general, kral çizmeleri yanında, yoksul kesimin yırtık, altı delik, bağcıkları başıboş olan ayakkabı, potin ve çizmeler vardır. Hemen kafamda bir fikir gelişti. Çocuklara;
“Bu markalı spor ayakkabıları ve zarif uzun tabanlı kırmızı ayakkabı kimin?” diye sordum.
İkisi birden ayakkabılarını ellerine alıp;
“Benim” diye cevap verdiler.
Sonra da zarif ve kırmızı kadın ayakkabısını gösterdim. Onlarda;
“Annemizin!” diye coşkuyla cevapladılar.
“Peki bu ayakkabıları kim aldı?”
Yine ikisi birden ellerini havaya kaldırarak;
“Bizimkileri dedem, annemin ayakkabısını babam” diye bağırdılar.
Ben de;
“Neden deden ile babanızın ayakkabısı yok” diye sordum.
Bu sefer sustular. Gözlerini kısarak ve hayretle birbirlerine baktılar. Ben de şöyle bir giriş yaptım.
“Ayakkabılarınız çok güzel, ben de çok beğendim. Gerçi biz çocukken böyle ayakkabılarımız olmadı. Bize böyle ayakkabı alamayan ana babalarımıza kızmıyoruz: Çünkü, onların alım güçleri yoktu. Böyle bir ayakkabıyı alabilmeleri için düzenli işleri de bulunmuyordu.”
Bu kadar uzun konuşmamın onlar üzerinde etkisini anlamak için yüzlerine, gözlerine baktım. Dedeleri de can kulağıyla dinliyordu. Belki de ilkokula giderken, sakız gibi yapışkan olan köyünün çamurları arasında kalan delik ayakkabısını hatırladı. Belki torunlarına böyle markalı spor ayakkabıları alabildikleri için gurur da duyuyordu.
“Çocuklar, böyle ayakkabıları alabilmek için ne yapmak lazım?”
“Paramızın olması gerek?”
“Peki parayı kim getiriyor?”
“Çalışan getiriyor”
“Peki, kim nerede çalışıyor?”
“Babamız dışarda, annemiz evde.”
“O zaman babanızın iş yerinde kullandığı iş ayakkabısı nerede?”
Çocuklar birbirlerine baktılar. Dedesi yerinden kalktı ve evin bodrumuna doğru gitti. Ne yapacağını merak ediyorduk. O gidince biz ayakkabı çeşitleri üzerine konuştuk. Bir hayli mesafe aldık. Dedesi elinde kara bir bohça gibi bir şey tutarak yanımıza geldi. Gülümseyerek masanın üstüne kendi iş ayakkabısını bıraktı.
Bir müddet sessizlik oldu. Ne çocuklardan ne de bizden bir ses çıkmadı. Elime fırçayı alıp tuvalin ön kısmına işçi ayakkabısının çizimini yaptım. Küçükten büyüğe doğru diğer ayakkabıların yerlerini belirttikten sonra;
“Böyle ayakkabıları alabilmek için kadın veya erkek kim olursa olsun; çalışması gerekiyor. Böyle spor ve zarif ayakkabılar alabilmek için mutlaka iş ayakkabısı lazım deyip resime başladık. Onlarda kendi resimlerini çizdi. Resim bittiğinde en önde ve aşağıda çalışanları gösteren işçi potini. O işçi potinini yine de düzgün ve temiz bir şekilde akrilik boya ile yaptık. Daha sonra küçükten büyüğe doğru hiyerarşiye dikkat ederek çocukların spor ayakkabılarını boyadık. Kırmızı renkli ve zarif modeliyle uzun topuklu ayakkabıyı diğerlerinin en üstüne yaptık.
Resimler bittiği zaman benim bilinçaltımdaki felsefeme uygun bir tablo ortaya çıkmıştı. Realist (gerçekçi) bir tarzla ortaya çıkan bu tablo üzerinde ileride çok konuşulacak ve belki de işçi ayakkabısını biraz daha neden harap yapılmadığını ileri sunanlar olacaktır. O çocuklarla o gün çok resim yaptık. Ben de sadece çektiğim fotoğrafları kaldı. Resmin aslı bende olsaydı; o işçi ayakkabının üzerinde biraz daha emek vererek; iş sahalarında çekilen acı ve ızdırapları, tehlike kazaların izlerini de o potin üzerinde yansıtarak; bunun yanında ardındaki diğer ayakkabıları alabildiğinin gururunu ve mutluluğunu yansıtırdım. Alnının teriyle helal kazanmak ne güzeldir.
Halil GÜLEL
Düsseldorf / 04.12.2022
YORUMLAR
Doğru mesajlar içeren yazınıza bir doğru mesaj da ben eklemek isterim. Bu iki çocuğun anneleri ev hanımı olabilir. Ancak pek çok kadının da iş ayakkabısı var ve kimsenin onlara ayakkabı almasına ihtiyaçları yok. Umarım bir gün de annelerin iş ayakkabılarını resmeder aydın ressamlarımız.
Sevgilerimle...