- 354 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
Nakarat mı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sabah kalktım. Salını salını yürüyerek dükkanıma gidiyorum. Yalnız yürümek ne güzel diye düşünürken sabahın soğuğu yüzümü yalazlayıp geçti. Kendime getirdi. Yalnız yürüyorum demiştim ya, döndüm kendime hiçte yalnız değilmişim. öyle kabalık ki, hangisine söz yetiştireceğimi bilmiyorum. Kendi kendime konuşuyorum. Niye topladım bu kalabalığı diye düşünüyorum. Dağıtamıyorum da, birini atsam diğeri geliyor. Dağılın kalabalıklar, gidin başımdan diye bağırasım geliyor. Bağırdığımı zannediyordum. Fakat o da ne sadece nefesimin dudaklarımda dökülme sesiymiş.
Banim sohbetimden haz alanlar ayrı, beni kızdırmaya gelenler ayrı. Şöyle bir etrafa bakıyorum, memnun mutlu, yüzü gülen çok az insan görüyorum. Onlarında içlerinde çetin bir savaş var, kılıç kalkan savaşıyorlar. Yüzleri gülüyor o da bana yetiyor. Yürürken ayağım bir yere takılınca kendime geldim. Meğerse hiçbir yeri fark etmeden görmeden yürümüşüm. Yüklenmişim, atlamışım hayatı taşıyan gemiye rotasını almış gidiyor. Bense o yana bu yana koşturuyorum. Değişik yanlara yollara gittiğimi zannediyorum meğerse geminin rotası ne yana ise hepimizde o yana gidiyormuşuz.
İnsanlar monoton bir hayat içinde kurulmuş bir makine gibi hep aynı döngüleri yaşıyor. Geçmişlerini tekrarlamaktan başka hiçbir şey yapmıyorlar. Alışkanlıkların esiri içinde geçmişi geleceğe taşıyorlar. İki günü birbirine müsavi olan zarardadır derler ama, bizim her günümüz hemen hemen aynı. Ne olacak şimdi. Bakıyorsun İsmail amcada bilgi çoktur, deneyim çoktur. Tecrübe var ne de olsa diyorsun. Başlıyor nakarata el kol hareketleriyle, heyecanla başlıyor anlatmaya dünde onu anlatmıştı. Geçen günde onu anlatmıştı hatta daha daha önceki günde aynısını anlatmıştı. Yolu yarılamıştım. Baktım ki bunlardan kurtuluş yok, yıkılın dökülün artık diye seslendim. Bu defa kendim duyacak kadar sesli haykırdım.
Şimdiki zamanda ne kadar özgürsen o kadar mutlu olursun. Öğretmenlik yaptığım yıllar aklıma geldi. Karatahtaya yazdıklarımızı Keçeden yaptığımız silgi ile siler tebeşir tozunu istesek te istemesek te yutardık. İçimdekileri de keçe silgi ile silip atmak istiyorum. İçimden gelen bir ses diyor ki neden siliyorsun. Onlar senin yaşanmışlıkların, hazineni yok edersin diyor. Silgiyi yerine koyuyorum. Hâlbuki içimizdeki olumsuz kayıtları silmek zorundayız.
Her yaşanan hadise, duygu kayıtlarımızı harekete geçirir. Yıllar önce yaşadığımız bir olayı hatırladığımızda aynı hislere kapılırız. Geçmişin esiri olarak kısır bir döngü içine girer de boğuluruz. Geçmişi tekrar yaşayarak onu güncelleriz. Önümüzdeki hayatımızda de geçmişin yaşam şekli gibi devam eder durur. Yağmur çiselemeye başladı. Rüzgâr yalazladı yüzümü. Yer ayaklarımın altından kayıyor, sanki ben duruyorum yer yürüyor. Nerde kör adres var gelip bende birikiyor. Nerde kaybolmuş acılar var gelip bende ikamet tutuyor. Sanki yol geçen hanı. Anonim yanık bir türkü. Alevim yakıyor acılarım ağlatıyor, beklentilerim bir hazine gibi umuda dönmüş birikmiş gül gül açan umutlarım. Maviyim, düşüm, umudum ben. Yürüyorum ama caddeye geldiğimi fark etmedim. Acı bir fren sesiyle kendime geldim. Meğerse caddeye inmişim. Sağımdan solumdan arabalar geçiyor Acılarım umutlarım sevinçlerim bir anda kayboldular beni yalnız bırakıp gittiler. Karşıya vardığımda şakaklarımdan inen yağmur damlalarını sildim ve yürüdüm. İçimdekiler birer birer tekrar dönmeye başladılar. Onlarla kavgaya tutuştum. ama susmayı tercih ettim. Avazının çıktığı kadar bağırana rağmen sustum. Benim suskunluğum konuşacak bir şeyimin olmadığından değil. Beni anlayacak seviyeyi bulamadığımdan gelen suskunluk. Konuşmak isteyip de uzaklaştığımız şeylerin suskunluğu. Ne zaman konuşmak istesem hep yutkunur yine susarım. Anlayacak kişilik bulamama korkusu bu suskunluk.
İtiraf edeyim Ben içimde kalabalık bir aileyim. Yaşıyoruz bir şekilde. Hayatta elde edemediğim imkanlar ve şartlar var mı bilmiyorum ama içimdeki 40’ betonla örülmüş duvarlar var. İç dünyamdan özgürleşmem lazım. Telaşı da bırakıp kendime dönmem lazım. Sakinliğimi muhafaza etmem gerekir. Enerji vampirlerinden mümkün mertebe uzaklaşmam lazım. Onlar beynimin olumsuz kayıtlarını tetikliyor. İçimdekilerinin beni yönetmesine izin vermemem gerekiyor. Kuklacı gibi onların ipleri benim elimde olması gerekiyor.
Ben onları yönetmeliyim Geçmişi tortusu olan bazı düşünceleri atmam lazım. Beni ben olduğum için sevsin ve saysın seven ve sayan insanlar olsun sadece etrafında. Artık kendim olacağım. Bunu büyük harflerle bir daha silinmeyecek şekilde kazıyacağım derken Gelmişim dükkanıma işte o zaman uyandım ben ben oldum ve kendime döndüm. Nakaratı sevmem ama buda bir nakarat mı acaba
===============================AR===============================
YORUMLAR
"Anlayacak kişilik bulamama korkusu bu suskunluk." diyorsunuz.
Anlayamayana , duyumsayamayana bir şey aktarmak müşkül.
Benim naçizane görüşümce bilgi de bilenle veya anlamaya hazır ve açık bireylerle paylaşılıyor.
Anılar; yaşanan kişiler, yöreler, nesnelerle hatıra vasfını kazanıyor. Her bireyin özel ve özgün hazinesinde depolanıyor. Bizi biz yapan zenginleştiren saklanmaya değer kıymetler. bunlar.
Bir güzel anıyı kendimizin hissettiğinden daha sığ hisseden biriyle paylaştığınızı görmekse hoşgörü sığınağımıza çekilmekle sağlayacağımız tek ve olumlu bir çare.
Yazınız düşündürücü ve güzeldi.
Tebrikler,
Saygılar.