BRAINDOM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Elif, yine aynı kafenin aynı ahşap oymalı koltuğunda oturuyordu. Yaklaşık on dakikadır dekorda yeni bir gelişme olup olmadığını araştırıyordu. Kafe bir iki müşteri dışında oldukça sakindi. Yağışlı havanın bunda etkisi olduğu muhakkaktı. Geçen sefer geldiğinde köşedeki antika dolabın üzerindeki nostaljik gramafon ile ‘’Gramafon Avrat’’ öyküsüne gitmiş bir oturak alemine tanıklık etmişti. Sabahattin Ali’nin öyküleme başarısına bir kez daha şapka çıkartmıştı. O, güzel sesli yirmi yaşındaki gencecik güzel kadının doru atların ardından sıkılan her kurşunda yeniden, yeniden inleyip acı çekerek Murat’ın güvenli kuytusuna kaçışını yaşamıştı.
Elif kahvesini söyleyince tekrar kendi iç alemine daldı. Aslında dekoru uzun zamandır hiç değişmemiş olan bu antikalarla dolu kafede her geldiğinde değişenin kendisi olduğunu fark etti. Garsonun özenli bir ritüelle filtre kahvesini servise hazırlamasını izlerken belli belirsiz muzipçe bir tebessüm bıraktı garsonun bakışına. ‘’Teşekkür ederim, gerisini ben hallederim’’, dedi sakin bir tonla garsona. Garson saygılı bir nezaketle masadan ayrılırken Elif çoktan Toshikazu’nun ‘’Kahve Soğumadan Önce’’ kitabındaki yolculuğuna başlamıştı bile. Öykünün alegorik dokunuşlarını şimdi şimdi anlamlandırırken düşünsel olarak şimdiki zamanda yeniden başkalaştığını biliyordu. Zamanda yolculuk aslında insanın şimdiki zamanı ile ilgili idi ve görüp yaşadıkları veya öğrendikleri ile her seferinde baştan yapılanan zihinlerin bilinç tezahürü idi.
Kahvesini yudumlarken etrafa göz gezdiren Elif, karşı masada oturan yalnız adamın da tıpkı kendisi gibi sıkı bir gözlemci olduğunu fark etti. İkisinin ortasına denk düşen iki kişilik masada oturan anne ile küçük kızını gözlemliyordu. Adam, önce anneyi büyük bir titizlikle, tüm yüz hatlarına, mimiklerine dek inceledi. Orta yaşlarında olan hanımefendinin çocuğu ile geçirdiği bu zaman diliminde oldukça mutlu olduğu her halinden belli oluyordu. Sürekli gülümsüyor ve tatlı, küçük kızı ile sohbet ediyordu. Kızına her dokunduğunda yüz hatları istemsizce gevşiyor ve çocuğa derin bir sevgi ile beraber beğenerek bakıyordu. Adam tüm bu ifade geçişlerini bir eli ile masada sessiz bir ritimle piyano çalışıyormuş gibi hareketlendirerek dolu dolu anı yaşayarak takip ediyordu. Adam, sanki bu onun hayat memat meselesi olan işiymiş gibi hiç gözlerini ayırmadan herhangi bir ayrıntıyı kaçırırım endişesi ile pür dikkat o masaya kilitlenmiş halde idi.
Adam, anneyi iyice anlamlandırdığına inandıktan sonra bakışlarını küçük kıza yöneltti. Annesinin onunla ilgilenmesinden, saçını düzeltip lokmalarını küçük küçük ayırarak çatalla ağzına vermesinden oldukça hoşnuttu. Oturduğu sandalyede tatlı bir şımarıklıkla yere değmeyen ayaklarını ileri geri sallıyordu. Bir an ayaklarını sallamayı bıraktı ve tehdit algılamış küçük bir tavşan gibi dikletti sırtını masada. O an adamla göz göze geldiler. Adamın onu izlediğini hissedip doğruca adamın bakışlarına çevirdi gözlerini. Bir kabahat işlemiş gibi heyecanlı bir mahcubiyet yerleşti adamın yüzüne. Bu telaşlı ifade Elif’e de sirayet etti ve bakışlarını onlardan çevirip antika saate yöneltti. Kısa bir an sonra merakına yenik düşüp yeniden adam ve kızın olduğu tarafa bakınca ikisinin birbirine gülümsediğini gördü. İki yabancının birbirine böyle çıkarsız, sevgi dolu, mutlu, masum bir duygu geçişi yaptığına uzun zamandır tanık olmamıştı. ‘’Ne çok yitirilişin tanığı oluyoruz böyle böyle’’, dedi içinden hayıflanarak. ‘’Masum şeylere nasıl açız böyle!’’ diyerek izlemine devam etti.
Bu sadelik, anda Elif’in bir afrodizyak almış gibi başını döndürmüştü. Adam ve küçük kızın büyülü tebessümlerini son yudumunu aldığı kahvesinin içine karıştırdı. Elif, kısacık bir şimdiki zamanda yıllara değecek bir yol almıştı. Hesabı isterken büyük bir keyifle kitabını çantasına yerleştirdi.
Yerinden kalkarken bir gözlemciyi gözlemleme deneyiminin nasıl bir his olduğunu iyice belleğine yerleştirmek ister gibi Edgar Degas’ın ‘’14 Yaşındaki Küçük Dansçı’’ heykelini hatırına getirdi. İzlenimciliğin sembolü olarak gördüğü bu heykelin sansasyonel bir ivme ile geçmişteki bir şimdiki zamanda ne çok kişi tarafından yıpratılıp eskitildiğini, önyargıların ve bakış açılarının ne çok şeyi değiştirdiğini ve olduğunun dışında görmeye neden olduğunu ona hatırlatıyordu her zaman. İyilik, bakış açılarında nedense her zaman en sonra gelen oluyordu. İşte bu yüzden elmas kadar değerli olan kısacık andaki o gülümseyiş, adamın ve küçük kızın aurasından onun belleğine hapsolmuştu. Elif, işte bu benzersiz deneyimi cebine koyup huzur içinde ayrıldı kafeden.
Deniz...
YORUMLAR
Sen bana bakma, ben senin baktığın yerde olurum demiş üstat.
Bakışlarımıza görev ve sorumluluk yükleyen bir düzenek var bellegimizde.
Neye bakıyoruz ve niçin bakıyoruz ayrica ne görmek istiyoruz
Bütün mesele gözlerde başlasa da , aslında algi gozlerin komut aldigi merkezde oluşuyor
Merkez bazen aklımız, bazen duygularımız, bazende vicdanımız olabiliyor.
Bütün bunların toplamı eşittir insanlığımız.
...
Küçük bir andan olusan hikayenin çevresi büyük ustalık ile süslenmiş
Emek veriyorsun ve okurun huzuruna getiriyorsun.
Teşekkürler sevgili deniz
Söylememe gerek yok yorumlar ve konuklar söylüyor
Begeniliyorsun.
Den(iz)
Bu kadar güzel yorumların arasında olmasa olmazdı yorumunuz. Hisler bilmukabele, ben de sizleri seviyorum. Bazen de böyle aynı yere bakar insanlar değil mi ?
Çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Antika birkaç parça ile dekor edilen kafe, restoran vs yerler hoşuma gidiyor benim.
Daha benlik, daha samimi gibi. Belki ortam da etkilemiş ve bir yakınlık hissedilmiş olabilir.
Gözlem yapanı gözlemek ve bunu ifade etmek güzel, zekice bir kurguydu.
Farkında olmadan veya bazen bilerek hep gözlem yapıyoruz, hayat gözlemler sonucu şekilleniyor, kendimizle hesaplaşma da bunun neticesi. Yeni adımlar buna göre atılıyor, kararlar şekilleniyor.
Hayal gücünü artıran en büyük etken aslında. Ufak tefek ipuçları bile bir roman yazdırır.
İyi yazarlar mükemmel gözlemci oluyorlar.
Anlatım akıcı, zevkle okudum, ortamda bulundum, yaşadığım hisler için teşekkürler
Tebriklerimle
Den(iz)
Bu kurgu bir durum öyküsü. Tâbi ki yaşanmışlıkların yazdıklarıma her zaman etkisi var. Ufak detaylarda buluşalım her zaman .
:)
Ayrıntılı değerlendirme ve güzel yorum için teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Den(iz)
Yorumlar muhteşem gerçekten de. Dönüp dönüp okuyorum. Çok keyifli bir paylaşım şöleni oldu.
Hımmm Aslında bu tarzda yazılarım da var ama gözünden kaçmıştır. İlgine teşekkür ederim.
Sevgilerimle ...
Bilimin; sanatın öz kaynağıdır gözlem. Sevginin, mutluluğun ve daha nice duygunun tel tel örgüsündedir o. Gelmiş geçmiş kaşiflerin ilk adımındadır. Tüm sevgilerin özündeki kaynaktır.
Benim naçizane görüşüm; her birey kendince bakar, öz varlığınca görür. Herkeste gözlem yeteneği olamadığı gibi olanlarda da dereceleri vardır.
"ihtişam baktığın şeyde değil, bakışında olmalı" demiş Andre Gide.
Ne mutlu ki siz, bunu küçük ayrıntılara değin yaşıyor, hissediyor ve yaşamınıza uyarlıyorsunuz.
Kusursuz ve akıcı bir edebi dille bize sunduğunuz değerli yazınıza tebrikler.
Sevgiler, saygılar.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Eveet, görmek, görebilmek ve anlamakta yatar bütün mesele...
Yalın bir dille izlenimlerini organik kılmış yazar. Adeta orada oturan her bir karekterin kendisi oluveriyor insan.
Sevilesi bir atmosfer ve sıcak ilişkilerin tasviri yapılırken, yakınlaştırıyor o insanları bize; olası olumsuz tüm önyargılardan arındırarak...
Tebriklerim ve teşekkürlerimle, Deniz hanım.
Selam ve segiler.
Den(iz)
Hislerin eriyip birer birer yok olduğunu fark ediyorum ve bu benim canımı yakıyor. Sanırım bu açlık hislerin cümlelerde canlanmasını istememe neden oldu. Katkı için teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
“Bakmakla görmek arasındaki fark nedir?” diye sormuşlar Mevlana’ya
Cevaplamış: “Senin baktığına herkes bakıyor; ama ya görebildiğini herkes görebiliyor mu? Aralarındaki tek fark sensin…”
Bakmakla-görmek arasındaki fark çok da düşünülmeyen ya da üzerinde kafa yorulmayan bir konu sanki.
Görülen ama atlanılan, sıradan sanılanların içinde ne çok güzellik ne çok mesaj gizli. Tabi görmeyi farketmeyi ve dahi anlamayı bilene!
Görürüz ama çoğu zaman sadece bakarız, o kadar! Görmeyi de algı(lamak) gibi kullanırız bazen. Oysa gördüklerimizin-görülenlerin çok azını algılıyoruz.
Bence;
Bazen hiçbir şey dışardan göründüğü gibi değildir. Belki de bu yüzden insan dışardan gördükleriyle değil, içindeki hatıraları, hayalleriyle iç gözüyle görebilirse, idrak edebilirse, keşfeden, manalandırabilen bir varlık.
Hayata anlam katan, yaşamı zenginleştiren aslında bu görülmeyen ya da görmezden gelinen detaylarda gizli. Ne mutlu bunları görebilen keşfedebilenlere...
Ne kadar doğru, güzel büyük etkili bir söz.
"İnsan kalbinde ne taşırsa dünyayı da öyle görür." Bu sözün üstüne daha ne denir ki!
Detaylandırılmış, akıcı, etkili-güzel bir yazı.
Büyük keyif kaleminizden düşenleri okumak.
Kutlarım sevgiyle.
Den(iz)
İşte bir yazıyı okumak ve yorumlamak da tam da anlattığınız gibi. Yorumlardaki renk cümbüşüne vaktiniz varsa bir bakın. Zenginlik bu! Çok güzel bir yorum oldu, teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
daha üç beş adım atmadan dönüp kafeye baktı uzun, uzun.. kaçıncı gelişiydi ama ilk defa kucağı, kuşağı betondan bir şehrin koynuna tutunmuş bu belli, belirsiz kafeyi gözlemleme imkanı bulmuştu.. dıştan baktığında sıra dışı bir şey göremedi alışılagelmiş sıradan bir kafeydi sonra dönüp tekrar, tekrar baktı ve kafenin az evvel tanık olduğu içini, dışına resmetti Elif.. Sıradanlık kaybolmuş ve yerini az evvel gözlemlediği "Elif Harikalar Diyarı"nın içinde buluverdi ve kendi kendine mırıldanarak "asla içine girmeden, içini bilmeden hiç bir şey hakkında ön yargıda bulunmamak gerekir" ve o an kendine söz verdi "gözlerimi yanıma almadan evden çıkmayacağım bundan sonra"
diyesim, ekleyesim geldi hemşehrim....
Den(iz)
Sevgilerimle...
ilhanaşıcı
yazar yazısında beyinlerimizi ve düşünce gücümüzü ölçmek istemiş, tabi varsa;))
ipuçları üç saç ayağında gizli
a) başlık
b) kahve soğumadan önce
c) küçük dansçı
tabi insanoğlunun canı yanmazsa algılarını kontrol edip yoklayamaz , ve algılarının kölesi durumuna düşer.
bir örnek verip yorumu uzatmayayım: Hacettepe kamu yönetimi mezunu aynı yaşıt bir arkadaşım samimi bir itirafta bulundu.
'' dediği şuydu: kırk kırk beş yaşıma kadar kadınların mini etek giyenlerine fahişe gözüyle bakardım, ne zamanki bankada müdür oldum, muhabbet ve diyaloglarım sonucunda anladım ki, çok namuslu imişler'' ne kadar cahilmişim meğer diyerek bitirdi sözünü.
Toplumun temel bakış açısı birçok bölgemizde böyle maalesef
Küçük dansçı anıtının yapılması 1800 lü yıllar sanırım bu anıt için çok farklı algıları içinde barındıran düşünce yapısı insanların o günden bu güne gelinen noktada kendisini çek etmesi gözden geçirmesi elzemdir sanırım.
BİRGÜN YOLUN DÜŞERSE BANA VEYA BENİM SANA, ÇOK GÜZEL BAKIŞIR KAHVE İÇERİZ UMARIM KARŞILIKLI HA NE DERSİN;)
SEVGİLER
TEBRİKLERİMLE.
muslumbayram tarafından 30.11.2022 10:12:15 zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Kahve mi? :))
hımm hayat bu tabi bilinmez. Teklif için teşekkürler Müslüm bey, dostluk eli kıymetlidir.
Sevgilerimle...
Kısacık bir kahve içim süresi bile insan zekasının nerelerde dolaştığını gösteren ve öyküleşen o küçücük kızın masum mutluluğunun arasına sebahattin Ali nin gramafon avradın girmesi böyle ustaca olur.
Ayrıca bir üçüncü sahsın olaya dahil olması ve onun gözünden görüyormuşçasına yazılması.
Artık bir kitap bekliyorum.
Saygılarımla.
Den(iz)
Yazılarımdaki detayları çok iyi yakalayan bir okuyucu ve değerli bir kalemsiniz. Teşekkür ederim kıymetli yorumunuza. Ayırca kitap fikri aklımda gel gitler yaratan bir konu. Okuduğum eserlere ve sonra da kendi yazdıklarıma bakınca her seferinde vazgeçiyorum. Buna cür'et etmek ustalara saygısızlık gibi geliyor.
:))
Sevgilerimle...
Belki daha önce başka bir şey için başka yerde bahsetmişimdir. Ruhçuluğun sevimli görünmek istedikleri ön yüzünde şöyle bir şey vardı. Bir an, bir sıradan obje ya da düşük ya da düşkünlük içindeki bir süjeden telepatik bir mesaj üretir. Bu mesaj o kadar mutluluk yüklüdür ki, ruhsal bir metafiziği gizemi içinizde çözülmüş biçime bürünür.
Bunu ben de bir kaç kez yaşadım belki öğrendiğim şeylerin yükseltilmiş beklentisiyle oluştu, bilemiyorum.
Gözlem;
Bir dönem orman içi gece yürüyüşleri yapardık küçük bir arkadaş grubuyla. Sonra açık bir alan bulduğumuzda biçimsel bir örüntü olacak şekilde dağıldıktan sonra herkes gözlemini anlatırdı dönüş yolunda.
Uzun süre aynı yere bakmak yanılmalara, benzetmelere ve korkulara yol açardı. Bunlara öyküler yüklerdik...bağırarak, taklit ederek orman ahalisine.
Bilgi edinme amaçlı gözlem, mutluluğa engel kılınan mıdır? En azından belki beklentinin amacıyla uyumlu olmadığı zaman böyle bir şey ortaya çıkabilir mi, yine bilemiyorum.
İlkin garson gözü, kahve tadı birleşti Elif' in içsel mutluluk serüveninde, tamamlayıcı olmaktan ziyade güdüleyici dekor eşliğinde. Sonra gözlem girdi devreye suçluluk hissi bir an ve panikleşmek üzereyken duygular. Tanık olunan yabancı ama yabancılaşmayan hislerin fraktal düzeni, düzenliyor, kapsıyor, hükmediyor insan ve mekanı.
Bir kahve falında mutluluğun sembolleri tamamlasaydı atılmış parmak ucundan damağa giden.
Olur muymuş...olurmuş bence.
Öykü bence uyanık rüyanın, his merkezine anlam verilemeyen mutluluğu oturtmuş.
Başarılı...
Eyvallah!
Ama yine uzattım sözcükleri, umarım sıkılgan anlam yüklemeşimdir.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Erlik Aldacı
Azcık şımarıklık, bir şey olmaz. İyidir.
Okumasına okudum da! İçindeki bir çok yabancı kelimeyi anlamadım.
Bir ikincisi örnekler bir çoğumuzun hiç duymadığı tanımadığı okumadığı bilmediği
şahsım adına diyerek düzeltme yapayım.
Kişi eser vs. Yorum yapmayı oldum olası beceremem. Bu da ne denli cahil olduğumun ainesidir. Şunu anladım, okumak gerekiyormuş. Teşekkürler. Saygımla.
Gezgin_Sair_ tarafından 29.11.2022 22:25:43 zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Sen bizler gibi değilsin Deniz.
Güzel bir kurgu.
En ince ayrıntıyı anlamlı cümlelerle
Anlatım.
Ve...
Sana has güzel bir öykü...
Tebrikler.
Sevgiler.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Çok harika bir hazırlıkla nefis bir çalışma diyorum ve kutluyorum başarılarınızın devamını diliyorum
Den(iz)
Değerli yorumunuz ve eksik etmediğiniz varlığınız için teşekkür ederim.
:)
Sevgilerimle...
Muhteşem!..Çevreye olan duyarlılık eşliğinde olaylar ve bakışlar arasındaki bağlantıyı ustaca kaleme almak,öznesiyle ,yüklemiyle tümleciyle zihinlere kazırcasına akıcı-duru ve bir o kadar da keyifli bir anlatım.Öyküde kendimi buldum adeta.O kadar içten ve samimiydi ki anlatım bize geçti adeta.Kitaplarla dost olmak böyle bir şey işte..İyi gözlemleyenler ve okuyucular kalp gözleriyle seyreder ve yürekten yazarlar.Kaleminiz daim olsun.Sağlıcakla.Saygıyla..
Den(iz)
Yazmak kadar okunup anlaşılmak da çok önemli ve size bu konuda çok teşekkür ederim. Her zaman güzel cümlelerde buluşmak üzere.
Sevgilerimle...