Kızıl Saçlı Minik Kız ve Ceviz Kurdu. 6
Kral, Valiyi yolcu etmiş, toplantı yapmak üzere yanına sadık altı komutanını almış, toplantı odasına ilerlemektedir. Az önce çarpışmadan kalan koridorda, ortalığın yıkık dökük halde olduğunu fark ederek:
“Askerlerim ne oldu burada böyle? Sanki birileri cenk etmiş!” Der. Ortalığı toplamakla görevli olan asker tam cevap vermek üzereyken; Karayaki orada bitiverir ve:
“Kralım, sarayda bazı yerleri değiştiriyoruz, kısa zamanda bitireceğiz, verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz.” Kral şaşkın bir ifadeyle: “Ne gerek var Karayaki?” Der.
“Kralım duvarlarda çatlaklar oluşmuş ve bazı taşlar yerinden oynayarak, Krallığımızın flamalarını ayaklar altına serdiğinden, bir tür tadilat yapıyoruz!”
“Peki Karayaki… ama senin yüzün gözün… ne oldu sana? Her yanın morluk ve çizik içinde, elbiselerin de yırtılmış!”
“Evet Kralım, başıma gelenleri sormayın gitsin… Kuleye nöbetçileri kontrole çıkmıştım, dönerken merdivenlerden düştüm!”
“Hay Allah… geçmiş olsun, bir şeyin yok ya?”
“Sağ olun Kralım, hiç bir şeyim yok!”
“Peki biz şövalyelerimle toplantı yapacağız, eğer müsait olursan sen de gel.”
“Tabi Kralım, hemen üzerimi değiştirip gelirim… Hayırdır siz durduk yere toplantı yapmazsınız?
“Uzun zamandır devlet işlerinden ayrı kaldım, bir de Vali’nin söyledikleri canımı sıktı!”
“Ama efendim, ben hallediyorum zaten, siz kendinizi yormayınız…”
“Biliyorum Karayaki fakat bir Kral olarak görevlerim var.”
“Haklısınız Kralım… Ben müsaadenizle üzerime bir şeyler giyip katılacağım.”
“Tabi Karayaki bekliyoruz.”
vııı
Kurtçuk son saniyelerini yaşamaktadır! Böcek Askerin kaldırdığı mızrak, Kurtçuğun yüreğine saplanacaktır ve diğer Böcek Asker kıpırdamaması için ayağını Kurtçuğun başına basmıştır!
Mızrak hayalet tünelde az olan havayı yırtarak, Kurtçuğu delmek için inmekteyken meçhulden gelen bir şömine tuğlası iğrenç böceklere çarparak onları sağa sola dağıtır. Biri büyükçe bir şömine tuğlası atmıştır ve Böcekler sersemlemiştir. Kurtçuk, taşın geldiği yöne baktığında, sevincinden şaşkına döner ve kırılgan bir ses tonuyla:
“Minik Kız..! Sen… ama sen…”
“Sus Kurtçuğum; seni bırakacağımı mı sandın? Hadi gidiyoruz!” Der ve ilk tanıştıkları günü hatırlayarak içinden : “Ne iyi ettin de benimle konuştun… Ah..! Ben seni nasıl bırakırım?” İlk tanıştıkları zaman olduğu gibi, ölmek üzereyken bir cevizin içinden baygın vücudunu aldığı günkü gibi yerden alır ve yavaşça cebine koyar. Kurtçuk bayılmıştır!
Aniden bir sesin yankılanmasıyla irkilir Minik Kız:
“Dur bakalım nereye gidiyorsunuz?” Bu Böcek Askerlerden birinin sesidir ve diğerinde de Kurtçuğun bayıltıcı yayı vardır ve ok hedefine yollanmak üzeredir!
Minik Kız yorgun ve kızgın bir ses tonuyla:
“Artık yeter… Bırakın bizi, çirkin yaratıklar!” Der, fakat onlar için bu sözlerin bir anlamı yoktur.
Böcek Asker yayını iyice gerer, kanlı gözleri Minik Kızdadır. Ortama sessiz, soğuk, bir bekleyiş hakim olmuştur! Bir anda Minik Kız’ın gözleri yuvalarından fırlayacak kadar dışarı çıkar, hayretler içerisindedir! Elinde yayı olan Böcek, diğer Böceğin iki adım gerisinde durmaktadır ve diğer Böcek gözlerini Minik Kızdan ayırmaksızın arkadaşına seslenir:
”Atsana şu oku artık, ne bekliyorsun be salak, kız kaçacak?”
Herhangi bir cevap gelmeyince, arkadaşının olduğu yöne arkasına döner ve döner dönmez, karşısında kendi boyunun iki katı büyüklüğün de bir örümcek görür, diğer böceği çoktan yutmuştur, Böceğin dili tutulmuştur! Örümceğin karanlık tüneli aydınlatan parlak ve keskin dişlerini Böceğe geçirmesiyle mideye indirmesi bir olur!
Minik Kız, böceklerden kurtulduğuna sevinsin mi yoksa daha büyük bir sorunla karşılaştığı için üzülsün mü? En iyisi hızla kaçmaktır; aksi halde bu dev örümcek bir iki hamlede onu da mideye indirecektir!
Örümcek, Minik Kızın korktuğunu ve kaçacağını anlamıştır! Babacan bir ses tonuyla konuşur: “Küçük hanım korkmayın benden, size zarar vermek gibi bir niyetim yok.”” Böcekler ne zamandır… Ah neyse boş verin!”
Minik Kız, bu heybetli ve yaşlı örümceğin ona zarar vermeyeceğini anlamıştı; onda güven duyulan bir taraf vardı.
Örümcek: “Sanıyorum yorgunsunuz ve cebinizdeki arkadaşınız pek iyi görünmüyor, benimle gelirseniz onu tedavi edebilirim!”
Minik Kız, ona doğru bir adım attı ve duraksadı… Örümcekten gözlerini ayırmıyordu; yine de “Güvenmeli miyim?” Diye düşünmekten kendini alamadı. Başına gelen onca şeyden sonra Kurtçuğundan başka kime güvenebilirdi ki? “Ah… Kurtçuk!” Diye düşündü. O ölmek üzereydi!
Örümcek, Minik Kızın durumunun farkındaydı. “Lütfen benimle gelin.” Dedi Örümcek, yine babacan bir ses tonuyla.Minik Kız, Örümceğin ardından onun gittiği yöne doğru yavaş adımlarla ilerliyordu.
Örümcek: “Bu Kötü Böcek Askerlerden bir tane daha olmalı…” Dedi. Sözünü tamamlamadan cevap gelmişti bile! “Merak etmeyin Örümcek Dede, oda öldü!” Dedi Minik Kız.
“Ohh..! Çok güzel bir haber… Sağ olun!”
“Asıl biz teşekkür ederiz, hayatımızı kurtardınız.” Minik Kız merakla, “Az önce onlar hakkında bir şey söyleyecektiniz, aranızda ne geçti?”
Örümcek yavaşladı, sağ elini düşünür gibi çenesine götürdü ve hafifçe kaşıdı, Minik Kıza dönerek: “Bir gün sevgili eşim, ben hastalanıp yattığım sırada, benden habersiz ilaç aramak üzere sarayın ecza dolabına gitmiş… Bir örümcek için orada nasıl bir ilaç aradı, onu bilemiyorum, bir birimizi çok severdik, sanıyorum bir ümitle bunu yaptı. Orada bu örümceklerle karşılaşmış ve saldırmışlar, canını zor kurtarmış. Yanıma geldiğinde yaralıydı ve kollarımda öldü!” “Ah..! Çok affedersiniz… çok üzüldüm…” “Üzülmeyin lütfen.” Dedi ve konuyu değiştirerek devam etti: “Şu küçük arkadaşınız, yaralanmış. Getirin onu yuvama bakalım nesi varmış!”
Minik Kız, Küçük Ceviz Kurdunu şefkatle avuçlarına alarak Örümceği takip eder, kısa bir zaman sonra yuvasına gelirler. Minik Kız beklediğinin aksine çok geniş, düzenli ve değerli eşyaların olduğu bir yere gelmiştir; çeşitli silahlar duvarları süslemekte, ipekten bir halı ayaklarının altında serince yer tutmaktadır… Salonun bir köşesinde yüzlerce düğme görür, Örümcek bunları ağlarıyla örerek duvara motif yapmıştır!
Minik kız:
“Örümcek dede, çok şahane bir yuvanız var, bu düğmeler nedir?”
“Ah! Evet bunlar daha önceki Krallara, Kraliçelere aittir; bir çokları geldi geçti bu saraydan. Hepsi ile de dostluk ettim, hediye olarak verdikleri eşyalardan bazılarıdır. Düğmeler değerli taşlardan yapılmıştır. Benim için de çok değerlidirler; eşim onları çok severdi ve hepsinin ayrı ayrı güzel hatıraları vardır!”
Örümceğin evinde, Ceviz Kurdunu tedavi ederler. Kurtçuk bir süre dinlendikten sonra kendine gelmiştir. Örümceğe olan biteni kısaca anlatırlar ve Kral’ın odasına gitmeleri gerektiğini söylerler!
Örümcek okkalı bir şekilde gülerek:
“Pekala, oraya açılan bir kapı var… biraz yüksekten ineceksiniz ama tam odasına girersiniz! Gerisi size kalmış.
Minik Kız ellerini çırparak: “Ohh… harika… Teşekkür ederim Örümcek Dede…”
Ceviz Kurdu:
“Hadi hemen gidelim, yoksa geç kalmış olabiliriz, Kraliçe de bizi merak etmiştir!”
Minik Kız ve Kurtçuk, Örümceğin ardından karanlık ve dar koridorlarda ilerlerler. Yaklaşık yirmi dakika yürümüşlerdir.
Örümcek:
“İşte, burası.” Eliyle işaret ettiği yer; dibi görünmeyen bir kuyudur!
Minik Kız:
“Oldukça ürkütücü görünüyor ama buraya kadar geldik. Ne dersin Kurtçuğum?”
Kurtçuk:
“Minik Kız gözlerini kapat ve atla kaybolmayız herhalde? En fazla Karayaki’nin kucağına düşeriz, ona da alıştık zaten!”
Örümcek kibirli ve hoyrat bir kahkaha ile:
“Hahahahaha..! Korkmayın hiçbir şey olmaz; uzun zamandır kullanmıyorum ama isterseniz Kral’ın kapısını çalarak girersiniz!” Bundan başka yol olmadığı ortadadır. Minik Kız Kurtçuğunu cebine koyar ve aşağıya inen kuyu biçimindeki tünele atlayıverir. Artık oval bir labirenttin içinde kayarak hızla ilerlemektedirler. Düşünceleri karmaşıktır; sonları ne olacaktır? Acaba Kral anlattıklarına inanacak mı? Karayakiye yakalanmadan Kralla konuşabilecekler mi? Daha da önce; bu tünelden çıkmayı başarabilecekler mi?
YORUMLAR
işgal
Sevgiler benden:)