Çekim Gücü
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ofisten çıkalı epey zaman olmuştu. Her ne kadar öğle molasına denk gelmemek için acele etse de İstanbul trafiğinde bu mümkün değildi. Çevreyi dikkatlice süzüyor, aracını park edecek yer arıyordu. Birkaç tur dolaştıktan sonra iki araç arasından çıkmaya çalışan şoförü fark ederek hemen boşalan cebe doğru ilerledi. Gideceği yere biraz uzak kalması moralini bozsa da iyi bilmediği bu semtte uygun park yeri bulmak mutlu etmişti onu. Torpido gözünden çıkardığı siyah tükenmez kalemle küçük bir not kağıdına telefon numarasını yazarak arabadan indi. Kağıdı silecekleri arasına sıkıştırıp, zamanla oluşan alışkanlıkla bagajı ve kapıları el yordamıyla kontrol ederek yürümeye başladı.
Mağazaların önünden geçerken gencecik bir sokak şarkıcısının dükkan sahibi tarafından tartaklandığını gördü. Müdahale etmek için yanlarına doğru gidecekti ki omzunda hissettiği bir dokunuşla güneş gözlüğünü alnının üzerinden sıyırıp saçlarına yerleştirerek anlık bir refleksle arkasına dönmesi bir oldu. Kırlaşmış kaşlarının altından bir çift kahverengi göz ona bakıyor nefes nefese kalmış kuru ve titreyen dudaklarının kısa aralığından gülümseyerek bir şeyler mırıldanıyordu. Hafifçe başını öne eğip selam vererek gülümsedi kadın.
"Karşıya mı geçmek istiyorsun dede?"
Dede, sağ elinde tuttuğu şemsiyesini yere iyice bastırıp sabitleyerek dengesini sağlayıp sol elini kadına doğru uzattı. Kadın özlemini çektiği bir duyguymuş gibi önce nazikçe kendine uzatılan eli kavradı sonra dedenin hafifçe kıvrılan kolunun arasına kendi kolunu yerleştirip sıkıca bastırdı. İkisi de aynı yere gideceklerdi. Birbirlerini hiç yabancılamadan kolkola girip sohbet ederek yeşil ışığın yanmasıyla karşıya geçtiler. Bu durum uzaktan bakıldığında gerçek bir dede torunmuş izlenimi yaratıyordu.
Saat öğlen biri çeyrek geçiyordu.On beş dakika sonra banka açılacaktı. Kapının önünde şimdiden uzunca bir kuyruk oluşmuştu. Önlerde yer tutmuş yaşça daha genç bir beyefendiden dede için sırasını vermesini rica etti kadın. Dedenin iki büklüm halini gören orta yaşlı adam saygıyla karşıladı bu isteği… Dedeyi orada bırakıp sıranın sonuna doğru ilerlerken titreyen çantasını şöyle bir karıştırıp telefonunu bulup, açtı.
Evet, evet buyurun ben Asya...
Kuyruktaki insanlar aralarında konuşuyor bu sıcak yaz gününde kendi bedenini bile taşımaktan aciz gördükleri dedenin yük ettiği şemsiyesine gülüyorlardı. Telefon görüşmesini bitirip kapıların açılmasını bekleyen Asya sanki onların sözlerini duymak istemezcesine bir adım geri atıp sırtını banka duvarına yaslayarak başını başka yöne doğru çevirdi. Karşı kaldırımda az önce rast gelip yardım edemediği genç müzisyen omzuna astığı siyah gitar çantasıyla dolaşıyor, belli ki kendine sanatını icra edeceği uygun bir yer arıyordu.
"Sırada mısınız? " Sesini işitince yaslandığı duvardan doğrulup eski yerine geçti. Hemen iki sıra önünde yer alan aile oldukları her hallerinden belli otuz otuz beş yaşlarında bir çift hararetli hararetli alacakları banka kredisiyle ödemeyi tamamlayıp yeni evlerini nasıl dekore edeceklerini konuşuyordu. Onların konuşmalarını pür dikkat dinleyen dört yaşlarındaki oğulları iki de bir anne babasının sözünü kesip bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kendisiyle kimse ilgilenmeyince annesinin elini bırakıp az ötede bulunan ağacın dibinde yuvalanan karıncalara bakıp adeta iç döküp bağırarak en sonunda sesini ailesine duyurdu.
" Yaşasın, artık ablamla hiç kavga etmeyeceğiz. Benim de ayrı odam olacak" Çocuğun sesini işiten annenin birden rengi attı. Eşine dönüp:
-Kızım, Zeynep! Zeynep nerede Ali?
-Şimdi buradaydı.
Çevreye bakınıp kuyruktaki insanlara tek tek kaybolan kızlarını sordular. Asya yaklaşık on dakikadır burada olduğunu ve bu süreçte küçük kızı hiç görmediğini söyleyince apar topar sıradan çıkıp çocuğu aramaya gittiler.
Güvenlik görevlisi bankanın kapılarını açmış müşteriler birer ikişer içeriye girmeye başlamıştı ki arka taraflardan sesler yükseldi. "Seksen beş yaşındaymış, teyzeyi de alın." Gözlerini hafifçe sıra sonuna kaydıran Asya, teyzeyi hayranlıkla süzüyor onun bu yaşta bu denli genç, bakımlı ve sağlıklı görünmesini şaşkınlıkla izliyordu.
Modern, katkat, kısa kesim platin rengi saçlar, kaşlarını da kapsayacak genişlikte siyah camlı metal sarı çerçeveli güneş gözlükleri,iri turuncu motif ve çizgilerle döşenmiş beyaz tuniği, süt beyazı kaliteli kumaş pantolonu, marka spor ayakkabılarıyla yavaş adımlarla içeri giren bu alımlı kadın herkesin özellikle de Asyanın dikkatini çekmişti.
Bankada hareketilik başlamış kimisi üst kata kimisi alt kata doğru yönelmiş, bazıları giriş katında numaratörden fişlerini almakta bazıları gişe önlerinde işlerini halletmeye çalışıyordu. Asya da içeri girdiğinde sıra numarasını alıp kapıya yakın bir koltuk seçip oturdu. Birlikte geldikleri dedeye bakınırken birden o yaşlı kadınla gözgöze geldiler.
Bu gözgöze geliş Asya da tuhaf bir elektriklenme yarattı. Buğusu üstünde tüten bir çift göz dedi içinden. Fırından yeni çıkmış somun ekmek gibi. Sıcacık bakışmalar. Seksen beş yaşında olduğu iddia edilen bu kadında onu çeken gizemli bir haller vardı. Yüzü yaşından genç ancak donuk ve ifadesiz görünüyordu, estetik yaptırmış olabilir diye geçirdi içinden. Eller ki bütün yaşanmışlıkların izlerini taşır düşüncesiyle dikkatle ellerini incelemeye başladı. Çok kırışık değildi elleri, bembeyazdı, güneş lekeleri bile oluşmamıştı. Kırmızı ojeli manikürlü tırnakları ne kadar kendine özendiğinin işareti olmalıydı. Sol elinin orta ve işaret parmağında iri taşlı altın yüzükler, her iki bileğinin de çok sayıda zincir ve bilezikler takmıştı. Bu devirde bu kadar cesaret. Kendine güveni hırsızlara gaspçılara karşı koruyacak kadar çoktu demek. Dışarıdan gelen gitar sesi dikkatini dağıttı bir an, bakışlarını kadının ellerinden çekip müziğe kulak verdi.
Caddelerde rüzgar şarkısını söylüyordu genç pırıl pırıl bir ses. Sokak şarkıcısına ait olmalıydı. Nihayet kendine uygun bir yer bulmuştu.
Kapılar sürekli açılıp kapanıyor işini bitirenler dışarı çıkarken yeni müşteriler gelmeye devam ediyordu. Yeni gelenlerin arasında ev kredisi çekmek isteyen aile de vardı. Kaybolan kızları Zeynep’i bulmuşlar, keyifleri yerindeydi. Aniden bastıran yaz yağmurunun üstbaşlarını ıslatmış olmalarını umursamıyorlardı.
Asya bir taraftan ışıklı tabeladan numara sırasını takip ederken bir taraftan da kendisini bu kadar etkileyen yaşlı kadını incelemeye devam ediyordu. Yaşlı kadın elindeki fişle numarası yanan tabelanın önüne doğru yürüyordu. Dik bir yürüyüştü bu, diğer yaşlılar gibi tutunarak ya da iki büklüm halde değildi. Onu büyüleyen bu kadının çekiciliğine kapılıp istemsiz bir şekilde yerinden kalktı Asya. Artık duygularına hakim olamıyor yaşlı kadınla arasında oluşan bu etkileyici bağın nedenini çözmesi gerektiğini düşünüyordu. Henüz kendisinin işlem sırası gelmemişti. Çalıştığı ofiste dördüncü iş günüydü. Verilen bu görevi vaktinde halledemezse belki de işinden olacaktı. Daha ilk haftadan yöneticilerine mahçup olmak istemiyordu.
Yaşlı kadın yüklü miktarda para çekip, bakımlı elleriyle markalı çantasına parayı yerleştirip yavaş ve nazik adımlarla çıkış kapısına yöneldi. Asya durdu bir an, ne yaptığını düşündü. Hiç tanımadığı bir kadının peşinden gitmek doğru bir hareket değildi. Takipten vazgeçip eski yerine geri oturmak için adımlarken gitarist başka bir melodiye geçmiş "gel ne olur şimdi tam vakti, geç kalma zaten ömrümüz geçti" şarkısını söylüyordu.
Dışarıda yağmur epeyce hızlanmıştı. Dede, yaşlı kadından daha önce bankadan çıkmış olmasına rağmen halen gitmemiş, şemsiyesini güç bela açmaya çalışıyordu. Bunu fark eden Asya yardım etmek için dedenin yanına geldi. Yaşlı kadın trafik ışıklarının orada bekliyordu. Sokak müzisyeni bir sundurmanın altında şarkısını söylemeye devam ediyordu. "Gel ne olur, geç kalma’’ Cebinden yirmi lira çıkarıp boş gitar çantasına bırakan Asya
dedenin şemsiyesini açarken
" Karşıya birlikte geçelim mi dede? "
Bu sefer acele ediyordu Asya, yaşlı kadını gözden kaçırmamak için. Dedeyi ışıklarda bırakıp kadını takip etmeye başladı çok tuhaftı bu durum, ilk defa böylesi esrarengiz duygular hissediyordu.
Bu takip sonucunda eline ne geçecekti? Bankadayken kadınla konuşup tanışmadığının pişmanlığını yaşıyordu. Kadın takip edildiğini anladığı an bu durumdan utanç duyacaktı.
Yağmur şiddetini iyice artırmıştı. Kadının adımları da gitgide hızlanıyordu. Seksen beş yaşında bir kadın nasıl bu kadar hızlı yürüyebiliyordu? Beyaz spor ayakkabıları yerini siyaha bırakmış, pantolonu çamur içindeydi. Asya işlerini bitirip ofise geri dönecekti kendi giyimine baktı, onun da her yeri çamurlanmıştı. Ayakkabısının ucuna bir kağıt parçası yapışmıştı. Ayaklarını yere sürterek kağıttan kurtulmaya çalışıyordu. Çıkaramayınca eğilip tırnağının ucuyla kağıdı itti. Mürekkebi dağılmış bu kağıtta bir takım sayılar yazıyordu. Bu onun kendi el yazısıyla telefon numarasını yazıp arabanın silecekletine astığı kağıttı.
Yaşlı kadın az ileriden sağa sapmış, Asya da peşinden gitmeye devam ediyordu. Yağmur hızla yağıyor durmak nedir bilmiyordu. Birden bire:
- Durun! Durun! Diye bağırdı Asya.
Şirketin aracı trafik görevlileri tarafından çekiliyordu.
EbRuAsya //
YORUMLAR
Rû //
güzel geçsin akşamınız
Sevgili Ru,
Samimiyetine güvenerek ve affına sığınarak bir iki küçük eleştirim olacak. Dede ile karşılaşma paragrafında dede omzuna dokunduktan sonra direkt karşıya geçelim mi diye kızın sorması yerine Buyur dede gibi bişey dese idi keşke.Kadın trafik ışıklarının yeşil yanmasını beklemiyordu ki, müzisyene doğru yürümeye devam ediyordu. Orada bir kopukluk var. Ardından dede ve kadın kol kola girdiler desen daha anlaşılır bir ifade olurdu. Bazı yerlerde detaylı tasvir güzel oluyor ama bu durumda gereksiz bir yoruculuk vermiş. Aynı yöne gittiklerini karşıdan karşıya geçerken öğrendiler gibi bir detay cümle de açıklayıcı ve bağdaştırıcı olurdu. Umarım aşırıya kaçmamışımdır.
Akıcı bir durum öyküsü olmuş. Yaşlı kadının detaylandırılması güzeldi. Tebrik ederim.
Sevgilerimle.
Rû //
keşke herkes siz gibi olsa
eksik gedik ne varsa söylese de kalemime katkı sağlasa. inanın bu beni çok mutlu eder.
bahsettiğiniz paragraf küçük bir dokunuşla daha farklı yazılabilir, (ki bunu yapmalıyım okuyucunun aklında soru işareti bırakmamak adına) mağazanın bulunduğu cadde ayrıntılı tasvir edilebilir. dedeyle olan ilk karşılaşmada karşıya geçmek istediğine dair bir işaret bırakılabilir sohbet birkaç cümleyle de olsa diyologlara yayılabilir..
karakterleri bir an önce olay mahaline ulaştırmak için "aynı yere gideceklerdi" ifadesini kullanarak o kısmı ayrıca detaylandırmadım.
bunun yerine ufaktan hava durumu bilgisine katkı sağlasın diye ikinci paragrafta kadının güneş gözlüğü ve dedenin şemsiyesine yoğunlaştırmak istedim okuyucuyu. neden baston değil de şemsiye? algısı yaratmak istedim. dedeyle dalga geçtiler ya kuyruktakiler yaşlılara olan sempatimle illa ki dedeyi haklı çıkaracaktım yağmur yağdırarak:) ayy alemim ya.. neyse
çalışmamı okuyarak değerlendirmede bulunmuşsunuz. acemi bir yazar daha ne ister ki..
küçücük bir söz dizisi bile öykünün akışını baştan sona değiştirebilir. bu yüzden ki dikkatli okuyucuların her zaman görüş ve önerilerine ihtiyacım var güzel deniz.
teşekkür ediyorum çokkk
hep olasınız
sevgilerimle
Durma, devamını yaz Ebru'cum sabırsızlıkla bekliyoruz;)
Tebrik ederim kuzum, öykün güne çok yakışmış👍
Okumadım adeta seyrettim.
Vermek istediğin mesajı da galiba aldım.
Tebrikler.
Selam ve Saygıyla Kardeşim.
Çok güzel ve çok anlamlı bir yazıydı.
Rû //
ziyaretin ve görüşlerin için çok teşekkür ediyorum
selam saygı ile
Devamı sabırsızlıkla beklenen, akıcı bir üslupla kaleme alınmış harika bir paylaşımdı, gönülden kutluyorum tebrikler efendim.
En içten selam ve saygılarımla.
Esenlikler diliyorum.
Rû //
var olun
selam ve saygılarımla
Yazı baştan sona akıcı bir üslupla ve insanı içine çeken, insanın aklında resimler oluşturan bir tarzla yazılmış. Banka müşterileri üzerinden hararetle farklı kapılar açılmış değişik kişilikler fotoğraflanırmış.
Bazen merak edilen kimse veya bir şeylerin olumsuz olaylara yol açacak durumlarda bize uyarıcı zeminler hazırlıyor. Bu yazıda olduğu gibi. Asya’nın yaşlı ve gizemli takip etmesi işyeri arabasının çekilmesini görmesini sapmamış oluyor.
Güne yakışacak bir yazı
Usta kalemini tebrik ederim Ebrucum
Sevgimle
Rû //
sağ olasın
sevgilerimle
İnsan kendi patronunu tanımaz mı? mı desem yoksa bir sonraki yazyı mı beklesem. Ama yaşlı kadın onca yolu yürümüş, çalışan iki adım yürümeye üşenmiş, üstelik şirket aracıda çekildi. Sırılsıklam olacak ama dededeki şemsiye imdada yetişecek gibi...
Yok... yazar daha ilginç şeyler yazacak bence. Yeteneklisiniz çünkü. Merak ettim iyice...devamı var değil mi?
Güzeldi ama betimlemelerin bir yerinde zorlandım.
Teşekkür ederim.
Rû //
hoş geldiniz sayfama...
öncelikle şunu söylemeliyim ki eleştirileriniz benim gibi zayıf bir kalemin şekillenmesi açısından çok değerli. ayrıca yetenekli bulmanız beni motive etti.
çalışan iki adım yürümeye üşenmemiş aslında:)
ofiste işe başlayalı dört gün olmuş...
işverene karşı sorumlulukları var.
bilmediği bir semtte trafiğe takılınca öğleden önce halletmesi gereken banka işi öğleden sonraya kalmış. Üzerine de tanımadığı yaşlı bir kadının büyüsüne kapılınca peşinden gidip gitmeme kararsızlığını yaşamış. Sonra gitaristin gel ne olur sözlerinin de etkisiyle patrona mahçup olma pahasına duygularına yenilip iç sesini dinleyerek takibe başlamış.
Kuyruktaki insanlar dede ve şemsiyesini alay konusu yaparak gülüşüyorlardı. yağan yağmur sayesinde şemsiye bu bölümdeki işlevini tamamladı.
öykü ile ilgili eksiklerim kusurlarım varsa affola.. şimdilik ancak bu kadar anlatabiliyorum:) ileride kalemim daha da toparlanır umarım
teşekkür ediyorum katılımınız ve çok değerli yorumunuz için
sağ olasınız
selamlarımla
Rû //
öykünün devamı için inşallah diyelim sevgili ferda..
çok teşekkür ediyorum beğeniniz mutlu etti
kocaman sevgilerimle
ne de güzeller di devamını sabırsızlıkla bekliyorum kutlarım yazan yüreği kalemi
Rû //
uzunca bir öyküydü, okuyan gözlerinize sağlık.
katılım ve desteğiniz için teşekkür ediyorum
sevgilerimle