- 264 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Meçhul sevgili
Cumartesi mesai bitiminden sonra yola çıktığımda hava açık olmasına rağmen tek tük bulutlar gökyüzünde dolaşmaktaydı.
Şehrin o bitmeyen gürültüsünü terk ettiğimde bu seferde hafta sonu tatilini geçirmek üzere yola çıkan tatilcilerin araçlarının kalabalığı içinde buldum kendimi.
Ana yoldan saptığımda araç kalabalığı yerini yem yeşil bir tabiata bırakmıştı. Çalışma hayatı içinde sanki bu yeşillikleri unutmuştum. arabamın hızını azaltarak yol boyunca sağlı sollu sıralanan meyve ağaçlarını seyrede seyrede yol alırken bir taraftan da arabamın radyosunda çalan müziğe eşlik ediyordum ki cep telefonumun çaldığını hissettim.Açtığımda;
-Nerede kaldın be birader.?.
-Geldim,geldim yakınladım az sonra oradayım.
-Tamam hadi bekliyorum.
Telefonu kapattığımda arabamın camına tek tük yağmur damlaları düşüyordu.
Bende topçu idim oda topçu idi. Yalnız bir farkımız vardı,ben özel topçuydum. O benden iki gün önce teslim olduğundan askerlik gereği bir zaman ona komutanım diye hitap etmiştim. Askerliğimiz biteli yaklaşık şu kadar seneye yakın oldu hala o günleri hatırladığımızda benim ona komutanım dememden dolayı keyiflenirdi.
Nasıl olduysa kader bizi asker ocağında bir araya getirmişti. O şehrin en zengin ailelerinden birinin tek oğlu olarak toprakla uğraşırken bir yandan da eniştelerinin yönettiği ticarethanelerini çok dikkatli izliyordu. Ben ise babamın zoruyla okumaya çalışırken zar zor okulu bitirip babamın ticaret hanesinde çalışmaya başlamıştım.
İkimizde aynı il’dendik. Ben vilayet de,o bir kazasında göl kenarında yaşıyordu.
Askerlikte başlayan arkadaşlığımız askerlik bittiğinde de şu kadardır senedir devam ediyordu. Bir birimizi göremezsek haftada en az üç defa telefonlaşırdık.
Aslında ben bu gün eşimin yanına tatil için deniz kenarındaki evime gidecektim. Bizim deli,
-Bak,bu hafta ben benim çocukları senin hanımın yanına göndereyim sende benim yanıma gel de şöyle göl kenarında bekarlığın tadını çıkaralım dedi.
Bizim hanımlarımızda tanışırlardı. Ben bu arkadaşın sağdıcıydım. Tabii ki hanımlarda çok yakındılar.Sanki kardeş gibiydiler.
Bu arkadaş durup dururken aklına ne eserse yapmaya kalktığından ona “deli” derdik.
Yoldan bahçenin bulunduğu tarlaya saparken bizimki beni karşıladı.
-Nerede kaldın be oğlum?
-Merak etme komutanım geldim işte.
Arabayı göl kenarındaki iki katlı evin yanına park ederek indim.Sarıldık.
-Yahu komutan,buraları bayağı özlemişim..
-Madem özledin öyleyse sık sık gel..
Beraberce göl kenarındaki çardağa doğru yürüdük. Bu arada benim göl kenarında ipe bağlı,gölün içinde çırpınan balığa şaşkın şaşkın baktığımı görünce;
-Yayın balığı bu oğlum,sabahleyin tuttum.Sen gelinceye kadarda onu bu urgana bağladım göle saldım.Az sonra hallederiz..
Adam sanki bir koyunu bağlar gibi yayın balığını göl kenarına kazık çakıp oraya bağlamıştı.
-Yahu komutan hakikaten başkasın..
-Eee !..
Bir müddet dinlendikten sonra üzerimdeki yol yorgunluğu ile terimi atmak için beraber göle girdik.
Güneşin yavaş yavaş dağların ardına saklanmaya başladığında bizim bulunduğumuz yerden güneşe doğru muhteşem renklerden oluşan pırıl pırıl bir yol oluşmuştu.
Güneş dağların arkasına iyice saklandığında tam karşımızdaki şehrin ışıkları gölün üzerine vuruyordu.
Gölün hemen yanına bir ocak kurduk. Ocağımızda yanan meşe odunlarının ateşi etrafta güzel ışık oyunları yapıyordu.
-Bak ,yayın’ın derisini yüzdüm. Etine bak mübarek kuzu eti gibi bembeyaz. Şimdi ocaktaki tavada kızaran yağa bunları attık mı bak nasıl olacak,mmmmm!..
-Rakımı,şarap mı yoksa viski mi içersin ?
-Ben içkiyi bıraktım.
-Tabi bıraktın canım,akşam bırakıyorsun ertesi akşam yeniden başlıyorsun..
-Komutan ölüyorum desem inanmayacaksın bana..
-İnanırım inanırım.. Ama gece muhteşem,manzara muhteşem eğer böyle akşam boşa geçerse yazık olur be.
-Tamam komutan tamam.Sana bırakıyorum içeceği.Sen neyi uygun görürsen o olsun..
Arkadaşım bardaklara yarısına kadar rakı koydu,kalan kısmına da bu gibi soğuk suyu doldurunca,
-Ehh !.. be aslan sütü bu be.. Hadi hoş geldin.. Bak fon dip yapma gece uzun aniden zom olma tamammı
?-Sen merak etme.
Gece ilerlemeye başladığında bizim de keyfimiz iyice yerine gelmişti.
Ne askerlik anılarımız kalmıştı nede gençliğimizde yaşadığımız kaçamaklar… Ortamın güzelliği,şehrin ışıklarının göl üzerinde uzaklardan oluşturduğu yakamozlar bizi tam bir romantik havaya sokmuştu.
-Sana benim sanal ortamda tanıştığım bayanla olan arkadaşlığımı anlattım mı ?
-Evlendikten sonramı ?
-Yok be oğlum deliysek te o kadar deli cesareti yok bende,tabii ki bekarlığımız da.
-Bak bundan haberim yoktu,mahzuru yoksa dinlerim komutan..
-Ne mahsuru olacak anlatacağım ama önce hadi bakalım en kötü günümüz böyle olsun..
Bir an sessizlik olduktan sonra bizim komutan iki elini arkasına dayadı,ayaklarını uzatıp bir biri üzerine attı. Gözlerini göl üzerinde gidip gelen , kıyıya yavaş yavaş vuran dalgaları seyrederken sigarasından öyle bir nefes çekiyordu ki..
-Bir gün bilgisayarımı açtığımda bilmediğim yerden bana gelen bir mail gördüm. Mail de “Bu kalabalık dünyada yanlızlık yaşayan bir hanımla arkadaşlık ederek, yalnızlığımın sona ermesine yardımcı olur muydunuz?” diyordu.
-Eee.!.
-Eeee si o işte. Meraktan mıdır nedendir bende hiç tanımadığım bu kişiye ayıp olmasın kabilinden bir mesaj attım.Bir müddet sonra o bana ben ona derken biz başladık mesajlaşmaya.Bayağı bir mesajlaştık. Öyle bir duruma geldik ki. Ben istemeden galiba hiç tanımadığım bu kişiye bağlanmaya başlamıştım. Fark ettirmeden kendimce onun hakkında ondan bazı bilgiler alıyordum . Hani aklımca bu kişiyi çözüp kim olduğunu anlayıp fark ettirmeden gidip onu göreceğim.
-İsmi neymiş yengemin.?
-Seda.!
-Güzel isimmiş be komutan..Sende ismini söyledin mi ?
- Söyledim ama her ihtimale karşı başka isim söyledim…Hadi gidelim,şerefe.
-Şerefe.. Eeee sonra.?.
-Biz bu hanımla yaklaşık bir seneden fazla mesajlaştık. İşte tam bu sıralarda benim istediğim bir kızla ailem beni nişanladı. Derken düğün günüde koydular.
-Vay be komutan tıpkı Arjantin dizileri gibi.. Ne aşk be..
-Aşk değil be oğlum,sadece mektup arkadaşlığı bizimki..
-Öyledir öyledir…
-Neyse biz erkeğiz ve yapacağımız işi doğru yapacağız ya bende kalktım, nişanlandığımı yakında evleneceğimi söyledim. Hanım, Allah mesut etsin dedi..
-Yuh be komutan direkt evleniyorum değirmi be?..
Arkasına dayadığı ellerini ayaklarını karnına doğru çekerek dizlerinde birleştirdi ve yine dalgın dalgın gölün karanlık sularına bakmaya başladı. Bir müddet sessizlik oldu.
-Bir gün bir mesaj aldım,mesajda madem evleniyorsun birbirimizi ilk ve son olarak görsek dedi.
-Eeee!..
-Epey düşündüm.Nasıl olurdu. Ben evlenecektim.. Ama bir taraftan da bu hanımı merak ediyordum. Yazılarından onun çok iyi tahsil yaptığını anlıyordum.
Şimdi oturduğumuz burada uzun uzun düşündüm. Benim nereli olduğumu bilmeyecekti ki.Görüşsek ne zararı olabilirdi. Aslında benim değil bayanın bundan korkması tedirgin olması gerekirken ben tedirgindim. Sonunda kararımı verdim bir defa görüşecektim.
-Nereliymiş bu hanım komutan .?.
-Tam olarak nereli olduğunu ne ben,nede o söylemiyor. Sonunda bizim vilayetimize pekte de yakın olmayan bir vilayet de buluşmaya karar verdik.
-Vay be !..
-Neyse ben belirtilen günde daha sabah namazından sonra arabamla yola çıktım. Hani aklımca buluşacağımız yere ondan önce varıp buluşmadan önce onu görmek istiyorum. Belki de onu görüp,kendimi ona hiç göstermeden oradan ayrılacak,daha sonrada ona son bir özür mesajıyla veda edecektim.
-Peki,bir birinizi nasıl tanıyacaktınız.?.
-Kim erken gelirse iskelenin yanındaki kafeteryanın içinde oturacağı masada elinde yapma kırmızı ve sarı gül tutacaktı.
-Vaybee!..Eeeee.?
-Ben akıllıyım ya orada dolaşırken aklıma , neden benim yerime birini o masaya oturtup eline gülleri vermiyorum dedim.
-Tam dayaklıksın be komutan..
-Neyse buluşmaya yarım saat den az bir zaman kala ben garsonla anlaşıp kenarda kalan bir masanın üstüne gülleri bırakacak,sorulduğunda şimdi gelecek diyecek hanımı masaya oturtacaktı. Ben başka masadan o masayı gözleyecektim.
Garson da o masaya başkasını oturtmayacaktı. Dediğim gibi de yaptım. Garsonla anlaştığımız masanın üzerine yapma kırmızı ve sarı gülü koyup tam karşı köşedeki masaya oturdum ve o masayı kesmeye başladım..
-Dur komutan dur yahu.. Hadi gidelim,şerefe.. yarasın!… Eeeeee.?
-Akşama kadar bekledim ne gelen var nede giden.Akşama doğru eve doğru yola çıktım. Ama bozulmuştum. Tam bir tongaya düşmüştüm. Ya kendini bana hanım diye tanıtan biri beni işletmişti yada evli bir hanım veya başka biri başka bir nedenle beni atlatmış,çok kötü işletmişti.
-Ulan ne iş be ?.. Ama mesajlaşma devam etti dimi komutan ?
-Yok.. O günden sonra tek bir mesaj bile gelmedi. Ben bir defa bayağı uzun ama kırıcı olmayan bir Mail attım ama hiçbir cevap gelmedi. Bir müddet sonra benim düğünüm başladı. Bizim buralarda baştan kadınlara kına eğlentisi yapılır.Erkeklere de ayrı eğlenti yapılır.
Düğün için göl kenarındaki bizim otelin büyük salonu hazırlandı. Bir kalabalık ki sorma gitsin. Evleniyorum ama inan ki o hanımın bana oynadığı oyunu hala hazmetmiş değilim.O akşam Evlendim..
-Hiçbir haber yok yani ?.. Vay be kavanoz dipli dünya, vay ki ne vay.!.
-Yok yok!.. Sanki biz hiç olanları yaşamamış,hiç yazışmamışız…Neyse.. Düğünümün ertesi günü bizim oteldeki komi bana bir mektup getirdi. Mektubun üzerinde sadece benim ismim vardı. Müdüriyet odasına gidip merakla zarfı açtım… Hadi içelim,şerefe..
-Şerefe..Yahu komutan öyle bir yerde kesiyorsun ki ? Sonra.. Ne yazıyordu?..
-Mektupta yazılanlar kelimesi kelimesine aynen şöyleydi ;
Sevgili arkadaşım;
Sana önce bir özür borçluyum. O gün seninle buluşmaya gelmediğimi sanıyor ve seni atlattığımı düşünüyorsun. İnan ki durum öyle değil..
Sen bana ben evleniyorum deyince artık seninle buluşmam ne bana nede sana bir fayda sağlamayacaktı. Belkide senin kurulmasını planladığın yuvanın baştan yıkılmasına sebep olacaktım. Buna müsaade edemezdim. Senin garsonla konuşmanı,masaya kırmızı ve sarı yapma gülleri koyup köşedeki masaya geçip benim gelmemi gözlemeye başladığında ben o kafeteryadaydım. Senin oturduğun masanın hemen yanındaki masada yaşlı bir teyzeyle oturuyordum.İçeri girdiğimde yaşlı teyze yalnız oturuyordu bende ondan izin aldım onun masasına oturdum. Sen yandaki masada oflayıp pufladıkça sana çektirdiğim bu azap için o kadar üzülüyordum ki,yine de sana ben buradayım diyemiyordum. Sen kalktın bende arkandan.. Sen arabana bindin gittin. Ben arabanın plakasını aldım. Arabanın plakasından senin yerini öğrendim. Bulunduğun şehre gelip düğününün sizin göl kenarındaki otelinizde hangi tarihte yapılacağını öğrendim. Kına gecesinde gelin hanımla birlikte oynadık. Oteldeki düğünde nikahtan sonra seni tebrik edenler arasında bende vardım. Hatta güzel gelinimize çam sakızı çoban armağanı bir takıda taktım.
Sen o kadar iyi niyetli birisin ki,buluşmaya gelmediğim de ağzını bozup tek bir kötü yazı yazmadın. Oysa başkası olsaydı?..
Ben akşam geç vakit buradan ayrıldım. Ayrılmadan öncede bu mektubu otelinizin komisine sana verilmek üzere verdim.Eşin çok iyi mükemmel bir hanımefendi,senide çok seviyor.Onu elinden geldiğinden çok fazlasıyla mutlu et.
Neyse, bundan sonra sana yeni hayatında her şeyin istediğince olmasını dilerim.
Mutlu et,mutlu ol.
SEDA.
Mektup elimde dışarı fırlayıp bana mektubu veren komiyi buldum. Mektubu bana verilmek üzere başı eşarpla örtülü bir hanımın verip uzaklaştığını söyledi. Karanlık olduğundan kadını tanıyamamış.
Otelin önündeki iskelenin ta uç kısmında ellerim ceplerimde öylece dalgın dalgın uzaklara bakarken arkamdan bir ses
-Günaydın canım eşimdi. “
-Günaydın hayatım..”
Biz bir müddet el ele iskeleden göle bakarken eşim,
-Akşam senin arkadaşının eşi olduğunu ama kocası öldüğünden yalnız geldiğini söyleyen bir hanım şu hediyeyi taktı.”
Yarımlık bir altındı. Üzerindeki yapıştırılmış etiket de; “Birbirinizi mutlu edin,mutlu olun yazıyordu.”
Eşimle sessizce iskeleden otele doğru yürümeye başladık.
-Eeeee.?.
-Eeeee…si işte bu oğlum.
Gölün sakin dalgaları kıyıdaki çakılların üzerinde sessizce dağılırken,güneşin ilk ışıkları da etrafı aydınlatmaya başlamıştı.
Kamil ERBİL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.