Sona Doğru
Ayaklarını duvara dikmiş yatarken, elini yanındaki cam yığınına daldırdı. Rastgele bir şişeyi kavradı ve dibinde kalan son yudumları dikti kafasına. Önünü bile göremiyordu, kör olmuştu adeta. Yok yok, kör değildi ama kör kütük sarhoştu. Benzer işler... Yattığı yerden kalktı ve zar zor dikildi ayaklarının üzerine. Odanın her yerine fırlattığı resimlere baktı. Sonra da cama. Dışarısı karanlıktı. Ama birkaç saat sonra gelecekti sabah, biliyordu. Masanın üstünde yarısı yanmış olan fotoğrafı eline aldı. Engel olamadı uzun uzun baktığı fotoğrafın onu paramparça etmesine. Terk edilmeyi mi kaldıramamıştı, onsuzluğu mu, yoksa yalnızlığı mı bilemiyordu. Tek bildiği kafasındaki sesleri susturamadığı, ve artık buna katlanamadığıydı. Bu işkenceye bir son vermek adına çekmeceden kağıt kalem çıkardı ve başladı yazmaya. Şimdiye kadar ona söylemediği, söyleyemediği her şeyi yazdı. Zaman inanılmaz bir hızla akıyor, o ise yazmaya devam ediyordu. En son önünde büyükçe bir kağıt yığını oluşunca durdu. Cama kaydı gözleri, göğe... Derin bir nefesle birlikte son cümlelerini yazdı kağıda:
"Güneş doğdu. Yine. Benim için artık gün aymıyor, ama sana hep günaydın sevgilim..."
Kağıtları zımbaladı, gözlerinden kaçan birkaç damlanın ıslattığı zarfa yerleştirdi. Kapattı ve eli gitmeye gitmeye onun adını yazdı. Havanın eksi derecelerde olduğunu biliyordu, fakat artık bir şey fark etmezdi. Bir insan ne kadar üşüyebilirse, onsuzken o kadar üşüyordu zaten. Bu düşüncelerle birlikte sokağa attı kendini. Dona dona gitti, zarfı postaladı ona. Sesler susmuş, vücudu uyuşmuştu. Başarmış mıydı yoksa? Ama dedim ya, bir şey fark etmiyordu artık. Sona geldiğini biliyordu. Bu süreyi kısaltmak için o da sona gidiyordu. Yürüdü, çok yürüdü. Nereye mi? O da bilmiyor. Ama hala yürüyor. Sona kadar da yürüyecek, öyle söylüyor. Ağlamıyor artık, gülmüyor. İstemiyor hiçbir şey. Ne ondan, ne de hayattan. Sadece yürüyecek o. Sonsuza kadar sona doğru yürüyecek...
Gökçen